Halk Hekimliği
Hastalıkların tedavisi için eski zamanlarda ilaç veya doktor bulmak köy yerlerinde mümkün değildi. Hastaneye gitmek istense de doktora ulaşmak kolay değildi; yaya olarak köyden şehre inmek, yüksek rakımlı uzak köyler için neredeyse bütün bir gün süren yolculuğu gerektiriyordu. Halk hekimleri ve onların yaptıkları “kocakarı ilaçları” hastaların şifa kaynağıydı. Halk hekimliği sayısız denemelerle sınanmış, çok uzun geçmişi olan bilgi birikiminin ürünüdür. Halk hekimleri uyguladıkları tedavi yöntemleriyle hastalarını iyileştirmiş, dertlilere derman olmuş, toplum nazarında kabul görmüş, saygın kimselerdir. Günümüzde artık halk hekimleri eski zamanlardaki kadar çok aranmasalar da kuşaklar boyunca sözlü olarak aktarılagelmiş bilgiler ve şifa yöntemleri halen yaşamaktadır. Halk hekimliğinde hastalık deyimi, insanın sağlık durumundaki bozuklukların yanı sıra, kısırlıktan tutunda nazar değmesi gibi insanlardan gelebilecek kötü etkilere ve cin, peri gibi gerçek dışı varlıkların neden olabilecekleri türlü sakatlıklara kadar pek çok kavramı kapsamaktadır (Şar, 2005: 1164). Halk hekimliği sadece hastalığı tedavi etmekle sınırlı değildir. Hastalığın teşhisi, hastalıklardan korunmak için alınması gereken tedbirler ve falcılık, halk hekimliğinde karşımıza çıkan olgulardır. Hasta tedavilerinin yanı sıra hemen bütün şifacı kadınlar ebelik de yaparlar.
İlin florasında yöre halkı için beslenme, şifa, kazanç ve süs amacıyla kullanılan pek çok bitki türü mevcuttur. Bitki çeşidi zenginliği, tedavi yöntemi olarak bitki kullanımının tercih edildiği halk hekimliği birikimi de zenginleştirmiştir. Günümüzde tıbbi ilaçların tercih edilmekte ve halk hekimlerine eski zamanlarda olduğu kadar ihtiyaç duyulmamaktadır. Makalenin içeriğinde tanıtılan tedavi yöntemleri büyük ölçüde makale, kitap ve tezlerden derlenmiştir. Bunların yanı sıra sahadan derleme yapılarak edinilen veriler de makaleye eklenmiştir.
Halk hekimlerinin tedavi yöntemleri, kocakarı ilaçları da denilen, haricen hazırlanan bir ilacın hastaya uygulanması ve üfürükçülük de denilen muska yazmak, okuyup üflemek şeklindeki ritüellere dayalı uygulamalar olmak üzere iki gurupta incelenebilir. Halkın şifa kaynakları bunlarla da sınırlı kalmaz: Türbe ziyaretleri ve şifalı sular, kaplıcalar şifa amacıyla rağbet gören yerlerdir. Kaplıca sularının içerdiği mineraller çeşitli hastalıklara iyi gelmekte, türbe ziyaretleri de dua etmeye vesile olmaları bakımından hastalara ve hasta yakınlarına manevi destek sağlamaktadır.
Okuyup üflemek, muska yazmak, büyü ve kurşun dökmek halk hekimlerinin uyguladığı tedavi yöntemleri arasındadır. Muska, ayet yazılı bir kâğıdın üçgen biçiminde katlanmasıyla elde edilir. Hastanın şikâyetine göre, şifa vereceğine inanılan bir ayet yazılarak muska hazırlanır.
Okunmuş muska, çocukları düşen, kesilen, yaşamayan kadınların uyguladıkları tedavi yöntemlerinden biridir. Okunmuş ipi bele bağlamak suretiyle düşükten korunmak için yaygın şekilde uygulanmış tedavilerden birdir. Okunmuş ipe kilit takıp bele bağlanır. Hamile kadın doğum yapana kadar ipi çözmez, kilidi açmaz. Doğum yapacağı zaman bu ip ebe kadın tarafından çözülür, açılır.
Bazı kadınların kız çocukları yaşar, erkek çocukları yaşamaz. Bunun nedeni olarak kadına kızken yapılmış büyüler, muskalar gerekçe gösterilir. Tedavi için büyüyü bozmak gerekir. Bunun için muska veya okunmuş kuşak hazırlanır. Okunmuş kuşak bele sarılır ve doğum yapılana kadar çıkarılmaz. Doğumdan sonra bu kuşak bebeğin beşiğinde saklanır. Böylece bebek cinlerden ve başka kötü tesirlerden korunmuş olur.
Demirciler, Türklerin kadim zamanlardaki şifacılarıydılar. Halk hekimlerinin pek çok uygulamasında demirden istifade edilmektedir: Şifacı kadınlar dua okurken ellerinde metal nesne bulundurur. Hastalığa karşı dua okuyan şifacı kadın, dua bittikten sonra elindeki metal nesneyi uzağa fırlatarak hastalığı defetmiş olur.
Büyüler daha çok kadın-erkek ilişkilerine “çare” olması için yapılır. Delikanlı sevdiği kızın saç telini değirmen çarkına bağlar, çark dönünce kız, delikanlıya kaçar.
Kıza istenen maksada göre okunmuş su içirilir.
Hastaları ateşin üzerine koyulan ilacın çıkardığı dumanla tütsüleyerek iyileştirmeye çalışılır.
Nazar, göz değmesine inanılan yörede nazara karşı; evin ateşlik zinciri alınır. Ateşte kızdırılarak kor haline getirilir. Su dolu kazanın içine atılır. Nazarlanan kişi çıkan buğuyla şifa bulur.
Çocuğun üzerinde kurt tüyü taşıması, nazara karşı kuvvetine inanılan bir tılsımdır. Pek çok kişinin üzerinde görülebilen muska ve hemayiller de nazara karşı tılsım olarak kullanılır.
Halk hekimliği maddî menfaat ve şöhret edinmek suretiyle köyü amaçla da kullanılabilmektedir: Hasta ve hasta yakınlarının umutlarını sömürerek maddi kazanç ve şöhret edinmek isteyen sahtekârlar insanları hem maddi hem de manevi anlamda zarara uğrattıkları gibi halk hekimliğine de zarar vermektedirler. Bununla birlikte köy yerleşimlerinde şifacı olarak bilinen kadınlar, yaşadıkları çevrede sevilen, sayılan ve saygı duyulan insanlardır.
Kurşun dökmek
Nazar olanın başı peştamalla örtülüp iskemleye oturtulur. Annenin ilk evladı kadın tarafından tavada kurşun eritilir. Hastanın başı üstünde tutulan su dolu tasa kurşun, makas veya anahtar deliğinden geçirilerek üç kere dökülür. Tastaki suyun içine iskemlenin ayakları batırılıp çıkarılır. Bu suyu kadın, elleriyle arkasına doğru evin köşelerime serper. Kalan suyla da hastanın elini yüzünü yıkar. Bu işlemler yapılırken kadın hiç konuşmaz. Tastan çıkarılan kurşunlar insanların geçtiği yere dökülür. İnsanlar kurşunu gördükçe nazar bozulmuş olur (Coşkun, 2005: 132).
Rize’de Muradiye Köyünde bulunan Heleke Camisi, rivayetlere göre her türlü hastalığa iyi gelir, camide tutulan dilekler kabul olur. Caminin bu özelliklerinin nedeni olarak haziresinde yatan şehit mezarları gösterilir. Bu örnekte olduğu gibi, hastalıkların tedavisinde manevi duyguların etkisinden yararlanmak, hastaya moral vermek üzere türbe, yatır ziyaretleri de yapıldığı görülür.
Hastalıklar ve Tedavi Yöntemleri
Ballıbaba çiçeği (L. Lamium purpureum), gövde ve yapraklarıyla birlikte kaynatılarak içilir. Bu çay, kuvvet artırıcı olarak kullanılır.
Meyvesi, çiçekleri ve yaprakları zehirli olan güzelavratotunun (L. Atropa belladonna) meyve ve yapraklarından elde edilen su, cildi güzelleştirmek için kullanılır.
Ağrı kesici: Şekerci boyası ve dünya güzeli denilen bitkinin meyve ve yaprakları ağrıyan yere sarılarak ağrı giderilir.
Orman gülü de denen komar çiçeğinin yaprakları da ağrı kesici olarak kullanılır.
Düşme sonucu vücutta oluşan yaralar ve burkulma gibi ağrılara karşı ağrıyan yer karayemiş yapraklarıyla sarılır.
Çit sarmaşığının kök kısımlarından elde edilen özsuyu, ağrıyan yere sürülerek ağrı kesici olarak kullanılır.
Hemen bütün ağrılarda baş ve işaret parmakları arasındaki damarlar şişer. Bu bölge masaj yapılarak gevşetilirse ağrı azalır.
Akrep yılan sokması: Sokulan yer kanatılarak zehirli kan emilip dışarıya atılır. Sokulan yere incir yaprağı veya dalından alınan özsu damlatılır.
Akrep sokmalarında, akrep halis zeytinyağına atılıp erimesi beklenir. Bu karışım akrebin soktuğu yere sürülür.
Al basması: Yeni doğan bebeklere nazar değmesi sonucunda görülen rahatsızlıklar al basması olarak adlandırılır. Göz değmesine karşı bebeğe doğumundan sonraki 40 gün boyunca Kur’an okunur. Al basmasına karşı tedavi amacıyla muska yazıldığı da görülür.
Altını ıslatan çocuklar için: Çocuğun beli çekilir. Bel çekmede sıcak havluyla bel bölgesi ısıtılır. Daha sonra bel bölgesiyle kalça arasındaki bölge ovalanır. Kuyruk sokumunun bir karış kadar yukarısı iki parmak ile sıkıca tutulup çekilir. Omurlardan üç defa ses gelinceye kadar bel çekilir.
Altını ıslatmasın diye çocuğa yumurta kabuğu yedirilir. Üç tavuğun yumurtası alınır. Kabukları un haline getirilip üç sabah yenir. Ancak yapılan un hocaya okutulmalıdır.
Arı sokması: Arının iğnesinin battığı yere soğuk bir nesne (madenî para gibi) bastırılarak hem şişlik hem de ağrı giderilir. Arı sokan yere kibritin yanmış ucu bastırılır. Sirke veya yoğurt sürülür.
Arpacık: Gözde çıkan arpacık için “arpa arpa arpara, yol ustine kumpara, arpa ektum dari bitti, arpa gözümden itti,” diyerek gözdeki arpa okunur.
Atın dışkısından 7 çift 1 tek arpa alınır. Göz her okunduğunda bir arpa kesilir.
Tartılmamış arpa alınır. 7 çift 1 tek arpalar suya koyulur. Arpalar şiştikten sonra makasla kesilir. Suyu göze sürülür.
Soğan veya sarımsak arpacık çıkan yere sürülür.
Ateş düşürücü: Eşekdikeni (L. Gundelia), gövdesiyle birlikte haşlanıp çay yapılır. Bu çay, ateş düşürücü ve idrar sökücü olarak da kullanılır.
Bademcik iltihabı ve boğaz ağrıları için: Karamiş yaprağı ısıtılıp boğaza sarılır. Havacıva denen bitkinin kökü tereyağında ısıtılıp hastaya içirilir. Bir başka yöntem; Böğürtlen dikeni kökleriyle birlikte suda pişirilir. Elde edilen aromalı su, bir gece ayazda bekletilir. Daha sonra bu suyla gargara yapılarak boğaz ağrısı giderilir.
Bağırsak kurtlarına karşı: Hastaya çiğ kabak çekirdeği yedirilir.
Ceviz yaprakları kaynatılarak elde edilen su, aç karna içilir.
Binbir yaprak otu, kandil çiçeği de bağırsak kurtlarını düşürücü olarak kullanılır.
Bal Tutması: Bal tutan kişinin tansiyonunu dengelemek için rahatsızlanan kişiye tuzlu yoğurt yedirilir.
Basılma: Lohusalık döneminde görülen hastalık halleri basılma olarak adlandırılır. Lohusalık, kadınlar için önemli ve hassas bir dönemdir. Lohusa kadın fiziksel ve ruhsal olarak zayıftır, güçsüzdür. Bundan dolayı kötü etkilerin, kötü ruhların lohusayı hasta edebileceğinden endişe edilir. Korunmak amacıyla lohusanın yanında Kur’an okunur, lohusanın yatağının üzerine ağ (balıkçı ağı) serilir. Lohusa kırkı çıkana kadar yalnız bırakılmaz.
Baş ağrıları: Başı ağrıyanın alnına sirkeli bez sarılır.
Marul dövülerek üzerine sirke ilave edilir. Elde edilen bu karışım hastanın başına sarılır. Çiğ patates dilim dilim kesilir ve alına konur.
Bunlardan başka küflü peynir suyu hastaya içirilerek baş ağrısı giderilmeye çalışılır.
Bebek Ölümleri: Gebe kadının evinde, doğan çocuk yaşamıyorsa, doğum yapmamış ve tek evlilik yapmış yedi kadından iplik, yine benzer yedi kadından bez parçaları alınır. Annesinin ilk evladı olan ev dışından bir kadın bu bez parçalarını hiç konuşmadan diker (birbirine ekler). Doğacak çocuğun ihtiyaçları 40 gün boyunca yalnız bu bez ile karşılanır.
Yine yedi kadın tarafından bebek birer gün süreyle emzirilir. Annesinin sütü bu süre zarfında bebekten uzak tutulur (Yazıcı, 1984: 125).
Erkek çocukları yaşamayan kadınlar nikâhlı kırk bir kadından bez parçaları toplar. Topladıkları bu bezlerle elbise dikip, yeni doğan erkek çocuklarına bu elbiseyi giydirirler.
Bel ağrısı: Alabalık kesilip iç kısmı ağrıyan yere bakacak şekilde bez ile bağlanır. Bir çay bardağı halis zeytinyağı, bir çay bardağı kestane balı karıştırılır. Yüzüstü yatırılıp üzerine sürülüp bele masaj yapılır.
Bel fıtığından sancılanan kişiler için yumurtanın üzeri kömürle çizilerek dua okunur. Dua okunan yumurta bir beze sarılarak ocağın üstüne asılır. Yumurta tamamen kuruyana kadar kasta iyileşir.
Bitlenme: Bitlenen saçlar sirkeli suyla yıkanır. Kaynatılmış kül suyuyla bitlenen kişi ve giysileri yıkanır.
Boğmaca: Kestane yaprakları kaynatılarak elde edilen çay boğmaca tedavisinde çok etkilidir.
Böbrek ağrıları: Kurutulmuş karayemiş çekirdekleri ezilip balla karıştırılarak hastaya yedirilir.
Burun kanaması: Burun kanamasını gidermek için burna mısır unu çekilir.
Cilt hastalıkları: Acı yavşan otu, deri hastalıklarında deriye sürülen ilaç şeklinde kullanılır.
Çakal ısırması: Çakal tarafından ısırılan kişi kudurmasın diye, bir gün bir gece uyutulmaz. Kişi uyumasın diye arkadaşlarıyla birlikte bütün gece horon oynar. Bu oyuna çakal düğünü denir.
Çıban: Çıbanlar, üzerlerine geniş yapraklı ot kapatılarak iyi edilmeye çalışılır. Çıbanı mikroptan temizlemek için üzerine ateşte közlenmiş soğan kapatılır. Yulaf unu, bal ve arpa karışımından elde edilen lapa ile de çıban tedavi edilebilir. Soğan ve maydanoz kavrularak elde edilen karışım çıbanın üzerine sürülür. Çam reçinesi ve sülükle de çıban tedavisi yapılır.
Diş ağrıları: Defne yaprakları sirkeli suda kaynatılarak gargara olarak kullanılır.
Diş çıkaran çocuk: Çocuğun çıkan dişinin yerine yenisinin erken gelmesi için çıkan diş evin çatısına atılır. Diş atılırken “Karga al eskisini ver yenisini” denir.
Dolama: El ve ayak parmaklarında oluşan şişlikler damar otuyla sarılarak tedavi edilir. Dolama olan parmak, bütün olarak pişirilen soğanın içine sokulup bir gün bekletilir.
Dolama olan parmak, yeni doğmuş buzağın (kırmızı buzağının veya 1 yaşını doldurmuş dananın) burnuna sokulur. Ancak uygulama üç gün sabah aç karnına iken yapılmalıdır.
Isırgan yaprağı dalından koparılır, tuz katılarak döğüldükten sonra parmağa konur, sarılır. Bu ilâç uygulanınca parmağın şişi hemen iner.
Düşme ile oluşan korkular: Güğüm su doldurulup kaynatılır. Suyu tahta bir tekneye dökülür. Güğüm ters çevrilip ağzı aşağıya gelecek şekilde tekneye konur. Güğüm bu şekilde sıcak suyu çeker. Dip kısmına yedi çift bir tek kalın tuz konur. Tuzlar fazla bekletilmeden alınır. Aynı işlem üç defa tekrarlanır. Bu su ile korkudan hasta olanın eli yüzü yıkanır ve korkusu giderilmiş olur (Yazıcı, 1984: 131).
Düşük: Düşük yapan bir kadınlar ve çocuğu ölen kadınların bir sonraki doğumlarından itibaren çeşitli tedbirler alınır. Doğumdan sonra kırkı çıkana kadar bebek hiç yalnız bırakılmaz. Bebeği bu kırk gün boyunca annesi değil de başka kadınlar emzirir.
Erkek çocuğun daha çok nazar aldığı düşünülür bu nedenle bebeğin kulağına nazarlık olarak küpe takılır.
İsmi Mehmet olan yedi kişiden çivi alınıp bunlar bir araya toplanarak beşiğin altına asılır veya çakılır. Çivi kullanılan bir başka uygulamada çivi, düşük yapılan yere görünmeyecek şekilde çakılır.
Düşük yapmak isteyen kadın bunun için dulavrat otunu renk verinceye kaynatır. Ot renk verdikten sonra sıcak suyun içine oturur.
Egzama: Komar çiçeği dövülerek suya karıştırılır. Bir gece bekletilen suyla egzamalı yerler yıkanır.
Cevizin yeşil kabuğu dövülüp egzamalı bölgeye sürülür.
Göbek düşmesi: Ağır işlerde çalışan veya ani vücut hareketleri yapanlarda görülebilen bir şikâyettir. Karın bölgesinde başlayan ağrı, kasıklara ve kalçaya doğru yayılarak hastayı rahatsız eder. Masaj ve egzersiz hareketleriyle tedavi edilebilen göbek düşmesi rahatsızlığı için halk hekimlerinin göbeğe bardak - kupa vurmak, sırt üstü yatan hastanın göbeğine baskı yapmak gibi çeşitli tedavi yöntemleri vardır.
İltihaplı yaralar: Rize’de yaygın şekilde görülen doğu ladininin reçinesi iltihaplı yaraların tedavisinde kullanılır. Reçine, yaranın üzerine sarılarak bu şekilde bir gece bekletilerek iltihabın akması sağlanır.
Sinir otunun yaprakları ılık suda yumuşatıldıktan sonra iltihaplı yerin üzerine kapatılarak iltihabın akması sağlanır.
Isırgan otu tuzla dövülerek iltihaplı parmağa sarılır. Böylece iltihap geriler, parmak iyileşir.
İshal: Kurutulmuş ayva yaprakları kaynatılıp içilir. Nişastalı yoğurt, kuru kahve, limon karıştırılmış kuru kahve, haşlanmış patates, tereyağında kavrulmuş mısır unu ve leblebi yemek suretiyle de ishal giderilmeye çalışılır.
Kaba kulak: Arapiça denen kabak pişirilip buğusu kulağa tutulur.
Sıcak suya zeytinyağı dökülüp buğusu kulağa tutulur.
Kabızlık: Kabızlığa karşı, yörede hamduspara denen böğürtlen dikeninin yaprakları kaynatılarak yapılan çay içilir. Erik, karayemiş, incir gibi meyveler ve haşlanmış kabak da kabızlığa karşı etkilidir.
Kanamalı yaralar: Kanamayı kurutmak ve tedavi amacıyla kibrit otunun toz haline getirilmiş tomurcukları yaraya sürülür. Aynı amaçla taze fındık filizleri kopartılıp ezilerek yaraya tampon yapılır.
Yaralı bölgeye pansuman yapmak amacıyla kızılağaç, ıhlamur, fındık ağacı gibi ağaçların dış kabuklarının altındaki beyaz ve kızıl renkli kısım kullanılır.
Civanperçeminin taze yaprakları ezilerek bir bezin arasında konularak yaranın üzerine kapatılır. Bu şekilde yaranın iyileşmesi sağlanır.
Bir miktar bal kaynatılır. Kaynatılan balın sıcağı hastanın dayanabileceği seviyeye gelince lahana yaprağının üzerine konularak yaranın üzerine kapatılır.
Kanser: Isırgan tohumu şifa kaynağı olarak kabul edilir. Kansere de iyi geleceği düşünüldüğünden, ısırgan tohumu balla karıştırılarak kanserli hastalara yedirilir.
Sinir otunun gövde ve yapraklarından elde edilen çay birçok hastalığın tedavisinin yanı sıra kanser hastalarına da şifa vermesi için içirilir.
Ceviz fındık kadar olduğunda 41 tane alınıp kavanoza konur. Üzerine 1 kg kestane balı eklenir. Kavanoz kapatılıp 41 gün hiç güneş görmeyecek şekilde bekletilir. Ardından her gün aç karna bir kaşık olmak üzere tüketilir.
Kar körlüğü: Uzun süre karda yol alıp gözleri körleşen bir kişi için; bir tas dolusu kar üzerine yanan kömür konur. Kömür karı eritir ve gri bir buhar oluşur. Hastanın yüzü tasa eğilir. Yaklaşık beş dakika kömür buharına tutulan hastanın yüzü havlulara sarılır. Bu uygulamayla kar körlüğü iyileştirilir.
Kaşıntı: Eğrelti otları yakılarak dumanı tütsü yapılır. Kaşınan yerlere killi toprak sürülür.
Kesilen hayvanın safra kesesine yörede “hoçeluk” denir. Safra kesesindeki sıvı, öğütülmüş leblebiye katılarak hamur haline getirilir. Sonra da bu hamura hap şekli verilir. Kaşıntı rahatsızlığı olan kişi bu hapları içerek tedavi edilir (KK. Yaşar Usta).
Kekemelik: Kekemelere kurban edilen hayvanın dili yedirilir.
Kepek: Kepeğe karşı saçlar külle yıkanır.
Kırık tedavisi: Kırık bölge önce sıcak suyla yıkanır. Daha sonra yumurta akı ve bal karışımına batırılmış bezle sarılır. Bundan sonra kırık bölge tahta çubuklarla desteklenir. Tahtalar ip veya bezle sarılarak kırık bölge korumaya alınır.
Mısır unu ile tuz karıştırılıp tavada pişirilir ve kırık yere sarılır.
Kırık ağrısını gidermek için kırık yer taze et ile sarılır.
Kısırlık: Çocuğu olmayan hanelerde sorun, kusur her zaman kadında aranır. Bu nedenle tedaviler hep kadınlara yöneliktir.
Kısırlıkla ilgili tedaviler kadın âdet olunca yapılır. Âdet döneminde değilse tedavi için âdet zamanı beklenir. Âdet döneminde rahim aşağıya sarkar ve şifacı kadınlar çivi veya çivi benzeri sivri bir nesneyle rahmi açar.
Aynı amaçla uygulanan başka bir tedavide zeytinyağı ve yumurta ile hazırlanan karışım, çiviyle rahim açıldıktan sonra pamukla içeriye bastırılır. Bu karışımın rahmi yumuşatacağı ve bu sayede hamile kalınacağına inanılır.
Yaygın şekilde uygulanmış tedavi yöntemlerinden bir diğeri buğuya oturmaktır. Çeşitli otlarla hazırlanan karışım kaynatılır. Bu ilaç için kullanılan otların sayısı 40 veya 41 olur. İlaç hazırlanır ve hamile kalamayan kadın bu ilacın buharına oturur. Tedaviden sonra kadının üşütmemesi, kendini soğuktan koruması gerekir. Buna dikkat ederse, kendini üşütmezse hamile kalabileceğine inanılır.
Karakabak denilen kabak kaynar suda uzun süre haşlanır. Buharıyla çocuksuz kadın tedavi edilir. Bu tedavide de kadın, haşlanmış kabağın buharına oturur.
Buğu tedavisi için otlar ve kabaktan başka hayvan işkembesi de kullanılır.
Başka bir tedavi yöntemine çikin denir. Maydanoz, nane gibi çeşitli otlar leblebi tanesine benzeyecek şekilde yoğrulup top haline getirilir. Buna çikin denir. Hazırlanan çikini çocuğu olmayan kadın rahmine koyar. Çikin içeride kalır. Bu tedavinin ardından çocuğu olacağına inanılır.
Acı biber tüketimini artırmak kısırlığa karşı doğal bir tedavi olarak önerilir.
Rahimde iltihap olduğu kanısıyla çocuğu olmadığı düşünülen kadın için 21 nohut tanesi, üçer üçer olmak üzere gazlı bezlere sarılır. Sargının bir ipe bağlanarak rahme koyup yatar. Sabah sargıyı çıkarır. Kadın bu tedaviye bir hafta devam eder. Nohut taneleri iltihabı emer ve sonunda hamile kalır.
Bir kırlangıç avlandıktan sonra sol kanadı bütün olarak kesilip alınmakta, üç gün ay ışığında bırakılarak, kısır kadının da adı söylenip, kuşun kanadı bir ocağın çevresinde yedi kez döndürülmektedir. Bu sırada kırk defa “ya Kâdir” cümlesi okunarak ocağa üfürülmektedir. Kuş kanadı üzerine kadının ismi yazılarak bir muşambaya sarılmakta ve bir ipek iplikle bağlanıp bir kıyıya bırakılmaktadır (Sipahi, 2006: 56).
Çocuğu olmayan kadın için, ateş yakılan ocak temizlenir. Karamiş veya sarmaşık yaprakları, sıcak olan ocağın üzerine serilir. Kadın çıplak halde iki saat süreyle bunun üzerine yatar.
Balıkyağıyla maydanoz kavrulur ve bu karışım henüz ılıkken, arkaüstü yatırılan kadının rahmine konur.
Mangalda kömür yakılır, ateşine balıkyağı dökülür. Kısır kadın, mangalın sıcağına çömelir.
İyice kızdırılan taş, bir kaba konup üzerine tereyağı dökülür. Kısır kadın buğusuna oturtulur.
Kızamık: Bal ve yoğurt karıştırılarak cilde sürülür. Kızamık olan hastaya şekerli yiyecekler verilir.
Kolesterol: Sinir otunun tohumları, ısırgan otu tohumlarıyla birlikte bala katılarak yenir.
Konuşamayan çocuk: Vakti geldiği halde konuşamayan çocuklar için muskalar yapılır. Kurban edilen hayvanın dili yedirilir. Dilinin altına fasulye veya nohut konur.
Köselik: Köse olan yer sert şekilde, kanatılacak derecede tıraş edilir. Ardından kanayan yerlere sarımsak sürülür.
Mide rahatsızlıkları: Yalancı iğdenin yaprakları çay gibi demlenerek içilir. Bu çay mide, bağırsak ve yel rahatsızlıklarına iyi gelir.
Mide bulantısına karşı nane-limon karışımı kaynatılıp içilir.
Mide ağrılarına karşı kardelen çiçeği yenir.
Nasır: Pisikulağı bitkisinin taze yaprakları nasırların üzerine koyularak tedavi yapılır.
Nazar: Lohusa ziyaretinden sonra bebek ağlarsa nazar değdiğine inanılır. Bir tas suda üç parça köz söndürülür, bu su çocuğa içirilir. Nazara çare olarak ateşe tuz atma, kurşun dökme gibi uygulamalara da rastlanır.
Ateşlik zinciri alınıp ateşte korlaşana kadar kızdırılır. Korlaşan zincir su dolu bir kazana sokulur. Nazar değdiği düşünülen kişi bu suyun buğusuyla nazardan kurtulur.
Bebeğin kuruyup düşen göbeği, bez parçası içine konur ve bir süre beşiğin altında nazarlık olarak saklanır.
Evlerin saçak altlarına kurban edilmiş hayvanın kurumuş kafası asılır. Bu uygulamanın evi nazardan koruduğuna inanılır.
Bahçe ve tarlaları nazardan korumak için yere saplanan küçük çubukların uçlarına yumurta kabukları geçirilir.
Küçük çocukları nazardan korumak üzere çirkin görünmeleri için yüzlerine kömür sürüldüğü de rivayet edilir.
Nefes darlığı: Komar bitkisinin yapraklarıyla hazırlanan çay nefes açıcı olarak kullanılır. Isırgan otunun yaprak ve kökleri kaynatılarak elde edilen sıvıya bal katılarak içilir. Bu karışım nefes darlığının yanı sıra akciğerlerdeki hırıltıları da giderir. Nefes darlığı için ayrıca papatya çiçeği kurutulup çayı yapılır.
Öksürük: Öksürüğe karşı havacıva denen bitkinin kökü yağda kavrulup elde edilen karışım hastaya içirilir.
Öksürük ilacı olarak, kestane çiçeği çayı yapılır.
Çuha çiçeğinin gövde ve yaprakları kaynatılarak yapılan çay da öksürük giderici olarak kullanılır.
Acıfesleğenin çiçekli dallarıyla birlikte kaynatılarak elde edilen içecek balgam sökücü ve öksürüğe karşı ilaç olarak kullanılır.
Karayemiş yaprakları kaynatılır, buğusuyla öksürük giderilir.
Romatizma: Rize ve çevresinde çok kimsede görülen romatizma ağrılarına karşı, ısırgan otu yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen suyla romatizmalı yerler yıkanır.
Orman sarmaşığı yapraklarıyla (L: Hedera helix) ile mürver bitkisinin yaprakları suda haşlanarak elde edilen suyla romatizmalı yerler yıkanır, ardından da mürver bitkisinin taze yaprakları romatizmalı yere sarılarak hasta tedavi edilir.
Saç dökülmesi: Üzüm asmasının suyu ile saçlar ıslatılır, yıkanır.
Ceviz yaprakları kaynatılarak elde edilen suyla saçlar yıkanır, durulanır. Cevizin taze yaprakları ve kabukları kınaya karıştırılarak saç boyası olarak kullanıldığında saçları besler.
Koyungözü denen çayır papatyası gövdesi ile birlikte kurutulur. Yonca çiçekleriyle karıştırılarak suda haşlanır. Elde edilen su saçları besler. Bu suyla yıkanan saçlar güneşte kurutulursa saçın rengi açılır.
Bahar nanesinin yaprakları karıştırılarak elde edilen suyla ile saçları yıkamak saçları güçlendirir, dökülmeleri önler.
Saç kıran: Saç kıran çıkan yere sarımsak suyu sürülür.
Sakinleştirici: Ağrı kesici, sindirimi düzenleyici, kalbi kuvvetlendirici etkileri olan oğul otu, yaprakları kaynatılıp içilerek kullanılır. Yaprakları yemeklerde baharat olarak da kullanılabilen oğul otu ayrıca melankoli, baş dönmesi ve sinirsel şikâyetlere karşı da etkilidir.
Sarılık: Sirkeli suda sarımsak kestirilip bu su içilerek tedavi edilir.
Alın üst kısmı ve başın arka kısmı jiletle çizilir. Ezilmiş sarımsak çizilen yerlere sürülür.
Siğil: İncir yaprağı veya dalından alınan özsuyu siğillere sürülerek tedavi edilir. Karahindiba bitkisinin gövdesinden elde edilen özsu siğil tedavisinde çok etkilidir.
Sivilce: Ceviz yaprakları karıştırılan su kaynatılır ve bir gece bekletildikten sonra sivilceli yerlere sürülür.
Kırlangıç otunun gövdesi kırılarak elde edilen özsuyu sivilcelerin üzerine sürülerek sivilceler giderilir.
Taze nane kaynatılarak suyu ile yüz temizlenir.
Soğuk algınlığı: Defne yaprakları sıcak suda balla karıştırılır. Elde elen karışım nezle ve grip gibi hastalıklara karşı kullanılır.
Yalancı iğdenin meyveleri kuvvet verici etkilere sahiptir. İçerdiği yüksek miktarda C vitamini nedeniyle soğuk algınlığı ve grip gibi hastalıklara karşı tedavi edici olarak kullanılır.
Suçiçeği: Suçiçeği olan çocuk sıcakta tutularak yaralarını çabucak dökmesi beklenir. Yaralara su değerse iz kalacağı düşünüldüğü için yaralar ıslatılmaz.
Sütü artırmak: Sütü olmayan veya az olan kadın sütünün artması için şekerli, sulu ve yağlı yiyecekler tüketir.
Doğumdan sonra sütü gelmeyen kadınlar kırklandıktan üç gün sonra sabah namazı vaktinde kalkıp gusül eder, abdestini alır. Sağ yanından kıbleye dönerek sütünün gelmesi için Allah’a dua eder. Bu şekilde üç sabah peş peşe kalkıp dua ettikten sonra sütü gelir.
Şeker hastalığı: Şekeri yükselenler tedavi amacıyla ceviz tüketirler. Kurutulmuş karayemiş meyvesinin çekirdekleri şeker hastalarına çerez olarak yedirilir. Güveyfeneri bitkisinin meyveleri de vücuttaki şekeri dengeler.
Tansiyon: Güveyfeneri bitkisinin meyveleri tansiyonu düzenlemek için yenir.
Uyuz: Uyuz olan kişi için kükürt, zeytinyağı, yumurta karışımı bir ilaç hazırlanır.
Lapaza otunun kökleri kaynatılıp uyuzdan dolayı kaşınan yerlere sürülür.
Yanık tedavisi: Sarı kantaron otunun çiçekli sürgünleri zeytinyağında bekletilerek elde edilen karışım, yanıkların tedavisinde kullanılır. Kamaniça denen bitkinin yaprakları kurutulup toz haline getirilerek yanık yerin üzerine dökülür.
Adaçayının yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen çay, yanık yerlerin pansumanında, yarayı temizlemek için kullanılır. Adaçayının taze yaprakları tedavi için yanık yerin üzerine kapatılır.
Yürüyemeyen çocuk: Zamanı geldiği halde henüz yürüyemeyen, yere basamayan çocuğun “basılmış” olduğu düşünülür. Basılmış çocukların tedavisi için çocuğun ayakları bir iple bağlanır ve Cuma namazında, namazdan ilk çıkana bu ip kestirilir. Basıklık nedeniyle yürüyemeyen çocuğun ayağını mezarlık toprağına değdirmek de denenmiş tedavilerdendir.