RİZE HALK KÜLTÜRÜ

Halk Müziği

Halk müziği, yöreye özgü ezgiler ve ezgiyle söylenen türkü, mâni, destan gibi sözlü anlatılardan oluşur. Bir bölgede geleneksel olarak icra edilen tür ve biçimler, bölgenin diğer kültür unsurlarıyla karşılıklı etkileşim halindedir. Halk Müziği, yöre kültürüne etki etmiş ne kadar doğal ve sosyal olay varsa, onları konusu içine almıştır. Yöre hayatında topluca çalışırken, sohbet ortamlarında, yayla yolları ve yaylacılığın yapıldığı aylarda ve elbette ki nişan düğün gibi törenlerde türküler söylenir, oyunlar oynanır. Yöreye özgü türkü ve ezgilerin birçoğu bu eğlence ortamlarında ortaya çıkmıştır.

Rize yöresi bulunduğu coğrafi konumdan dolayı Trabzon ve Artvin’in yöre kültürüyle etkileşim içinde olmuştur. Bu üç il, müzik ve sözlü kültür ürünleri bakımından birbirlerine benzer içeriklere sahiptirler. Rize yöresi, müzik yapısı bakımından Trabzon’a daha çok benzemektedir. Yörede irticalen söylenen atma türküler yöre kültürünün has ürünlerinden biri olarak dikkat çekmektedir.

Rize’nin iklimi ve coğrafi özellikleri, yörenin müzik kültürünü birçok yönden etkilemiştir. Rize, ülkemizin en çok yağış alan bölgesidir. Arazisi sarp ve bitki örtüsü bakımından çok zengindir. Yüksek kesimlerde kar örtüsü uzun süre yerde kalır. Rize’de köy yerleşimlerinin büyük bölümü dağ eteklerinde bulunur. Bölgenin coğrafi ve iklim özellikleri, başta ulaşım ve geçim faaliyetleri olmak üzere günlük hayatta insanların karşısına pek çok zorluk çıkarır. Doğu Karadeniz bölgesinin coğrafyası gibi, müzik ve dans geleneği de kendine özgü bir karakter taşır. Dağlar, yağmurlar, yolları kapatan kar yağışları ayrılık türkülerinde insanın karşısına çıkan engeller olarak anlatılır. Yine pek çok türküde derelerin coşkulu akıntısı, insanlara neşe vermek için dile getirilir. Mehmet Şahin’in araştırmalarına göre Karadeniz bölgesinden derlenen türkülerde en çok geçen sözcük “dağ,” Rize kaynaklı türkülerde ise “dere” olarak tespit edilmiştir (Şahin, 2010). Yöre türkülerinin sözlerinde yöre insanının yaşantısı, gelenekleri, değerleri ve yakın tarihli olaylar hakkında malumat bulmak mümkündür.

Türkiye’de halk müziği denildiğinde akla türküler gelir. Türküler sözlü kültür ortamında doğar ve yaşar. Türküler, usullü ve usulsüz olabilirler. Bunlardan usullü olanları ‘‘kırık hava’’ usulsüz olanları ise ‘‘uzun hava’’ adını almaktadır. Rize’de türkü sözü biri şiir öteki de atma türkü olmak üzere iki anlamda kullanılır. Türküler şekil itibariyle çoğunlukla yedişer heceli beyitlerden oluşur. Rize türkülerinin hemen hepsi kemençe ve oyun havası eşliğinde söylenir. Bölge müziğinin en karakteristik ritimleri kırık havalar, aksak usullerdir. Türküler bu bölgede çoğunlukla oyun havalarıyla birlikte söylendiği için kırık havalara daha çok tesadüf edilir. Yöredeki ezgilerin büyük çoğunluğu “la” eksenindedir (Başarmak, 2006: 380-384). Oyun havasına uygun olmayan ağıt ve destanlar uzun hava formunda icra edilir. Gerek kırık hava gerekse uzun hava biçiminde söylenen türkülerin pek çoğunda Rize’nin coğrafi, tarihi ve kültürel motiflerini görmek mümkündür. Bölgede hiç eksik olmayan yağmurlar, sisli havalar ve ayrılıklar türkülerde, manilerde ve destanlarda karşımıza çıkar.

Doğu Karadeniz’de geleneksel bir yaşam biçimi olan yaylacılık, türkülere konu olduğu kadar türkülerin oluşumuna da katkılar sağlamıştır. Yayla zamanı, köylerde yaşayan aileler hep birlikte yayla yoluna koyulurlar. Başka zamanlarda bir araya gelme şansı pek fazla olmayan genç kız ve erkekler, bu yolculuklar sorasında birbirleri görür ve beğenirlerse aralarında “sevdaluk” başlardı. Yayla kültürünün ayrılmaz parçası olan yayla eğlenceleri de türkülerin söylendiği, horonların oynandığı ortamlar olarak öne çıkar. Düğünlerde, imece usulüyle yapılan müşterek işlerde ve çeşitli toplantılar türküler söylenip horon oynanır.

Birbirine uzak köylerden insanlar yaylalarda bir araya gelirler. Yayla eğlencelerinde, her gurup kendi kültür ürünlerini icra eder ve böylece kültürel etkileşim gerçekleşir. Yaylalar bu bakımdan kültürel alış-verişin gerçekleştiği, kültürün zenginleşmesine katkı yapan ortamlardır. Erzurum il sınırları içinde yer alan Hodoçur Yaylası bunlardan biridir; hem Rize hem de Erzurum ilinde bağlı köylerin kullandığı bir yayladır.

Tarım alanlarının kıt olduğu bölgede geçim için pek çok insan balıkçılığa ve denizciliğe yönelmiştir. Fırtınaları ve kıyıdan uzaklaşıldıkça metrelerce yüksekliğe ulaşabilen dalgalarıyla Karadeniz, bölge insanına rahat edebileceği bir çalışma ortamı sunmamıştır; pek çok balıkçı ve denizci Karadeniz’in kara sularında kaybolmuştur. Yakınlarını Karadeniz’de kaybeden insanların üzüntüleri de tabii olarak sözlü kültürde yerini almıştır; “Karadeniz’de gemilerin mi battı” sözü, ocak söndüren Karadeniz’e vurgu yapar. “Karadeniz” ve denizcilikle ilgili gemi, taka, dalga gibi pek çok sözcük bölgede söylenen mânilere, türkülere ve destanlara dahil olmuştur.

Hangi tür veya tema üzerinde olursa olsun, Rize’de söylenen türkü ve manilerin çoğunluğunda mecazi ifadelere fazla yer verilmez, anlam çok belirgin şekilde ortaya konulur:

İn dereye dereye

Kuru funduk bulursun

Alacaksan al beni

Sora pişman olursun

Doğu Karadeniz ezgilerinin ritim açısından tipik özelliği, 7 zamanlı aksak tartıma sahip olmasıdır. Bunun nedeni oyun havalarıdır.

Doğu Karadeniz’in halk müziği üzerine araştırmalar yapan ve ayrıca kendisi de müzisyen ve eğitimci olan Emrah Kaya’nın tespitlerine göre yöre müziğinde 4, 5, 7, 9, 10, 11 ve 18 zamanlı usuller mevcuttur. Bunlar içerisinde sırasıyla 7/8’lik ve 5/8’lik ve 10/8’lik usuller daha çok kullanılmıştır (Kaya, 2007: 45-46).

Karadeniz bölgesi havalarımızın aksak tartımlı 7/8’lik olması durumu yalnız buralara has bir özelliktir. Bu tartımın karşılığı, Bizans’ta bilinmediği gibi, Kafkas folklorunda, Azeri Türklerinde ve İran musiki folklorunda da bulunmamaktadır. Doğu Karadeniz bölgesine özgü 7/8’lik bu tartımın karşılığı sadece Kuzey Afganistan’ın Hezarâlarında ve Türkistan’da vardır (Mirzaoğlu, 2002).

Türk Halk Müziği’nin genel ezgi yapısına bakıldığı zaman sadece 3 sesten oluşan bir ezgi türüne rastlamak çok zordur. Bu anlamda Rize yöre müziği sadece 3 sesten oluşan ezgileri bulma konusunda ayrı bir yere ve öneme sahiptir.

Burada anlattıklarımızdan başka, Anadolu’da başka yörelerde gördüğümüz saz şairleri, âşıklar Rize’de yoktur. Bunun nedenlerini ezgiyle söylenen anlatıların hemen tümünün oyun havalarıyla birlikte icra edilmesinde ve yöre hayatının her ortamında karşımıza çıkabilen atma türkü geleneğinde aramak gerekir.

Çalgılar

 

Rize yöresinde kullanılan çalgılara bakıldığı zaman kemençe, bağlama, tulum, davul, zurna, tef, kabak kemane, ağız mızıkası, gayda, kaval gibi çalgıların kullanıldığı görülmektedir.

Rize yöresinde, Trabzon’a yakın olan yerler de dilli kaval, dilsiz kaval ve zurna, Çayeli ve Hemşin’de çifte ve tulum, yöre genelinde ise tulum çalgısını görmekteyiz. Hemşin, Çamlıhemşin, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı gibi yörelerde tulum çok kullanılan bir çalgıdır. Zurna ise daha çok Rize’nin iç kesimlerinde görülür. Zurna buralarda hızlı horon ezgileri çalmaktadır. Rize’nin Trabzon’a yakın olan ilçelerinde Trabzon’a özgü 7 delikli ve küçük çaplı dilli kavallar da kullanılmaktadır.

Davul zurna, Doğu Karadeniz’de meydan törenleri, düğün, yayla şenlikleri gibi geniş ve açık alanların oyun çalgısıdır. Bölgesel özelliği her iki çalgının da Anadolu’da bilinenlerinden daha küçük yapılmasıdır.

Tulum:

Tulum dediğimiz çalgı, Rize’de özellikle Hemşin ve çevresinde adeta kültürel bir semboldür. Hemşin ve çevresinde söylenen halk türkülerinin büyük bölümünde enstrüman olarak sadece tulum çalınır. Tulumu TRT televizyonunda ilk defa çalan ve önce Türkiye ardından da dünyaya tanıtan sanatçımız Remzi Bekar da Hemşinlidir.

Tulum tabiri bütün Türk lehçelerinde vardır. Kaşgarlı Mahmud’un “Divan-ü Lügat-i Türk” adlı eserinde, tulum ismi “tolum’’ olarak geçmektedir. Tolum, tuluk, toluk gibi kelimeler hep şiş ve kabarık anlamında kullanılmaktadır.

Tulum başka bölgelerde ve ülkelerde de kullanılmaktadır. İskoç gaydasının adını tulumdan aldığına dair ifadeler vardır. Hemşin’de tulum çalmaya kayda – gayda (kaide) vurmak gibi bir ifade kullanılması ve İskoçların da bu ifadeyi “gayda” şeklinde aldıkları belirtilmektedir.

Tulum, yapısal açıdan, üzerinde 5 delik olan iki sipsinin yan yana getirilmesi, sonrada hava depolu bir deriye monte edilmesiyle oluşan bir çalgıdır. Tulum’un iki tane kamışı olduğu için tulumla çalınan ezgiler iki sesli olarak icra edilir.

Tulum çalgısından 6 ayrı ses çıkmaktadır. Bunlar sol, la, si, do, re ve mi sesleridir. Tulum ezgileri çoğunlukla 5/8’lik, 7/8’lik, 9/8’lik gibi aksak usullerde ve Hüseyni makamında icra edilmektedir.

Derinin ayak yerindeki ağaç boruya “godo” ya da “lülük” denir. Tulum bölümüne “gövde” çifte kamışın yerleştiği boruya da “nav,” bazı yörelerde “nafu” denir. Nav kelimesi Farsçada içi oyulmuş odun anlamına gelmektedir.

Tulumla oynanan oyunlar daha ziyade Hemşin yöresinde gelişmiştir. Tulum ile çalınan ezgilerin ortak özelliği ise çoksesli icra edilmeleridir. Tulum, kıyı kesimlerde genellikle 7 zamanlı ve tempolu ezgiler çalarken, iç kesimlerde uzun hava türü ezgiler çalmaktadır. Yörede bu türkülere, ‘‘gayda veya düzme’’ denilmektedir.

Kemençe:

Doğu Karadeniz bölgesinin hemen tamamında olduğu gibi Rize’de de başlıca müzik aleti kemençedir. Kemence Farsça kökenli bileşik bir kelimedir. Aynı dildeki "keman" küçültme eki olan "çe" kelimesinin bir araya gelmesi ile oluşmuş olup "yayla çalınan küçük saz" anlamını taşır. Trabzon ve Rize yöresi müziğinin başlıca enstrümanı olan kemençeye Rize ve yöresinde cili, cilili de denilmektedir.

Rize kemençesinin boyu 50-60 cm’dir. Baş, boyun ve gövde kısımlarından oluşur.

Baş: 9 cm. En üst bölümdür. Bir kalp şeklini andırır. Üzerinde üç teli akort edecek burgular vardır. Burgulara halk dilinde kulak denilir. Tellerin geçtiği yere de tel yeri denir.

Boyun-Sap: Çevresi 9-10 cm'dir. Üst kısmında el yeri vardır.

Gövde-Tekne: Üst sapla birleştiği yerde genişlik 5-6 cm’dir, alt kısma doğru genişler. En geniş yer 8 cm olur. Teknenin yan taraflarında ikişerden dört delik olup sesin çıkmasını temin eder. Teller kapak denilen kısmın üzerinden geçer. Kemençenin kapağı kalınsa ince ses, kapak inceyse kalın ses verir. Tellerin üzerinden geçtiği deliklere kaşlar denir. İki kaş arasında tellerin düzgün biçimde durmasını sağlayan eşek adlı bir parça vardır.

Karadeniz kemençesi üç tellidir. Telleri zil teli, bam eli ve sağır teli diye adlandırılır. Tellerin sicimle bağlandığı bölüme kurbağa veya akrep denir.

Yay / Sayta: Kalemden biraz kalınca yuvarlak yahut dört köşe olup kemence tellerine sürülerek ses çıkmasını sağlar. Uç kısımlarına hayvan kılları istenilen sayıda bağlanır. Genellikle iyi ses çıkarması için reçine sürülür.

Kemence çalınırken, sol elle sapından havada tutulur: aynı elin parmaklarıyla tellere basılarak istenen sesler bulunur (KK: Ahmet Nar; Sedat Koyuncu; İrfan Karaarsan).

Yörenin Meşhur Türküleri

Ağısar Dereleri Aksa Yukarı Aksa (İrfan Ruhi Eren)

Annen Kurdi Sofrayi (Der. Ahmet Adnan Saygun)

Asçer Ettiler Beni (Hasan Sözeri)

Ayağına Yemeni (Hasan Sözeri)

Başındaki Çenbere Boya Vurayim Boya (İshak Can)

Bir Türkü Diyeceğim (Hasan Sözeri)

Bu Dere Akmayınan (Yılmaz Başkarahan)

Çakal Yesun Anani (İsmail Türüt)

Çayeli’nden Öteye (Dursun Tanyaş)

Denizde Kararti Var (Der. Nurettin Çamlıdağ)

Gel Ha Böyle Bu Yana (Naci Narzioğlu)

Gel Yükünü Vurayım (Remzi Bekâr)

Gökte Yıldız Ay Misun (Hasan Sözeri)

Ha Buradan Aşaği / Nani nani oy oy (İrfan Ruhi Eren)

Ha Buranın Ekini (Hasan Sözeri)

Haldoz'un Portakali (Refik Kahyaoğlu)

Hayde Gidelum Hayde (Melek Akman)

Kerez Çiçek Açıyor (Rizeli Sadık Aynacı)

Kiremite Su Düştü (Hasan Sözeri)

Neren Ağrır Neren (Hasan Sözeri)

Sabahtan Gördüm Seni / Emine (İrfan Ruhi Eren)

Şişmanoğli Vurdiler (Der. Muzaffer Sarısözen)

Tabancamın Sapını (Hasan Sözeri)

Ula Ula Niyazi Yiyece Misun Beni (Emin Yağcı)

Yesun Oni Nenesi (Hasan Sözeri)

 

Halk müziği ve türküler, halk kültürünün kökleri yüzyıllar öncesine uzanan çok eski mazisi olan ürünleridir. Sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılan türküler hakkında ülkemizde yapılmış derleme çalışmalarının tarihi ise çok eskilere gitmez. Bunun yanında Doğu Karadeniz bölgesinin coğrafi yapısı nedeniyle saha çalışmaları için zor bir bölgedir. Bu sebeplerle olacak, elimizdeki derleme çalışmalarının sayısı çok azdır. Mevcut derleme çalışmalarında da müzik eşliğinde söylenen türkülerden ziyade sadece atma türküler buluruz. Çünkü bu bölgede koşma dediğimiz türkü güftelerine rastlanmaz. Halk kültürünün incelediği türküler, atma türküler hariç olmak üzere mâni ve destan formundadır.

 “Çayeli’nden Öteye,” “Parmağında Yüzükler” gibi yöredeki herkesin bildiği meşhur olmuş pek çok Karadeniz türküsü vardır. Bu türkülerin neredeyse tamamı, Cumhuriyet’ten sonra TRT radyosunda çalınmış, söylenmiş ve bestecileri bilinen eserlerdir. Dolayısıyla meşhur olmuş türkülerin mazisi 1960’lı yıllara kadar ancak geri gidebilir.

Karadeniz türkülerini radyoda söyleyen, ilk icracılar arasında yer alan Rizeli Sadık, Hasan Sözeri ve bu isimleri takip eden dönemde Ziynet Sönmez kemençe eşliğinde türkü söylemişler, türkülerin icrasında kemençeden başka bir enstrüman kullanmamışlardır. İlerleyen dönemde, özellikle televizyon yayınına geçildikten sonra, Karadeniz türkülerinde kullanılan enstrümanlar çeşitlenmeye, icra edilen müzik yöresel ezgilerin ve sınırların dışına çıkmaya başlar. Plak ve sonrasında kaset kayıtlarının yapılmaya başlanmasıyla birlikte halk müziği hızla popülerleşir. Cimilli İbo, Davut Güloğlu, Hülya Polat, İsmail Türüt, Kazım Koyuncu ve Volkan Konak bu dönemin meşhur isimleri olmuştur. Müzik icrasında kullanılan enstrümanların çeşitlenmesi ve popüler, güncel olayların türkülere konu edilmesi, her yörede olduğu gibi Rize yöresinde de halk müziğini belli ölçülerde endüstriyelleştirmiştir. Bunun neticesinde düğün ve eğlencelerin ayrılmaz bir parçası olan atma türküler daha az işitilmeye başlanmıştır. Önceleri hemen her köyde mutlaka birkaç atma türkü ustası varken bugün sadece Osman Efendioğlu ve Ahmet Çakar gibi az sayıdaki usta isimle beraber anılır hale gelmiştir.

Besteci ve Türkücüler

Rizeli Sadık Aynacı: 1888 yılında, Rize’nin Yeniköy mahallesinde doğmuştur. “Ateşim Var Külüm Yok,” “Kiremite Su Düştü,” Yenge Kızın Bir Tane” gibi meşhur olmuş pek çok türkünün bestesi veya kaynak kişisi Sadık Aynacı’dır. 1946 yılında İstanbul da vefat etmiş olan kemençe üstadının plak kayıtları mevcuttur.

Sadettin Kaynak: 1895 yılının nisan ayında İstanbul’da doğmuş olan Sadettin Kaynak aslen Derepazarı, Çukurlu Köyündendir. Babası Ali Alâeddin Efendi fıkıh ilminde ileri derecede bilgili bir din alimiydi. Babası gibi din adamı olmak isteyen Sadettin Kaynak dokuz yaşındayken hıfzını tamamlayıp hafız oldu. Birinci Dünya Savaşı devam ederken Dârül-fünûn’unda tahsiline devam etmekte olan Kaynak, 1917 yılında askere alındı. Kafkas Ordusu grubunda yedek subay olarak görev yaparken yaralandı ve bir süre tedavi gördükten sonra 1920 yılında terhis edildi. Terhis sonrası hem çalışmış hem de yarım kalan tahsiline devam etmiştir.  Diplomasını aldıktan sonra Sultan Selim Camiine ikinci imam olarak tayin edildi. Eşi Fatma Zehra Hanım’la bu dönemde evlendi.

Hafız Sadettin Kaynak, hafız hanende kuşağının son temsilcilerindendir. Doğu illerinde askerlik yaparken yörede incelemeler yapmış, halk müziğinin bölgesel motiflerini görmüş, bu motifleri sanatkâr benliğinde harmanlayarak orijinal bir form ortaya koymuştur. Sadettin Kaynak, bölgede kullanılan şiveyi bozmadan eserler vermiş, bestelerinde de aksak usul formuna uymuştur. Kaynak, sadece yeni bir şeyler yapmakla kalmamış, müziğine geleneğin ruhunu fevkalâde bir şekilde nakşedebilmiştir.

“Balıkçılar” adlı şarkısı karşılamaya örnektir. Karşılama uzun hava ve kısa hava ile yapılmaktadır.

“Dursun Kaptan” adlı şarkısında Dursun Kaptan’ın Milli Mücadele dönemindeki kahramanlıklarından söz eder.

“Hoy Deniz Karadeniz” adlı şarkısında 2 zamanlı aksak usul kullanmıştır.

Hasan Fehmi Sözeri: 1921 yılında Rize’nin Portakallık Mahallesinde, polis memuru İbrahim Reşit Sözeri’nin on çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 1928 yılında babasının tayini gereği Ankara’ya yerleştiler. Tahsil hayatını henüz ortaokuldayken bırakan Hasan Fehmi Sözeri, çocuk yaşlarından itibaren meraklısı olduğu kemençe üzerine dersler alıp kısa sürede ustalaşmıştır. 1938 yılında henüz 17 yaşındayken TRT Ankara Radyosu’nda ‘Karadeniz Türküleri Ses ve Saz Sanatçısı’ olarak görev almış, 1949 yılında TRT İstanbul Radyosunda ‘Karadeniz Türküleri Ses ve Saz Birliği’ni kurarak, ‘Karadeniz’den Sesler’ Programı’nın yayınını başlatmıştır. 1971’de vefat edişine kadar geçen 49 yıllık ömründe, “Kerez Çiçek Açayi, Tapancamun Sapini, Gökte Yıldız Ay Misun, Kiremite Su Düşti, Yesun Oni Nenesi gibi gönüllerde yer etmiş pek çok türküye söz ve güfte hazırlamıştır.

İrfan Ruhi Eren: 1949 yılında İyidere’nin Taşhane Köyünde doğmuştur. Küçük yaşlarında kemençe ve bağama çalmayı öğrenen Eren, büyüklerinin de teşvikiyle türkü söylemeye başlar. Müziğe olan yeteneği ve merakı artarak devam eder. 1979 yılında Doğu Karadeniz Bölgesi Ses Yarışması’nda birinci seçilir. Ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındıktan sonra İstanbul Radyosunda Rize yöresine ait bildiği türküleri ve sözlerini kendisinin yazdığı “Ağısar Dereleri,” “Parmağında Yüzükler” gibi pek çok türkü okuyarak halk müziği repertuarımızı zenginleştirir.

 

 

Rizeli Sadık Aynacı: 1888 yılında, Rize’nin Yeniköy mahallesinde doğmuştur. Yörenin meşhur türkücülerinden önemli kemençe üstatlarıdan biridir. “Ateşim Var Külüm Yok,” “Kiremite Su Düştü,” Yenge Kızın Bir Tane” gibi meşhur olmuş pek çok türkünün bestesi veya kaynak kişisi Sadık Aynacı’dır. 1946 yılında İstanbul da vefat etmiş olan kemençe üstadının plak kayıtları da mevcuttur.

Hasan Fehmi Sözeri: 1921 yılında Rize’nin Portakallık Mahallesinde, polis memuru İbrahim Reşit Sözeri’nin on çocuğunun üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 1928 yılında babasının tayini gereği Ankara’ya yerleştiler. Tahsil hayatını henüz ortaokuldayken bırakan Hasan Fehmi Sözeri, çocuk yaşlarından itibaren meraklısı olduğu kemençe üzerine dersler alıp kısa sürede ustalaşmıştır. 1938 yılında henüz 17 yaşındayken TRT Ankara Radyosu’nda ‘Karadeniz Türküleri Ses ve Saz Sanatçısı’ olarak görev almış, 1949 yılında TRT İstanbul Radyosunda ‘Karadeniz Türküleri Ses ve Saz Birliği’ni kurarak, ‘Karadeniz’den Sesler’ Programı’nın yayınını başlatmıştır. 1971’de vefat edişine kadar geçen 49 yıllık ömründe, “Kerez Çiçek Açayi, Tapancamun Sapini, Gökte Yıldız Ay Misun, Kiremite Su Düşti, Yesun Oni Nenesi gibi gönüllerde yer etmiş pek çok türküye söz ve güfte hazırlamıştır.

Remzi Bekar: Tulum sanatçısı Remzi Bekar 1937 yılında Hemşin’in Sanova Köyünde doğdu. Küçük yaşta tulum çalgısını gördü, dinledi ve kendisi de bir ömür sürecek tutlum tutkusu bu şekilde başladı. Delikanlılık günlerinde düğün ve benzeri kalabalık ortamlarda tulum çaldı. Çalışıp para kazanması gerektiği için gurbete çıktı. Bir süre Erzurum’da bir pastanede çalıştı. Ardından İstanbul’a gitti. Divan Oteli’nde çalışmaya başladı.

Askerliğini Ankara’da Orduevinde yaptı. Ankara’da TRT radyosuna gidip radyoda tulum çalmak istediğini belirtti. Bu sayede radyo programında tulum çalmaya başladı. Yaklaşık 40 boyunca TRT bünyesinde çeşitli programlarda tulum çalmaya devam etti. Aralarında Cemile Cevher ve İbrahim Can’ın da yer aldığı pek çok sanatçıya tulum çalgısıyla eşlik etti.

Remzi Bekar televizyonda ilk defa tulum çalan, tulum çalgısıyla ilk kez plak ve kaset yapan kişidir.

İrfan Ruhi Eren: 1949 yılında İyidere’nin Taşhane Köyünde doğmuştur. Küçük yaşlarında kemençe ve bağama çalmayı öğrenen Eren, büyüklerinin de teşvikiyle türkü söylemeye başlar. Müziğe olan yeteneği ve merakı artarak devam eder. 1979 yılında Doğu Karadeniz Bölgesi Ses Yarışması’nda birinci seçilir. Ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındıktan sonra İstanbul Radyosunda Rize yöresine ait bildiği türküleri ve sözlerini kendisinin yazdığı “Ağısar Dereleri,” “Parmağında Yüzükler” gibi pek çok türkü okuyarak halk müziği repertuarımızı zenginleştirir.

Türk sanat müziğine emek vermiş bestekârlarımızdan Sadettin Kaynak da Rizelidir. 17 Nisan 1895’te İstanbul’da doğmuş olan Sadettin Kaynak aslen Derepazarı, Çukurlu Köyündendir. Hacı Hafız Sadettin Kaynak, hafız hanende kuşağının son temsilcilerindendir. Doğu illerinde askerlik yaparken yörede incelemeler yapmış, halk müziğinin bölgesel motiflerini görmüş, bu motifleri sanatkâr benliğinde harmanlayarak orijinal bir form ortaya koymuştur. Sadettin Kaynak, bölgede kullanılan şiveyi bozmadan eserler vermiş, bestelerinde de aksak usul formuna uymuştur.

“Balıkçılar” adlı şarkısı karşılamaya örnektir. Karşılama uzun hava ve kısa hava ile yapılmaktadır.

“Dursun Kaptan” adlı şarkısında yörede Dursun Kaptan namıyla tanınan şahsın Milli Mücadele dönemindeki kahramanlıklarından söz eder.

“Hoy Deniz Karadeniz” adlı şarkısında 2 zamanlı aksak usul kullanmıştır.

Rizeli bir diğer bestekâr ve müzik kuramcısı, M. Ekrem Hulusi Karadeniz’dir. Unutulmaya yüz tutmuş necd-i hüseyni makamını canlandırmaya büyük gayret göstermiş olan sanatçı, otuz kadar eder besteye imza atmış, “Türk Musikisi Nazariye ve Esasları” adında bir kitap yazmıştır. Ekrem Hulusi Karadeniz ayrıca, 1941 yılında Şehzadebaşı’nda kurulmuş olan Türk Musikisi Koruma Cemiyeti’nin de kurucuları arasında yer almıştır.