Eğlence Unsurları
Rize yöresinde geleneksel halk eğlenceleri denildiğinde ilk akla gelen yayla şenlikleridir. Kemençe ve tulum eşliğinde oynanan horonlar, irticalen söylenen atma türküler, maniler ve çeşitli yarışmalar yayla eğlencelerinin dikkat çeken unsurlarıdır. Rize yaylalarındaki şenlikler çoğunlukla yaz aylarında düzenlenmektedir. Turizmin gelişmesine bağlı olarak yayla şenliklerinin sayısı artmakta, kış turizminden de faydalanmak isteyen Ayder ve Petran gibi yaylalarda kış aylarında da şenlikler düzenlenmektedir. Doğu Karadeniz Bölgesi halk kültürünün dikkat çeken renkli unsurlarından biri de atmaca avcılığıdır. Çalışmamızda atmaca avcılığının bütün aşamaları hakkında bilgi verdikten sonra son olarak çocuk oyunlarına yer verdik.
Yayla Şenlikleri
Tarihsel olarak göçebe bir toplumdan gelen Türkler için yaylacılık, kültürel ve ekonomik bir olgu olduğu kadar geleneksel bir yaşam biçimidir. Yaylacılık Rize’de çok eski yıllardan beri devam eden bir gelenektir. Günümüzde Rize yaylalarının bir kısmı geleneksel yaşam tarzını sürdürürken, diğer kısmı da turizme yönelmiş durumdadır. Özellikle Ayder ve çevresindeki yaylalar, konaklama tesisleri ve alternatif turizm olanaklarıyla bölgenin önemli turizm merkezlerinden biridir (Demirel, 2013: 17). Yayla şenliklerinin birçoğu Valilik, Belediye, Kaymakamlık, dernekler ve muhtarlıkların katılım ve desteği ile belirli bir organizasyon dahilinde düzenlenmektedir.
Eskiden daha çok yayla göçünü ve yaylada yapılan işleri eğlenceli kılmak amacıyla yapılan şenlikler, son yıllarda bölgede gelişen turizme paralel olarak çeşitlilik göstermektedir. Şenliklerin dinlenme ve eğlenmenin yanı sıra bir başka işlevi de birbirlerini çeşitli nedenlerle uzun süredir görmeyen insanları buluşturmak ve bir anlamda toplumsal bütünleşmeyi sağlamaktır.
Vartevor Şenliği
Kaçkar eteklerinde, Ayder yaylalarından biri olan Kavon yaylasında düzenlenmektedir. Yöre halkının “yayla ortası” olarak da adlandırdığı Vartevor, yayla halkının düzenlediği bir şenliktir. Ancak şenliklere katılım yayla halkıyla sınırlı değildir; köyünden göç edip ayrılmış olan aileler ve turist olarak yaylaya gidenler de şenliklere katılmaktadır. Vartevor şenliği horonlu, türkülü tulumlu eğlenceler ve yayla çevresine düzenlenen gezintilerden oluşur. Temmuz ayının 15'inde başlayıp 25'ine kadar devam eder.
Hodoç Şenliği
Hodoç, ot biçme şenliğidir. Ayder yaylasında düzenlenmektedir. Basit anlamıyla ot biçme töreninin adı olan hodoç, çayırların biçilmesinin ardından yapılan eğlencelerin adıdır. Ağustos ortasında otlar biçilecek boya gelirler ve gündüzün sıcağında ot biçen yaylacılar, akşamın serinliğinde bir araya gelerek karşılıklı atma türküler ve horonlar oynayarak yorgunluklarını atarlar. Yaylacılar ağır bir iş olan ot biçme işini tulum eşliğinde oynanan horonlarla, türkü ve manilerle eğlenceli hale getirirler. Ot biçme işi sona erdikten sonra bir hafta daha şenlik devam eder. Hodoç’ta da Varvator’da olduğu gibi horonlar düzenlenmekte, yemekler yenmekte ve yaylanın çeşitli yerlerine gezilere çıkılmaktadır.
Boğa Güreşleri
Yayla şenlikleri kapsamında gördüğümüz boğa güreşleri, kültür turizmi bağlamında oldukça ilgi görmektedir. Kaçkar Dağları Milli Parkı’nda yayla şenlikleri esnasında boğa güreşleri de gerçekleştirilmektedir. Bu etkinlik Ayder Yaylasında her yıl geleneksel olarak yapılmaktadır.
Boğa güreşleri 5 kategoride yapılmaktadır. Bu kategoriler; baş, baş altı, büyük orta, küçük orta ve ayaktır. Tüm güreşlerde ilk üçe girenlere ödül verilmektedir.
Böylece, doğal güzellikleri ve özellikleri, yayla şenlikleri ve boğa güreşleri gibi sosyal ve kültürel etkinlikleri ile ön plana çıkan yaylalar yerli ve yabancı turistlerin dikkatini çekmektedir. (Hikmet Haberal, 2011: 107)
Kardan Adam Festivali
Yayla şenlikleri sadece yaz aylarıyla sınırlı kalmıyor. Son yıllarda yaylalarda kış eğlenceleri de düzenlenmektedir. Ayder Yaylasında her yıl ocak veya şubat ayında düzenlenen Kardan Adam Festivali bunlardan biridir. Kardan Adam Festivalinde yöredeki eğlencelerin vazgeçilmezleri olan kemençe ve horonun yanı sıra en büyük kardan adam yapma, kayak yapma, halat çekme gibi yarışmalar da düzenlenmektedir.
Petranbord / Lazbord
İkizdere’nin Petran yaylasında ahşap kayak tahtalarıyla yapılan kar kayağı, mazisi yüzyıllar öncesine uzanan bir köy eğlencesidir. Yöre halkının “uzme tahtası” adını verdiği ve tahtalarla yaptıkları otantik kayaklar ‘Lazbord’ adıyla anılıyor.
Yayla köylerinde kış aylarında kar kalınlığı 1,5-2 metreyi bulur. Kar yağışıyla kapanan yollar ulaşımı engeller. Kar insanları eve hapseder. Hayat zorlaşır. Yolların kardan dolayı kapalı olduğu dönemlerde hasta veya yaşlılar sedye benzeri ahşap kızaklarda taşınırlar. Petran yaylası karla kapanınca köyün çocukları, sedye olarak kullanılan kızaklar ve her evde mutlaka bulunan namaz tahtalarıyla karda kayak yaparak eğlenirler. Zamanla bu eğlenceli oyuna yetişkinler de katılır. Kızak ve namaz tahtalarıyla başlayan kar kayağı zamanla bütün köyün katıldığı bir eğlenceye dönüşür.
Petranbord ya da lazbord adıyla tanıtılan kar kayağı, Petran Kayak Şenliği adı altında her yıl düzenli olarak tekrarlanıyor. İkizdere Kaymakamlığı, Belediye Başkanlığı ve Meşeköy Muhtarlığı tarafından her yıl ocak veya şubat aylarında düzenleniyor.
Formulaz
Formulaz adıyla bilinen ahşap araba yarışları, Ardeşen’de Tunca belediyesi tarafından organize edilen eğlenceli bir yarıştırmadır. Formulaz yarışları 2009 yılından bu yana her yıl ağustos ayında yapılmaktadır.
Formulaz yörede mazisi neredeyse yüzyılla varan bir eğlencedir. Tahta arabalar önceleri çocukların eğlencesiydi. Yöre halkı çocukluk yıllarının bu heyecan dolu oyunu unutulmasın diye tahta araba yarışlarını festivale dönüştürdü.
Ahşap araba yarışında katılımcılar tamamen el yapımı motorsuz ahşap arabalar kullanırlar. Yarışa katılan yarışmacılar bölgede yaşayan insanların uzun zamandır kullandıkları keçi kılı çoraplar ve kara lastik ayakkabıları aksesuar olarak giyinirler. Tahta araba yarışı yaklaşık 1,6 km’lik yokuş aşağı pistte yapılır.
Tahta arabalarla yapılan bir diğer etkinlik Çamlıhemşin’in Dikkaya Köyünde (Eski adı Mekaleskirit) düzenleniyor. Buradaki yarışların ismi ise Lazralli. Mekaleskirit Köyleri Sosyal Yardımlaşma Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından Ramazan Bayramı eğlencesi olarak düzenlenen tahta araba yarışı 500 metrelik bir parkurda yapılıyor.
Tahta Dönme Dolap
Ahşaptan yapılan dönme dolap, Ardeşen’in Akdere köyünde 160 yıldan fazla zamandır dönmeye devam ediyor. Tamamen ahşaptan yapılan dönme dolap el kuvvetiyle çevriliyor. Dönme dolaba binenleri heyecanlandıran hatta birçoğunu korkutan bu eğlenceli oyun her yıl Kurban bayramının 4. gününde düzenlenmektedir.
Geleneksel Sporlar
Geleneksel halk sporları, yarışma duygusunu tatmin etmek üzere düzenlenen sportif etkinliklerdir. Eğlendirmek ve yarışma duygusunu tatmin etmenin yanı sıra beden gelişimini sağlamaya ve savaş gibi çatışmalı durumlara hazırlanmaya yönelik amaçları ve işlevleri vardır. Doğu Karadeniz Bölgesi halk kültürünün bir parçası olan atmacacılık, hem eğlence hem de spor olarak yaşamaya devam eden bir gelenektir.
Doğu Karadeniz Bölgesinde yerel dilde “sifteri” denen atmaca avı, meraklılarının vazgeçemedikleri bir tutkudur. Atmaca avcıları, Ağustos ayı geldiğinde diğer meşgalelerini terk ederek dağlara çıkıp atmaca peşine düşerler. Atmaca, yörede birçok mani ve türküye de konu olmuştur. Ve yine bazı türkülerde söz edildiği gibi atmaca öldürülmez. Atmaca, bölgede saygı duyulan bir canlıdır, atmacayı öldürenlere iyi gözle bakılmaz. Atmaca avı sadece atmacayı yakalamak için yapılır.
Oğuz boylarının her birinin kendilerine ongun (totem) olarak birer yırtıcı kuş seçmeleri avın dinî inançlarla olan bağlantısını da göstermektedir. Şahin, kartal, çakır kuşu gibi kuşlar aşiret halklarından saygı görür, bunlara ok atılmaz, avlanmaz ve eti de yenmezdi. Oğuz Han’ın ongunu olarak seçilen Tuğra Kuşu ise somut değil, efsanevi bir varlıktır ve Osmanlı Hükümdarlarının mührüne de adını vermiştir (Geleneksel Atmacacılık: 29).
Doğu Karadeniz Bölgesinde görülen atmaca türleri:
- Karalar: Doğada bulunan atmacaların % 45-50’si bu türler arasında yer almaktadır. İyi huylu olanları kıymetli olsa da genel olarak huysuz ve avına gitmeyen türlerine sıkça rastlanmaktadır. Kara, Karanın ufağı, Karanın büyüğü, Mçhita Kara, Kara kızıl, Boz Kara, Kel boz Kara, Açık Kara, Kel boz kara Beyaz Karanın büyüğü, Karanın ispiri diye halk tarafından isimlendirilmiş çeşitleri bulunmaktadır.
- Kızıllar: Doğada bulunan atmacaların % 35-40’ını oluşturmaktadırlar. İyi avcı olarak bilinmektedirler. Kızıl, kızılın ufağı, Kızılın büyüğü, Boz Kızıl, Çam kızıl, Mçhita Kızıl, Kçe Kızıl, Yanmış çam Kızıl, Uça çam kızıl, Beyaz boz kıl, Kızıl ispiri diye çeşitleri bulunmaktadır.
- Sarılar: Doğada bulunan atmacaların % 10-20’sini oluşturmaktadırlar. Atmacaların en asil türleri arasında yer almaktadırlar. Avcıların dilinde Sarı ve İspiri Atmacaların piri olarak kabul edilmektedir. Sarı, Sarının ufağı, Sarının büyüğü, İpek Sarı, Sarı Çam Kızıl, Sarı boz kızıl, Açık sarı, Yanmış sarı, Beyaz açık sarı, Sarı ispiri diye çeşitleri bulunmaktadır. (Atmaca türlerinin kaynakçası: http://www.kuslar.gen.tr/atmaca.html)
Erkeği dişisinden daha küçük olan atmacaların gözlerinin içi tamamen sarıdır. Atmaca avcıları daha ziyade dişi atmacayı avlamaya çalışır. Yakalanan erkek atmacalar genellikle serbest bırakılır (Renkli Kültürü ve Doğasıyla Ardeşen, 172)
Doğu Karadeniz kıyı şeridinde Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavli Hopa ve iç kısımdaki Murgul ilçesinde bu avcılık faaliyeti yüzyıllardan beri yaygın olarak yapılmaktadır.
Atmaca Avı
Üç aşamadan oluşan atmaca avcılığı kısaca şu şekilde yapılmaktadır. Öncelikle danaburnu adlı böceğin yakalanması gerekir. Bunun için sabunlu su hazırlanır. Daha sonra bu su, taşların altına ve böcekler tarafından kazılmış toprağa dökülür. Böylece sabunlu sulardan hoşlanmayan danaburnu (Gryllotalpa gryllotalpa, danaburnu adlı böceğe yörede ğvapa veya lagoti de denir) olarak adlandırılan böcekler deliklerinden dışarı çıkar ve yakalanır.
Yakalanan danaburnu “ragi” olarak adlandırılan bir tuzağın içinden iple bağlanarak sallandırılır. Danaburnu yem olarak kullanılarak atmaca kuşu ya da “gaçu” olarak adlandırılan “Lanius collurio” adlı kuşun yakalanmasına çalışılır. Göçmen ve ötücü bir kuş olan gaçu ya da kızıl sırtlı örümcek kuşu Ağustos ayından itibaren Eylül ayı ortasına kadar Doğu Karadeniz’de görülebilir (Koday: 179).
Yakalanan çekirge kuşu bir hafta kadar çubuğa konma ve yem yeme eğitimi verildikten sonra korunaklı bir yere oturtulur. Kuşlar üç hafta kadar sonra gözleri meşin bir kapakla kapatılarak atmaca tutmaya hazır hale getirilir.
Meşin kapakla kapatmanın sebebi atmacayı görüp korkmaması içindir. Meşin kapağın alt tarafı, yem yemesi ve uçtuktan sonra çubuğu görebilmesi için açık bırakılır (http://biriz.biz/rize/atmaca.htm).
Atmaca Ağustos-Eylül aylarında Gürcistan tarafından Karadeniz kıyısı boyunca batıya doğru hareket eder. Atmaca tentelerinin gözetleme yerleri bu nedenle doğuya dönüktür (Renkli Kültürü ve Doğasıyla Ardeşen: 171).
Avcı, kendini çalıların arasına gizler. “Opice” adı verilen atmaca ağı gerilir. Atmaca kuşu, ayağına ip bağlı olarak bu ağın üzerinde uçurtulmaktadır.
Atmaca, kuşu yakalamak için hamle yaptığında opice kuşun üzerine bırakılmakta ve böylece atmaca yakalanmaktadır (Koday: 179).
Yakalanan atmacayı ağdan alırken hızlı değil yavaş hareket edilmelidir. Mendille, çok sıkı olmayacak şekilde bağlanmalıdır. Bir süre uzak mesafede bekletilmeli, ardından sakinleşmesi için ağzına birkaç damla su verilmelidir.
Kola oturtulmadan önce dezenfektanlı pamukla ayakları ve tırnakları temizlenmelidir.
Atmaca kolda tutulurken ani ve hızlı hareket edilmemeli, yüksek sesle bağırılmamalı, aşırı gürültülü yerlerde durulmamalıdır (Geleneksel Atmacacılık: 42).
Atmaca yırtıcı bir kuş olmasına karşın 10-15 gün içinde evcilleşebilmektedir. Atmacayı evcilleştirebilmek için sık sık pişmiş yumurta ve et yedirilir. İnsanlara alıştırılması için kalabalık yerlerde tutulur (Koday: 180).
Bundan sonra atmaca, köpeğe gösterilir. Atmaca-köpek ilişkisi çok önemlidir. Bıldırcın avında işbirliği yapmaları gerekecektir. Bu nedenle iyi anlaşmalıdırlar. Atmaca köpekten korkarsa “kiyo kiyo kiyo” diye bağırır. Halk arasında buna “köpek sayma” denir. Köpekten korkan atmaca ile av yapılmaz, bu yüzden doğaya salınırlar.
Ava çıkarılacak olan atmacaya ava çıkacağı günün sabahında aç bırakılır. Ava öğleden sonra gidilir. Aşırı sıcak ya da soğuk havalar av için uygun değildir. Bıldırcını gören atmaca usulca salıverilir. Atmaca bıldırcını yakalar ve yere konar. Avını yakalayan atmacanın yanına hemen ve hızlıca yaklaşılmaz. Atmaca, avını gagalayıp tüylerini yolarken usulca yaklaşmak gerekir. Atmacanın pençesi avının üstündeyken, avın kafası kesilir ve atmacaya verilir (Geleneksel Atmacacılık: 45).
Atmacayı Salma ve Kışlama
Ekim sonlarına doğru, atmaca göçü sona ermeden, kışlatılmayacak olan atmacalar doğaya salınır.
Kışlayacak olan atmaca sıcak bir ortamda saklanır. Tüneği, gürültüden uzak, günışığı gören, üstü kapalı, kolay temizlenebilen bir yer olmalıdır.
Kışlayan atmaca kanat teleklerini ve tüylerinin çoğunu döker. Tüy dökümü sırasında atmacanın protein ihtiyacı artacağından beslenmesine çok dikkat edilmelidir. Normal koşullarda iki ay içerisinde döktüğü tüylerin yerine yenileri çıkar. Tüy değiştiren atmacaya tüylek denir. Tüy dökme işlemi tamamlanan atmaca kafesten, tutulduğu yerden çıkarılır. Güneşlenebileceği bir yerde tutulur. Bu sayede atmacanın kanatlarının sertleşmesi sağlanır (Geleneksel Atmacacılık: 45).
Her avcı sadece bir atmacayı bir yıl boyunca elinde tutar. Bir yıl saklanan atmacaya tüylek denir (Renkli Kültürü ve Doğasıyla Ardeşen: 171).
Çocuk Oyunları
Halk kültürünün önemli bir parçası olan çocuk oyunları, içinde yaratıldıkları ve icra edildikleri sosyo-kültürel ortamın aynası durumundadır. Kadınlar ve yaşlılarla birlikte geleneğin en önemli taşıyıcıları çocuklardır. Bu tutuculuklarının yanında çocuklar, aynı zamanda toplumun yeniliğe en açık kesimini meydana getirir.
Oyunu kültürün temeli olarak kabul eden Huizinga çocuk oyunlarıyla ilgili olarak şunları söylemiştir: “Kültür oyun biçiminde doğar, kültür başlangıçtan itibaren oynanan bir şeydir. Örneğin av gibi doğrudan hayati ihtiyaçların giderilmesini hedefleyen faaliyetler bile, arkaik toplulukta kolaylıkla oyun biçimine bürünmektedirler” (Huizinga, 2006: 70).
Çocuk oyunları, fıkra türü gibi, temel yapısal özellikleri bakımından geleneğine bağlı kalmakla birlikte sürekli değişim içinde olan ürünlerinden biridir. Çocuklar, oyunlarında içinde yaşadıkları toplumun sosyo-kültürel unsurlarına yer vererek ve onları yaşatarak bir taraftan sosyalleşirler, diğer taraftan da kültürdeki sürekliliğin sağlanmasına katkıda bulunurlar.
Ülkemizin hemen her yerinde oynanan evcilik (evcilik oyunu “kalaviluk” adıyla da oynanır), met / çelik-çomak, üçtaş, beştaş, birdirbir, ip atlama, salıncak, mendil kapmaca, saklambaç, körebe (körebe oyunu “enkur menkur” adıyla da bilinir) gibi oyunlar Rize yöresi çocuklarının da sevip oynadığı oyunlardı. Çocuklar tek başlarınayken tahta araba yapıp sürer, biraz ip ve bir parça demir teliyle küçük teleferik düzenekleri kurar, küçük odun parçaları ve çalılarla kale (kalev) yaparak vakit geçirirlerdi.
Rize’de oynanan geleneksel çocuk oyunlarının büyük bölümü şehirleşme ve teknolojiye bağlı olarak değişen hayat koşulları neticesinde yerlerini başka oyunlara özellikle de bilgisayar ve internete bağlı oyunlara terk etmektedir. Buradaki çalışmamızda Rize ve çevresinde yapılmış saha çalışmalarında tespit edilmiş ve kayda alınmış çocuk oyunlarına yer vereceğiz.
1) Saklambaç (Kuku)
Bir kişi tekerleme sayılarak ebe seçilir. Ebe olan gözlerini kapatarak belli bir sayıya kadar sayar, bu arada diğerleri saklanırlar. Ebe, saymayı bitince gözlerini açar, diğer oyuncuları aramaya başlar. Bulduğu oyuncuları ismini söyleyerek sobeler. Bütün aramalara rağmen bulunamayan kişi “kuku” diyerek yerini işaret eder. Yörede bu oyun “tusebe” adıyla da oynanır.
2) Üçtaş
İki kişi ile oynanan bu oyunda, önce yere veya tahta üzerine dikey ve yatay eksende ortadan ikiye bölünmüş bir kare çizerler. Oyuncular farklı renklerde üçer küçük taş veya nesne alırlar. Sırayla şeklin köşe noktalarına düz veya çapraz yönde taş dizmeye başlarlar. Üç taşı da kullanan oyuncu hamle sırası tekrar kendisine geldiğinde yerdeki taşlarından birini yatay veya dikey eksende hareket ettirerek oyuna devam eder. Bu oyunda kural, rakibin taşlarından üçünün de düz veya çapraz şekilde bir araya gelmesine mani olmaktır. Her oyuncu kendi taşlarını oyun sırası geldiğinde hamle yaparak yan yana getirmeye çalışır. Hamle yaparken düz veya çapraz yönde önü açık olması gerekir. Rakibinin veya kendi taşının üzerinden atlayamaz. Üç taşını da yan yana getirmeyi başaran oyunu kazanmış sayılır.
3) Cüz Oyunu (Dokuz taş)
Üç taşa benzeyen bir oyundur. İç içe üç kare çizilir. Kareler kenar ve köşelerinden çizgilerle birleştirilir. Böylece toplamda 24 kesişme noktası oluşur. Oyuncular yazı-tura atarak ilk hamleyi kimin yapacağını belirlerler. Bundan sonra her oyuncu sırayla ellerindeki 9’ar taşı bu kesişme noktalarına yerleştirir. Oyunda amaç, üç taşı yan yana getirmektir. Bunu başaran oyuncu, rakibinin yerdeki taşlarından birini alır. Oyuncular, taşlar yerleştirilirken buna göre strateji belirlerler. Taşlar yerleştirildikten sonra oyuncular yerleştirdikleri taşları dikey ve yatay eksenlerde hareket ettirerek sırayla hamle yaparlar. Oyuncular, dokundukları taşı hareket ettirmek zorundadırlar. Oyun, rakiplerden birinin 3 taşı kalana kadar devam eder. 3 taşı kalan oyuncu, oyunu kaybetmiş sayılır.
4) Beştaş
Daha çok kız çocuklarının oynadığı bir oyundur. Elindeki taşları yere bırakıp onlardan birini alarak yukarı atar. Yukarıya atılan taş yere düşmeden önce yerdeki taşları toplamaya çalışır. Bir taşla başlayan oyun, beş taşa kadar devam eder. Kapılan taş sayısı kadar karşı tarafa ceza sayısı (bu sayıya “çivi” de denir) yazılır. Karşı taraf kendisine sıra geldiğinde o sayıyı eksiltmeye çalışır.
5) Kovalamaca
Daha çok erkek çocuklar arasında iki gurup olarak oynanır. Guruplar karşılıklı olarak kendi aralarında el ele tutuşur. 20 metre kadar uzakta bir çizgi çekilir veya işaret konur. Oraya kadar bir guruptan koşan kişiyi, ikinci guruptan aynı anda koşmaya başlayan kişi yakalamaya çalışır. Yakalanan çocuk oyundan çıkar. Oyuncular bitinceye kadar böyle devam edilir. Bir gurup bitince o gurup yenilmiş olur.
6) Mendil kapmaca
Oyuncular iki guruba ayrılır. İçlerinden biri elindeki bir mendil olduğu halde sabit durur. Oyuncular sırayla mendili kapmaya çalışır. Mendil tutan oyuncunun 20 metre kadar uzağında sıraya dizilmiş olan iki guruptan aynı anda çıkan birer oyuncu, koşarak mendili kapmaya çalışır. Mendili kapan oyuncu diğer oyuncuya yakalanmadan kendi gurubuna geri dönebilirse oyunu kazanmış olur. Yok eğer yakalanırsa kaybetmiş olur.
7) Birdirbir
Birdirbirde bir kişi ellerini dizlerine koyarak eğilir, diğerleri onun üzerinden atlar. Herkes rahat atlayabiliyorsa biraz daha yükselmesini isterler. Atlayamayan kişi eğilir, bu defa diğerleri onun üzerinden atlar. Oyuna bu şekilde devam ederler.
8) Kiremit oyunu / Aynalı (Seksek)
Daha çok kız çocuklarının oynadığı bir oyundur. Düz bir kiremit veya taş parçasıyla oynanır. Yerde büyük bir dikdörtgen çizilir. Sekize bölünür. Tek ayak üzerinde sekerken yerdeki ayağıyla kiremit parçasını çizgilerin üzerine gelmeyecek şekilde itmeye çalışır. Çizgiye basan veya kiremiti çizginin üzerinde kalan yanar.
9) Kule oyunu
Bu oyun genelde yaylalarda erkek çocuklar tarafından oynanır. Bir düzlükte 20-25 metre ara ile karşılıklı iki taş konur. Oyuncular iki guruba ayrılırlar. Herkes kendi tarafındaki kule taşından karşı tarafın kule taşma elma büyüklüğünde taşı nişan alarak atar. Taşı vuran taraf oyunu kazanır. Diğer tarafın oyuncusu veya oyuncuları gelir yenen kişi veya kişileri arkasına alarak karşı kuleye getirir, hiç aşağı koymadan geriye kendi kulelerine getirir ve böylece oyun devam eder.
Kule oyunu üst üste dizilen taşlarla yapılan kuleyi uzaktan atılan taşlarla vurup yıkmak suretiyle de oynanabilir.
10) Tombilis oyunu
Kule oyununun bir benzeridir. Dere kenarlarından toplanan yassı taşlar üst üste dizilir. Oyuna katılan oyuncular belli mesafeden ellerindeki taşla, üst üste dizdikleri kuleyı yıkmaya çalışırlar.
11) Lapaza oyunu
En az iki olmak üzere kalabalık guruplarla da oynanabilen bir oyundur. Bu oyun için dere kenarlarında çokça bulunan yassı taşlardan temin edilir. Bu yassı taşlardan birinin üzerine yuvarlak başka bir taş konur. Ellerinde bir yassı taş olan oyuncular, sırayla yerdeki yuvarlak taşı vurmaya çalışırlar.
12) Met / Değnek oyunu (Çelik-Çomak)
Met oyunu biri uzun (yaklaşık 1 metre) diğeri kısa (yaklaşık 20 cm) olan iki çubukla oynanır. Uzun olana değnek, kısa olana met denir. Bu çubuklar genelde fındık odunundan yapılır. Met denilen kısa çubuğun her iki ucu sivriltilir.
Met oyunu oynamak için oyuncular ikiye ayrılır. Eğer oyuncular eşit değil de bir kişi fazlalık ise o oyuncu “fudala” denen oyuncu olur ve her iki taraf için de oyun oynayabilir.
İkiye ayrılan oyunculardan biri oyun alanından 20 metre kadar uzaklaşır. Bu mesafe dağ olarak adlandırılır. Diğer oyuncu “foli” de kalır. Foli, yere açılmış küçük çukura denir. Kimin folide kalacağını belirlemek için mete değnekle vurulur. Değneğin bir ucuna kök diğer ucuna da tepe denilerek metin gittiği yere kadar sayılır. Değneğin hangi tarafı mete isabet ederse o tarafı isteyen folide kalır.
Folide olan oyuncu meti foli denen hafif açılmış yarık üzerine bırakır. Değnekle vurarak meti ileri atar. Dağdaki adam da meti havada yakalamaya çalışır. Yakalarsa folideki oyuncu düşer. Havada yakalayamazsa meti folinin üzerine uzatılan değneğe vurmak için atar. Eğer atılan met değneğe vurursa folideki adam düşmüş sayılır. Ama dağdaki adam meti havada kapamaz, folideki değneğe vuramazsa folideki oyuncu oyunun fut vurma sırasına gelmiş olur. Fut şöyledir; met yere konur metin uçları yontulmuş olduğundan değnekle ucuna vurulunca havaya fırlar, havada mete vurulur ve met gidebildiği kadar gider bu işlem üç defa yapılır.
Oyuncu, metin en son gittiği yerden yürüyerek adımlarım foliye kadar sayar. Eğer adımlar 55’in üzerine çıkmış ise taliya denilen harekete sıra gelir, eğer sayılan adımlar 55’in altında ise önceki oyuna devam eder. Fut’ta 55’i geçmeye çalışır. 55’i geçen oyuncu taliya vurur. Taliya fut gibidir. Ancak mete bacaklar arasından vurulur. Met havaya kalkınca bacaklar arasından değnek çıkarılır, havada mete vurulur. Metin gittiği yerden dikilen değneğe met atılır. Eğer met değneğe değerse oyuncu yanar. Eğer met değneğe isabet etmezse oyunun kuralına göre ya bir çivi sayılır veya dağdaki oyuncuya hasmını sırtında taşıma cezası verilir. Dağdaki oyuncu hasım oyuncuyu, metin gittiği yerden foliye kadar sırtında taşır ve oyun böylece devam eder.
13) Mayabir / Miyabir oyunu
Oyunda kullanılan mayabirlerin yapımı çok zordur. Dalsız ağaç dallarından küçük parçalar kesilir ve daha sonra bu küçük parçalar keskin bir alet yardımıyla yuvarlak hale getirilir. Mayabir oyunu, en az iki kişi arasında oynanır. Mayabirler, aralarında mesafe olacak şekilde yere konularak oyuna başlanır. Oyunculardan biri mayabire başparmağıyla vurarak diğer oyuncuya ait mayabiri vurmaya çalışır.
Mayabir oyunun başka bir şeklinde, atışlar puanlanarak en çok puana ulaşmaya çalışılır. Mayabiri yerde yuvarlayarak mayabir vurmak 1 puan ise, yere değmeden, havadan vurmak 2 puan olarak hesaplanır.
Odundan yapılan mayabir yerine düğme kullanılarak oynanan mayabir oyununda, oyuncular yerde duran düğmeye parmaklarıyla vurarak düğmeyi yine yerde açtıkları küçük bir çukura düşürmeye çalışırlar.
14) Korkoşi oyunu
Korkoşi, küçük bir top büyüklüğündeki dayanıklı ağaç köküne takılan isimdir. Bu oyun korkoşi ve sopalarla oynanır. Oyun oynayacak olan kişilerin her birinde yaklaşık 1 metre uzunluğunda sopalar bulunur.
Oyun, düz bir arazide oynanır. Oyun alanının ortasına küçük bir çukur açılır. Bu çukurun etrafına, 1 veya 2 metre çapında çember şeklini alacak şekilde, ancak sopaların girebileceği büyüklükte küçük çukurlar açılır. Açılan çukurların sayısı toplam oyuncu sayısından 1 eksik olmalıdır. Oyuncular ellerindeki sopaların bir ucu merkezdeki çukurda olacak şekilde beklerken, tekerleme söylenerek belirlenen ebe korkoşiyi düz zemine doğru fırlatır. Hemen o anda oyuncular ellerindeki sopaları çemberi oluşturan çukurlara sokmaya çalışırlar. Açıkta kalan oyuncu, oyunun başında belirledikleri sürede (bu süre 15-20 saniye olabilir) elindeki sopayla vurmak suretiyle korkoşiyi merkezdeki çukura atmaya çalışır. Süre dolana kadar bunu başaramazsa oyundan çıkarılır.
15) Miras oyunu / Mile
Bilye / misket yerine fındık veya küçük taşlarla oynanan bir oyundur. Üç fındık yan yana bitiştirilip bunların üzerine dördüncü bir fındık konur. Her oyuncu aynı şekilde fındıklarını dizer. Daha sonra ellerindeki, altı düzleştirilmiş fındığı bilye olarak kullanarak fındık dizisini vurmaya çalışırlar. Karavana atış yapan sırasını kaybeder. Vurulan fındıklar kazanılmış olur.
16) Vurdum sordum oyunu
Kış gecelerinde evlerde oynanır. Çocuklar ayaklarını ortaya uzatarak çember oluşturacak biçimde yere otururlar. Biri tekerlemeyle oyuna başlar:
“Mesel mesel malî mesel
Dil oynar damak çeser
Buni bilene soralum
Oyunumuzi kuralum”
Her sözcükte birinin ayağını göstererek elini oyuncuların ayağında gezdirir. En son kimi işaret etmişse onu kaldırır, üç kere yere vurup sorar:
- Dibek başına vardın mı?
- Vardım
- Dibekte darımı gördün mü?
- Gördüm
- Yaş mıydı kuru muydu?
- Yaştı
“Benim darım kuruydu ya,” diyerek ayağını kaldırır, tabanıyla üç kez daha yere vurur, sormaya devam eder:
- Deremene vardın mı?
- Vardım
- Unumu gördün mü?
- Gördüm
- Darı mıydı buğday mıydı?
- Darıydı
“Benim unum buğdaydı ya,” diyerek yine vurur, sorularını sürdürür. Sorular bitince oyuncuyu iterek “deremene var gel, unumuzu al gel” der. Oyuncu ev içinde dolanıp gelir. Sorular tekrar başlar:
- Deremen tenha mıydı?
- Kalabalıktı
- Git şimdi tenhalaşmıştır, unumu öğüt, ekmeğimi yap, kıtırını el getir yiyelim.
Oyuncu bu defa evden çıkıp kendi evine gider. Kıtır ekmeği alıp gelir. Oyuna katılan tüm çocuklar ekmeği bölüşerek yerler. Oyun böylece biter.