TRABZON HALK KÜLTÜRÜ

Yöresel Mimari

Belli bir bölgenin mimari özelliklerinin o bölgeye has niteliklerini belirleyebileceğimiz yapıların başında evler gelir. Yöresel evler insanların yaşadıkları çevreyle ilişkilerinin somut olarak gözlenebileceği unsurlardan biridir. Köy evleri bu bakımdan yerdeki sosyal düzenin en iyi yansıtıcısıdır (Özgüner, 1970). Yöresel mimaride coğrafi koşullar, yörede bulunması kolay olan malzemeler ve insanların sahip olduğu kültür belirleyicidir. Yöresel meskenler insanların yaşadıkları çevreden temin ettikleri materyallerle estetik zevkten ziyade, barınma ihtiyaçlarını gidermek üzere inşa ettikleri yapılardır. Bununla birlikte yüzlerce yıl süren geleneksel yapım teknikleri belli formlarda mükemmelleşmiş oldukları için doğal bir estetik objedirler. Uzun yıllar içerisinde sınanmış denenmiş formlar yöresel mimariyi tanımlayan kültür unsurları olarak karşımıza çıkar.

İlin iç kesimlerinde, sarp arazide düz alan bulmak zor olduğu için evlerin kat sayıları artmaktadır; günümüzde yörede inşa edilen evler en az iki katlıdır. Köylerde 4-5 katlı apartman tipinde evlere çokça rastlanılmaktadır. Kentlerin kimliğinin sürdürülmesinde tarihî çevrelerin korunması ve yaşatılmasının önemi büyüktür. Kentlerin tarihî süreç içinde kazanmış oldukları kültürel doku, içinde bulundukları doğal çevre ile uyumlu olduğu müddet anlamlıdır. Kentlerin doğal yapısının korunması da tarihî dokular kadar özen gösterilmesi gereken bir konudur. Anadolu’nun birçok kentinde olduğu gibi Trabzon da, temelde 1950’li yıllardan sonra hızlanan kentleşme dinamiğinin yarattığı bir kimliksizleşme, kültürel yozlaşma sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Trabzon’un tarihî kent kimliğinin kaybolmasındaki en önemli etmenlerden birinin, kentin gelişim süreci içinde ortaya çıkan ulaşım problemini çözmek amacı ile yapılan sahil ve tanjant yolları olduğu görülmektedir.

Trabzon’un planlı gelişimi Cumhuriyet döneminde başlamıştır. Fransız mimar ve kent plancısı Jacques H. Lambert, 1937 yılında kente gelerek yaptığı incelemeler sonucunda Trabzon’un var olan güzelliklerinin ileride yok olmasını engellemek için bir plan ve kent düzenleme programı yapmıştır. 1938 yılında onaylanan bu planda, mevcut arterlere paralel yollar açılarak kentin doğu-batı yönünde gelişmesi ve vadilerin kuvvetli yeşil bantlar halinde korunması önerilmektedir. Planlama aşamasında “koruma” konusuna dikkat edilse de uygulamada aynı hassasiyeti gösteremediğimiz inkâr edilemez bir gerçektir. Sadece yol yapım çalışmaları ve yol genişletme çalışmalarıyla şehir içindeki tarihi evlerin büyük bir kısmı yıkılmaktan kurtulamamıştır.

1960’lı yıllara değin Trabzon, Ganita, Kemerkaya, Moloz, Sotka, Faroz, Uzunkum gibi sürekli birbirini takip eden kumsalları ile kentin denizle iç içe olduğu bir şehirdi. 1964 yılında ilk sahil yolunun yapımı tamamlanmıştır. Karadeniz Sahil Yolu ekonomik ve hızlı bir çözüm olduğu düşüncesiyle dar kıyı şeridi boyunca deniz doldurularak uygulanmıştır. Böylece sahil boyunca bir biri ardı sıra uzanan kıyı yerleşimleriyle sahil arasındaki bağlantı kesilmiş oldu.

Trabzon ve çevresindeki geleneksel meskenlerin gerek yer seçiminde gerekse inşa malzemesinin seçiminde bölgenin coğrafi şartları belirleyici olmuştur. Bölge arazisi engebeli ve sarptır. Düz alanların nadir görüldüğü yüksek rakımlı köylerdeki evler araziye dağılmış vaziyettedirler. Birbirine yakın ve bitişik nizam evler ancak sahile yakın şehir merkezlerinde görülebilmektedir. Arazi şartlarının yanında bölgenin aşırı yağış alan iklimi de ev inşasına etki etmiş, evler belli tiplerde inşa edilmiştir. Yöre genelinde mimari özelliklerde, kullanılan malzeme, kat sayısı, ev eklentilerinde işlevsellik ön plana çıkar. Arazinin geneli sarp olduğu için evlerin büyük bölümü yamaçlarda inşa edilmiştir. Heyelan tehlikesine karşı yamacın evden yüksek kesimlerinin her zaman ağaçlık kalmasına dikkat edilir. Evin temelini yağmur sularından korumak için pek çok evin hemen yanında kış aylarında yaprak dökmeyen karayemiş ağaçları görülür. Bu ağacın geniş yaprakları bir şemsiye gibi evin temelini yağmurdan korur.

Yağmurdan ve buna bağlı olarak su baskınlarından korunmak için evlerin hemen hepsine en azından bir basamak çıkılarak girilir. Pek çok evin ahır katı ile giriş katı arasında subasmanı bulunur. Evlerin ahır katı ve yamaca bakan cephesi mutlaka taş malzemeden yapılmıştır. Evin giriş katı için ahşap dolma ve yüksek rakımlı köylerde sadece ahşap malzeme kullanılmıştır. Ev inşasında kullanılmak üzere çok dayanıklı olduğu için kestane ağacı tercih edilir. Yapı malzemesi olarak kullanılacak olan kestane kesildikten sonra 2-3 sene ormanda bekletilir. Bekleme işlemi tamam olduktan sonra ihtiyaç duyulam miktarda ağaç biçilir.

Evlerde çatı örtüsünün altında ambar olarak kullanılmak üzere bir çatı katı bulunur. Bu bölüm pencere ve saçak boşlukları sayesinde sürekli hava alacak şekilde inşa edilir. Yağmurun eksik olmadığı yörede çatı katı gibi korunaklı alanlar gerek odun depolamak gerekse kışın ihtiyaç duyulacak olan otlukları kurutmak saklamak için kullanılır.

Doğu Karadeniz bölgesinde özellikle Trabzon ve Rize’de geleneksel Karadeniz mimarisinin özelliklerini yansıtan yapıların varlığını sürdürmesinin yanında geleneksel yapının fiziksel özelliklerini taşıyan günümüz yapılarına da rastlamak mümkündür. Yapıların geleneksel konut olarak tasarlanmasının yanında özellikle son dönemlerde farklı işlevlere sahip kamu yapıları olarak da tasarlandığı görülmektedir (Aydın ve Lakot Alemdağ, 2014: 397).

Kimi konutlarda yerel ve eski Türk evi özellikleri iç içedir. Sürmene Kastel’deki Memiş Ağa Konağı bunların en ilgi çekici örneklerinden biridir. Yörede “Döner Tavanlı Konak” adıyla bilinen yapı, yığma taş ve göz dolmalı ahşap çatmadan oluşan karma tekniktedir. Yer katında toprak tabanlı, büyük ocaklı ortak yaşama mekânı, at ahırı ve iki de odacık vardır. Üst kat ise sofa ya da hayat ile buna bağlı odalardan oluşmaktadır. Selamlık ve harem bölümleri dışında arkada kış odaları vardır.

Bugün çok az örneği kalmış olan Trabzon şehir merkezindeki geleneksel evlerin çoğu yapıldıkları zaman bahçe içerisinde inşa edilmişlerdir. Bahçeden başka sokakla evlerin arasında yükselen yüksek duvarlar evleri sokaktan, yabancı gözlerden koruyup mahrem bir alan oluşturuyordu. Evlerin giriş kapısının bulunduğu ana cephesi de sokağa bakmazdı.

Orta Mahalle Evleri

Akçaabat’ta Orta Mahalle’de geçtiğimiz yüz yılın başlarında inşa edilmiş çok sayıda mesken günümüze ulaşmıştır. Orta Mahalle, Akçaabat ilçe merkezinin iç kesiminde yamaçta bulunduğu için bu evler yıkılıp, yerlerine betonarme evler inşa edilmeden evvel bölge sit alanı ilan edilip koruma altına alınmıştır. Bu sayede geleneksel dokusu korunmuş olarak günümüze ulaşabilmiştir.

Orta Mahalle evleri sokaktan yüksek bir duvar ile ayrılır. Evlerin hemen tümü geniş bir bahçe ile çevrilidir. Bahçelerin hemen tümünde su kuyusu bulunur. Su kuyusu olmayan bahçelerde küçük bir havuz vardır. Evler çoğunlukla iki katlıdır. Bahçe içinde olan evlerin giriş kapısı bahçeye açılır. Bahçe sokaktan korunduğu için evin giriş kapısı yaz aylarında sürekli olarak açık kalabilmekte, bu sayede bahçe evin bir parçası olabilmektedir.

Evlerin yapımında taş ve ahşap malzeme kullanılmıştır. Dış duvarlar yığma taş, iç duvarlar ahşap çatkı-bağdadi tarzda inşa edilmiştir. Evlerin yer döşemeleri, tavan kaplamaları, merdiven ve doğramaları ahşap malzemedendir. Evler çoğunlukla iç sofalı, karnıyarık tipindedir. Evin kapısı sofaya açılır. Sofanın bir yanında mutfak diğer yanında oturma odası bulunur. Yatak odaları evin üst katında yer alır. Üst kata çıkan merdiven sofanın bir ucundadır. Orta Mahalle evlerinde ahır blunmaz. Evlerin bir kısmının bodrum katı vardır ve bu kat depo, kiler olarak kullanılır.

Evlerin giriş kapısının yer aldığı cephede girişin üzerinde, üst katta bir çıkma bulunur. Bu çıkma iki sütun ile desteklenmiştir. Bu sütunların çoğu ahşaptandır pek azında taş malzeme kullanıldığı görülür. Çıkmanın ön cephesinde ve yan kısımlarında pencereler yer alır. Çıkmanın üst kısmında hemen bütün evlerde üçgen alınlık yer alır (Köse Doğan, 2014; Süyük Makaklı ve Atalan, 2014).

Yapım Teknikleri

Yörede kullanılan başlıca yapı malzemeleri ahşap ve taştır. Ahşap malzeme çeşitleri arasında kestane ağacı ilk sırada gelir. Evin dış cephesinde, doğramalarında ve çatı iskeletinin yapımında kestane ağacından faydalanılmaktadır. Kestane sert ve dayanıklı bir ağaçtır fakat dış cephede kullanılan malzeme çok çabuk kararır. Akçaabat Söğütlü Deresi Vadisi başta olmak üzere Maçka ve Araklı vadilerinde taş malzeme kullanıma uygun durumdadır. Bu nedenle adı geçen yörelerde tümüyle taş duvarlı evler görülebilmektedir. Taş malzemenin dolgu elemanı olarak küçük bloklar ve kırma taş halinde kullanılması çok yaygındır. Yapılarda taş türlerinden, kolay işlenebilen ve yörede “ehil taş” denilen kalker esaslı taşlarla andezit ve bazalt gibi daha sert taşlar kullanılmıştır (Sümerkan, 1989: 82-86). Yapının çatısı için özellikle kestane ağacı, çatı örtüsü için de kiremit tercih edilir. Yüksek rakımlı köylerdeki eski köy evlerinde çatı örtüsü olarak hartama denilen enli tahtaların kullanıldığı örnekler görülür. Bunlardan başka teneke ve sac ile kaparılmış çatılara da rastlanmaktadır. Bu basit çatı örtüleri, daha ziyade depo, ambar olarak kullanılan terk edilmiş evlerde görülür.

Yörede bol bulunması ve suya dayanıklılığı nedeniyle hemen tüm yapılarda kestane ağacı kullanılmaktadır; çok yüksek rakımlı yerleşimlerde kestane yerine çıralı çam yaygındır. İlin iç kesimlerinde kalınlıkları 6 ile 10 cm arasında değişen kestane tahtalarından yapılmış “taraba” duvarlı yığma yapılara rastlanır.

Evlerin temeli ve ahır olarak kullanılan zemin katı taştan örülür. Ahır katının duvarlarının inşasında her zaman özenli işçilik görülmez. Ahırın dip kısmındaki duvar eğimli arazide inşa edilen evlerde istinat duvarı işlevi görür. Ahırın zemini ahşap döşemeyle kaplıdır. Tavan yüksekliği 2 metre kadardır. Pek çok yapıda ahırın tavan örtüsü ile evin zemini arasında boşluk bulunur. Bu bölüm ahırın havalandırması ve ot saklamak için kullanılır. Ahır katıyla evin giriş katı arasında pekçok evde bir geçit bulunur. Ahırın tavanında istenildiği zaman açılabilen bir kapak bulunur. Bu bölmenin amacı olağanüstü durumlara karşı tedbirdir. Eskiden bu yörede çok fazla eşkıyalık olayı yaşanıyordu. Bu nedenle evlerde böyle bir gizli geçide ihtiyaç olmuştur.

Evlerin yamaca bakan, arka kısmı her zaman taştan yapılır. Bu bölümün inşasında olası bir toprak kaymasına karşı duvarın dirençli olması için mümkün olduğunca kalın taş kullanılır.

Ahşap duvarlar 5-6 cm kalınlığında ve 25-30 cm genişliğindeki tahtaların üst üste bindirilmesi suretiyle inşa edilir. Bu tahtalar köşelerde boğaz geçme ve aralarda ise kavela tekniği ile birbirine eklenir.

Ahşap iskeletli çatma duvarlar: ahşap dikme ve kirişlerin araları taş kırıklarıyla doldurulmak suretiyle inşa edilir. Ahşap kirişlerin arası kare (göz dolma) veya üçgen (muska dolma) şeklinde gözler oluşturur. Göz dolma veya muska dolma bina cepheleri bu gözlerin yüzeyi boyanarak dekoratif görünüm ortaya çıkarılır.

Çatı katına evin içinden ulaşıldığı gibi evin dışında, arka cephede de bir girişi bulunur. Yöre bol yağış aldığı için çatılar olabildiğince eğimli inşa edilir. Genelde iki yöne eğimli, semer çatı tercih edilir. Evin arka kısmında, yamaca su gitmesi istenmez. Toprağın gevşeyip heyelana sebep olması ihtimali vardır çünkü. Bu nedenle çatının eğimi yamaç tarafa değil diğer yönlere verilir.

Evlerin pencereleri genelde küçük ve giyotin tipindedir. Eski evlerin pencereleri dışarıdan panjurlarla korunmaktadır.

Mekân Kullanımı-İşlevsellik

Evlerin planı aşhane, hayat ve koridor kullanılacaksa koridora göre belirlenebilir. Köy evlerinin hemen tümünde “hayat” denilen bölüm koridor olarak kullanılır. Hayat geniş bir alandır ve bu nedenle “hol” değil de salona daha yakın tutulmalıdır. Evlerde hayat, yatak odalarına, diğer odalara açılan bölümdür. Dış kapı ev içine, aşhaneye açılır. Aşhaneden de hayata geçilir. 

Koridoru bulunan evlerin planı, koridor (sokak) kullanımına göre 3 farklı tiptedir: düz bir koridor, iki yana ayrılan “T” biçiminde koridor ve haç biçiminde olan koridor. Sokak evin içinde odalar arasında irtibatı sağlar.

Evlerin planında belirleyici olan bir başka unsur aşhanenin konumudur. Aşhane döşemesi topraktır. Bir köşede yerin oyulmasıyla oluşturulmuş ocak bulunur. Aşhaneye evin iki cephesinde bulunan kapılardan girilebilir.

Aşhane ile yatak odalarının bulunduğu bölümün arasında 50-70 cm genişliğinde bir basamak bulunur. Bu yükseltiye badama veya tahtaüstü denir. Badama aşhane için oturma yeri olarak da kullanılır. Ev içinde ayakkabıyla dolaşılırken badamaya gelindiğinde ayakkabılar çıkarılır. Badama üzerinde menteşeli kapakla korunan bir geçit alt katta bulunan ahır bölümüne açılır. Trabzon yöresinde “Furzihte”, “Furçıkti”, “Kadarahti”, “Kepenk” adlarıyla bilinen bu geçişler kullanılarak ahıra inilebilir, sebze artıkları atılabilir (Sümerkan, 2015). Geçmiş yıllarda yörede ataerkil aile tipi oldukça yaygındı ve bu nedenle hane nüfusu da kalabalıktı. Evlerde çok sayıda oda bulundurulması zorunluluktu. Evin giriş katında aşhane ve oturma odası veya kiler olarak kullanılan bölümlerden başka bir veya iki tane yatak odası bulunurdu. Kalabalık nüfuslu evlerde odalar daha ziyade evin üst katında yer alır. Hane sakinlerinin ihtiyaçlarına cevap veren odalardan başka evlerde misafirler için hazır bulundurulan bir oda da bulundurulur. Abdest almak ve yıkanmak için bazı evlerde her odanın köşesinde küçük suluklar (furzuva) bulunurdu.

Evin diğer bölümlerine ayakkabısız geçilir. Aşhanenin bir köşesinde ocak bulunur. Ocak yerin oyulması suretiyle oluşturulur. Ocağın zemininde çoğu zaman gömülü bir pileki bulunur. Ocağın üst kısmında ateşlik zinciri vardır. Güğüm ve kazan gibi mutfak eşyaları sapından ateşlik zincirinin çengeline asılarak ateşin üzerinde dururlar. Açıkta yakılan bu ateşin dumanı tüm aşhaneye yayılır. Dumanın çabucak yükselerek yapı dışına çıkışını sağlamak için, aşhaneye tavan döşemesi yapılmamıştır. Duman, saçak arası ve çatıdaki boşluklardan yükselerek çıkar.

Ev içinde ambar, kiler olarak kullanılan bölümler bulunur. Yer ocağı, ateşlik bulunan evlerde mutfakta bir köşede sandık biçiminde üzeri kapaklı bir dolap veya rafları bulunan ve kapaklı bir dolap yiyecek saklamak amacıyla kullanılır. Eski evlerde zemin kattaki odanın zemininde toprağın kazılması suretiyle oluşturulmuş saklama yerleri yapılırdı. Toprak zeminin tabanı otlarlar döşeme yapılır, bunun üzerinde de elma armut gibi meyveler koyulurdu. Açılan kuyu yiyecekle doldurulduktan sonra yiyeceklerin üzeri otlarla örtülür, otların üzeri de yine topraklar kapatılırdı. Serin yerde saklanması gereken yiyecekler için ev içindeki bölümlerden başka evin dışındaki serenderler de kullanılırdı. Serenderin kapalı oda şeklindeki bölümünde topraktan yapılmış küplerde turşular, reçeller saklanırdı.

Yayla Evleri

Geneli itibariyle yayla evleri köylerdeki evlere kıyasla daha basit planlıdır. Tek göz bir odadan müteşekkil evlerin sayısı oldukça fazladır. Ahırlar genelde eve bitişik ikinci bir yapı şeklinde olur. Küçükbaş hayvanların barındığı ağıl (kom diye de adlandırılır) üzeri açık bir yapıdır ve evin yakınında yer alır.

Akçaabat yaylalarındaki evler iki katlıdır. Bu evlerin alt katı ahırdır ve tamamen toprağa gömülmüştür. Üst kat yaşam alanıdır. Aşhane ve yatak odası veya odaları bu bölümde yer alır.

Ev Eklentileri

Ambar, merek ve serender bu bölgede görülen ev eklentileridir. Arazinin çok dik olduğu bölgelerde ev eklentileri görülmez. Evin çeşitli odaları ambar ve depolama işlevini yerine getirecek şekilde inşa edilmiştir.

Aşırı yağış alan Doğu Karadeniz Bölgesinde Artvin’den Giresun’a dek ambarlar, havalandırma olanağı sağlayan payandarlarla desteklenmiş direkler üzerine kurulmuştur. Ambarın yan duvarlarında, döşeme ve tavanında havalandırma ızgaraları vardır. Böylece sürekli hava akımı yaratılarak, yiyeceklerin nemden etkilenmesi önlenir (Akdemir - Korkmaz, 2010).

Serender: Serender kelimesi Türkçe “seren” ve “direği” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur (Demir, 2004). Yöre genelinde serender, mâzı, ambar; Şalpazarı’nda “tekir” ve bunlardan başka serenti, nalya isimleriyle de anılır bu yapılar. Başta mısır olmak üzere çeşitli yiyecekleri kurutmak ve yiyecekleri saklamak üzere ambar olarak kullanılırlar. Trabzon’dan Hopa’ya kadar uzanan kıyı şeridinde serender dediğimiz bu ahşap ev eklentileri görülebilmektedir. Genelde dört direk üzerinde kurulan serenderlerin 6 ve 8 direkli olanları da vardır. Direklerle çevrili alt kısım, odun deposu olarak kullanılır veya boş bırakılır. Altlarına eşya konulmamış olan serenderler ya ev sakinlerinin oturma yeri ya da çocukların oyun yeridir.

Serenderler tamamen tahtadan ve çivi kullanılmadan geçme usulüyle inşa edilirler. Serenderlerin 150-160 cm yüksekliğindeki direklerinin üst kısmında 40-50 cm çapında yuvarlak tekerlekler bulunur. Bu tekerlekler sıçan, tein, sincap gibi kemirgenlerin ambara ulaşmasına engel olur.

Merdivenle çıkılan serenderin merdiveni açılır kapanır şekilde yapıya monte edilir. Serenderin üst kısmı iki ayrı bölmeden oluşur. İlk kısmı çardak biçimindeki balkondur. Diğer kısmın üç cephesi tamamen kapalıdır. 

Çeten / Çöten: Serendere kıyasla çok daha basit şekilde inşa edilmiş yapılardır. Zeminden itibaren tahta ızgara şeklinde yükselir. Cephelerinin eni 1, yükseklikleri 2 metre kadardır. Cephelerin birinde pencere benzeri bir boşluk bulunur ve çötenin içerisinde bu boşluk kullanılarak girip çıkılır. Üzerleri tahta veya teneke ile kaplanmış olan çötenler tarladan biçilen mısırların saklanması için kullanılır.

Kalafina / Kalatina: Yapı itibariyle çötene benzeyen kalafinalar yerden bir adım kadar yükseklikte dört direk üzerine kuruludurlar. Kalafinalar mısır, fasulye, arpa gibi her türlü tarla ürününün saklanması amacıyla kullanılır. Kalafinaların üzerinin kapatılmadığı, açık bırakıldığı da görülür.

Ahırların ihtiyaç duyduğu yem, ot ve samanın saklandığı ambarlara merek denir. Mereklerin dört duvarı ahşaptan örülür, üzerleri de yine hartama veya sacla kapatılır. 

Cami, Değirmen ve Köprüler

İl genelinde mimari özellikleriyle dikkat çeken camiler, Fetihten sonra camiye dönüştürülen kiliselerdir. Bu bölgede Osmanlı döneminde yapılan camiler de Bizans mimarisinin etkisinde yapılmışlardır (Özgüner, 1970). İlin iç kesimlerinde tarihi ahşap camiler bulunmaktadır. Meyilli arazide inşa edilen camilerin çoğunun subasman ve zemin katları taştan yapılmıştır. Tek katlı camilerde mahfil seviyesine kadar taş duvarlar yükselmekte bunun üzerinde ahşap yığma duvarlar yükselmektedir. Ahşap yığma duvarlarda 4-5 cm. kalınlığında çam veya kestane tahtaları kullanılır. Köşelerde boğaz şeklinde kesişen bu tahtalar değişik tekniklerde birleştirilmişlerdir (Karpuz, 1990).

Su Değirmenleri

Başta ekmek olmak üzere çeşitli yiyeceklerin yapımında kullanılan mısır unu, değirmenden geçmeden sofralara ulaşamadığı için su değirmenleri bölge insanının hayatında vazgeçilmez öneme sahipti. Mısır tanelerinin değirmen taşında öğütülüp un edilmesinden, yemeklik iri kıyımlara kadar soframızın yolu değirmenden geçerdi.

Köylerde cami yakınında, bir akarsu üzerinde inşa edilen değirmenler merkezi konumda olmaları nedeniyle halkın buluşma yerleriydi aynı zamanda. Değirmen başında sıra bekleyen köylüler köyün güncel olaylarından, akraba ve komşular hakkında haber alış-verişlerini gerçekleştirirlerdi. Köy kadınlarının dedikodu yaptığı yer, sevdalıların tanıştığı, buluştuğu yerler yine değirmenlerdi. Kaçmaya karar veren sevdalıların kaçmadan evvel buluştukları yer ya bir akarsu ya da değirmen olurdu. Uzun kış gecelerinde tekinsiz olan değirmenler peri cin hikâyeleriyle birlikte anılırlardı.

Değirmenin işleyişi pratik bir sistemle çalışırdı. Suyu kanallarla taşıyıp yüksekten taşı döndüren çarka hızla düşüren tribünlü değirmen mimarisi yöremizin mimari özelliğidir.

Kırsalda tarımın ve hayvancılığın bitmesi ve kırsal insanının şehirlere göç etmesiyle ekili tarlalar fındık bahçelerine dönüştürüldü. Hanenin en önemli geçim kaynağı olan mısır ziraatı bitmiş ve böylece öğütülecek mısır kalmamıştır. Öğütülecek mısır olmayınca değirmenler birer birer terk edildi ve kaderiyle baş başa bırakıldı. Eskiden her bir köyde 8-10 değirmen çalışırken günümüzde iyi ihtimalle 1 değirmen çalışır durumdadır. Kullanılmayan değirmenlerin bir kısmı yol genişletme çalışmalarına heba edilerek yıkılmaktadır.

Son yıllarda yöresel yemek turizmiyle kuymak ve mısır unu türevleri tekrar hatırlanır olunca, bahçenin, tarlanın bir bölümüne mısır bitkisinin ekimi yapılmaya başlanmıştır. Değirmenler sınırlı da olsa yeniden çalıştırılmıştır.