Fiziki ve Tarihi Çevre
Halk kültürünü şekillendiren unsurlar arasında yaşanılan yerin fiziki özellikleri önemli yer tutar. Rize ve çevresinin fiziki yapısı kendisine kıyı oluşturan Karadeniz, yüksek ve engebeli dağları, zengin bitki örtüsü, yaylaları, sürekli yağışlı olan iklimi, sisli havaları ve akarsuları ile dikkat çekmektedir.
Coğrafi Yapı
Konum
40° 21’ ve 41° 25’ doğu boylamları ila 40° 33’ ve 41° 20’ kuzey enlemleri arasındadır. İlin yüzölçümü 3 920 km²dir. Karadeniz’e 95 km uzunluğunda sahili bulunan Rize, batısında Trabzon; güney batısında Bayburt; güneyinde Erzurum ve Artvin; doğusunda da yine Artvin’e bağlı olan Arhavi ilçesiyle çevrilidir. Mevcut limanı taşımacılık amacıyla kullanılan Rize’ye ulaşım büyük ölçüde karayoluyla sağlanmaktadır. Rize’nin batıda 76 km ile Trabzon'a, güneyde 251 km ile Erzurum'a, doğuda 159 km ile Artvin'e ve 109 km ile de Gürcistan sınırındaki Sarp Sınır Kapısı’na karayolu bağlantısı vardır. Şehre en yakın havaalanı Trabzon havalimanıdır. Pazar ilçesi sahilinde yapılacak olan havaalanının inşasına halen devam edilmektedir.
Yeryüzü Şekilleri
Rize’nin coğrafi yapısı genel olarak dağlık ve engebelidir. Doğu Karadeniz Dağları ilin güneyinde batı-doğu ekseninde denize paralel uzanır. Doğu Karadeniz Dağları, doğuda Kafkas Dağlarıyla birleşerek Karadeniz kıyısında kapalı bir havza oluşturur. Bu kapalı havzada yaşayan insanlar içinde bulundukları doğal çevreden dolayı hemen bütün ihtiyaçlarını kendi imkânlarıyla çözme yoluna gitmişlerdir. Dokumacılık, demircilik, bakırcılık ve değirmencilik gibi meslekler, yöre insanının yüzyıllardan beridir yapageldiği uğraşlardır. Bölgenin fiziki şartları 1960-1970 gibi yakın tarihlere kadar geleneksel kültürün canlı şekilde yaşamasına da katkı sağlamıştır.
Dağlar: Doğu Karadeniz dağlarında geçit yerleri hem az, hem yüksektir. Rize-Of arasındaki kıyı bölümünü İspir ve Erzurum'a bağlayan Dağbaşı Beli 2750 m’dir. Yükseltileri batıdan doğuya doğru artan Doğu Karadeniz Dağları arasında en yüksek zirve Kaçkar Dağıdır; yüksekliği 3.937 metredir (Kaçkar Dağının zirvesi Artvin il sınırları içindedir, Kaçkar Dağının Rize il sınırları içindeki en yüksek noktası 3.737 metredir). Rize’deki yaylalar daha çok Kaçkar Dağlarının eteklerindedir.
Rize Dağlarının 2400 metreyi aşan yükseltilerinde buzul aşındırması ve biriktirmesi sonucu oluşmuş olan çok sayıda buzul gölü vardır. Turizm açısından bu göller önemlidir.
Akarsular: Yüksek dağ yamaçlarından doğan akarsular birbirlerine paralel ve derin vadiler içinden akarak denize ulaşırlar. Rize’deki akarsuların en uzunu İyidere (78 km), ikincisi Fırtına Deresidir (68 km). Rize’deki Akarsular yüksek rakımlardan kısa mesafelerde denize ulaştıkları için, deniz kıyısında ova oluşturacak kadar çok alüvyon biriktiremezler. Akarsuların denize ulaştığı bölgelerde çok küçük ovalar oluşabilmiştir. Düz alanlar Rize’de kıyı kesimlerinde daha fazladır. İl genelinde yerleşim için düz alan bulmak zor olduğu için bu düz alanlar, toprakları verimli olsa da tarım için değil yerleşim amacıyla kullanılmıştır.
İklim
Rize’de yazları serin, kışları ılıman ve her mevsimi yağışlı bir iklim görülür. Rize’nin yıllık sıcaklık ortalaması 14 °C, en düşük sıcaklık -7 °C, en yüksek sıcaklık ise 38 C° derecedir. İklimin sürekli yağışlı olması halk kültürüne de etki etmiştir: Anadolu’nun hemen her yöresinde görülen yağmur duası Rize’de de görülebildiği gibi bunun tersine güneş duası geleneği ortaya çıkmıştır. Yaz aylarında esen kuzey rüzgârları, dağ geçidini aşamadıkları için Rize’ye bol yağış getirirler. Rize’nin yağmurları, yüksek dağları ve sisli havaları pek çok türküde ve mânide motif olarak karşımıza çıkar.
Bitki Örtüsü
Bol yağışa bağlı olarak Rize ve çevresinde bitki örtüsü gür ve çeşitlidir. Kıyıdan itibaren yaklaşık 750 m yüksekliğe kadar olan bölüm geniş yapraklı kıyı ormanları ile kaplıdır. Bu bölümde hâkim tür kızılağaçtır (L. Alnus barbata). Yükseklik arttıkça orman kuşağında ince yapraklı ağaçların sayısı artar. 800 ila 1500 metre arasındaki yükseklikler arasında hâkim ağaç türü doğu ladinidir (L. Picea orientalis). Orman üst sınırında Kafkas köknarı (L. Abies nordmanniana) da yaygın şekilde görülür. 2000 metreden sonra orman örtüsü seyrekleşerek yerini çayır ve bozkırlara bırakır.
Yaban Hayatı
Rize ili, zengin bitki çeşitliliğinin yanı sıra yaban hayvan çeşitliliği bakımından da zengindir. Ayı, yaban domuzu, çakal ve porsuk en çok görülen memelilerdir. Karatavuk, bıldırcın ve atmaca gibi çeşitli kuş türleri de yörede görülmektedir. Bunlar arasında atmacanın ayrı bir yeri vardır. Atmacacılık, Rize ilinde yüzyıllardır devam eden bir hobi / spor olarak yaşamaya devam etmektedir.
Arazi Kullanımı
Rize ilinin toprakları bol yağış aldığı için verimlidir. Buna karşın arazi yapısının engebeli ve dik olması tarım ve hayvancılık faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler. Engebeli arazilerde geniş düzlükler bulunmadığı için ancak küçük bahçelerde tarım yapılabilir. Bu nedenle yöre insanının tarım faaliyeti uzun yıllar boyunca ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek ölçüde mısır, fasulye, kabak, salatalık, karalahana ve kendir gibi ürünlerle sınırlı kalmıştır. 1950 yılından sonra çay ziraatının yaygınlaşmasıyla birlikte önce sebze ve meyve bahçeleri daha sonra da kullanılamayan araziler büyük ölçüde çay tarımına tahsis edilmiştir. Çay ziraatı ekonomik olarak yöre insanını rahatlatmış ancak ürün çeşitliliğini daraltmıştır.
Yörede hayvancılığa bağlı yaşayan insanlar, hayvanlarını otlatabilmek için yaz aylarında yaylalara çıkarak bu sorunu halletmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesi coğrafi yapısı gereği, 1500-2000 metre rakımlı tepe ve düzlüklerde çok sayıda yayla bulunmaktadır. Yaylacılık çok eski yıllardan günümüze kadar devam ede gelen bir gelenektir. Arazi yapısı, yükselti 2000 metreye çıkıncaya dek sarp ve ağaçlık olduğu için, hayvanların ihtiyaç duyduğu genişlikte mera bulunmaz. Bu nedenle yöre halkı hem hayvanların daha iyi beslenmesi hem de yağ, peynir ve çökelek elde etmek amacıyla yaylaya çıkarlar. Buzdolabının köylere ulaşmadığı dönemlerde yaz mevsiminde hayvanlardan elde edilen ürünlerin saklanması kolay değildi ve bu duruma çözüm olarak yaylacılık bir bakıma zaruretti.
Rize Tarihi
Rize adının kaynağı ve anlamıyla ile ilgili olarak çeşitli görüşler ileri sürülmüştür; Rize’deki akarsulardan biri Yunanca pirinç anlamına gelen Rhizios sözcüğüyle adlandırılmış ve şehir bu adla anılmıştır (Arrianus, 2005: 13). Rumcada dağ eteği anlamında kullanılan “Rıza” sözcüğü de Rize ismine kaynak olarak gösterilmiştir. Osmanlı Türkçesinde ise “Rize” ufak kırıntı, döküntü anlamında kullanılmıştır. Ayrıca Erzincan'ın İskitler döneminde “Eriza” olan adının başındaki “e” sesinin düşmesi ile Rize için de kullanıldığı iddia edilmiştir (Taşpınar, 2004: 24).
Rize’nin de içinde bulunduğu Doğu Karadeniz Bölgesi ilkçağda doğup gelişen medeniyetlerin etki alanı dışında kalmıştır. Bunun nedeni bir yanı Karadeniz’le çevrili olan bölgenin güneyden denize paralel olarak uzanan, geçilmesi zor sarp dağlarla çevrili olması; batı-doğu istikametinde ise sık ormanlarla kaplı, birbiri ardı sıra gelen derin vadilerin bölgeye girişi zorlaştırmasıdır. Bütün bunlara her mevsim bol yağışlı olan iklimini de eklediğimizde, Rize ve çevresinin yerleşimciler için hiçbir dönem cazip olmadığını söyleyebiliriz. Roma İmparatorluğu, Doğu Roma İmparatorluğu ve Osmanlılar dönemleri boyunca Rize küçük bir kasaba, kaza merkezi olarak kalmıştır.
Rize’nin tarihiyle ilgili kaynaklarda bölgede yaşamış pek çok halktan söz edilir. Kolhisler, Makronlar, Heptakometler, Mosynikler milattan önceki dönemde Rize’de yaşadığını söylenen halklardır. Bu farklı adlandırmalara karşın sözü edilen hep aynı halktır; Rize’nin iç kesimlerinde, ormanlarla kaplı dağlarda yaşayan halka, Yunan kolonicileri “kalın kafalı” anlamına gelen “makron” adını yakıştırmışlar (Yurt Ansiklopedisi, 1983: 6352).
Antik Yunan kaynaklarında yine bu bölgede yaşayan Heptakometlerden (yedi köy demektir) söz edilir. Heptakometlere, ağaçların üzerinde ve ağaçtan yaptıkları kulübelerde yaşadıkları için ayrıca Mosynik de denmiştir (Strabon, 2000: 28). Kolhisler ise Çoruh nehriyle Rion nehirlerinin arasında kalan bölgede yaşayan insanları tanımlamaktadır. Bu bölge Kolhid, Kolkhid, Kolheti gibi adlarla da anılmaktadır. Herodotos, Kolhislerin bu bölgeye Mısır’dan geldiklerini iddia eder (Herodotos: 164). Bölgede yaşayan insanların tarım, hayvancılık ve balıkçılığa dayalı geçim faaliyetleri yüzyıllar boyunca devam edip günümüze kadar ulaşmıştır. Arıcılık, keten-kendir dokumacılığı ve ağaç işçiliği de yine bu eski yerli halklarda görülen üretim faaliyetleridir. Heptakometlerin arıcılıkla ilgilendiğini, ürettikleri deli bal ile topraklarına giren düşmanları alt ettiklerini biliyoruz (Ksenophon, 1974: 146). Ağaçtan yapılmış kulübelerde yaşayan yerli halkların ağaç işçiliğinin Rize ve çevresinde bugün hâlâ ustalıkla uygulandığını görüyoruz. Trabzon, Rize ve Artvin’in kıyı kesimlerinde özellikle serenderlerde görülen ağaç işçiliği, benzer amaçla çevre illerde inşa edilen yapılardan üstündür. Bunların yanı sıra Kolhislerin keten dokumacılığı yaptığını Herodotos’dan biliyoruz. Dolayısıyla Rize’de 1970’li yıllara kadar devam edilen keten dokumacılığının mazisi de 2500 yıl öncesine uzanmaktadır.
MÖ. 15 yüzyıldan önce, Hititlerin doğu tarafındaki komşuları arasında ismi anılan Azziler, Rize ile Gümüşhane bölgelerinde yaşıyorlardı (Kırzıoğlu, 1953: 33). Azzilerden önce MÖ. 3500 yıllarında Van gölü ve çevresini merkez edinmiş Hurriler, yukarıda Kür, Aras ve Çoruh nehirlerinin bulunduğu bölgelere kadar yayılmışlardı. Taş işçiliğinde mahir olan Hurrilere Asur halkı, “Urartular” demişlerdir. Tevrat’ta “Ararat” diye anılanlar da yine bunlardır. Anadolu’nun doğusunda Urartular yaşarken, Çoruh nehrinin denize döküldüğü bölgede Kolhis (Kolkhid / Kolheti) kavmi yaşıyordu.
MÖ. 2000’li yıllarda Karadeniz’in kuzeyine yayılmış olan Kimmerler, kendileri gibi savaşçı bir kavim olan İskitler’in (Sakalar) saldırılarına uğradıktan sonra yurtlarını terk edip güneye doğru ilerlediler (Demir, 2006: 3). İskitler de Kimmerleri takip ederek doğu Karadeniz’e gelmişlerdir. MÖ. 4. yüzyıldan kalma Gürcü kayıtlarında Çoruh civarında yaşadıkları bilinen Kıpçakların da Kimmer ve İskit göçleriyle birlikte bölgeye geldiği düşünülmektedir (Togan, 1981: 258).
MÖ. 7. yüzyıldan sonra Miletli denizciler Karadeniz kıyılarına limanlar, koloniler kurmaya başladılar. Bu süreçte Rize’de de bir liman kuruldu. Ticaret için bölgeye Miletlilerden dolayı Rize Kalesi ve kalenin çevresindeki bu dönemlerde Pazar yeri buna bağlı olarak da yerleşimler kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir. Yine aynı dönemde İskitler bu bölgededir. İskitlerin güneye inen bir kolu Asurlarla çatıştı. İskitlerin ön-Asya’da 28 yıl süren hâkimiyetleri İskit lideri Madova’nın Medler tarafından öldürülmesiyle sona erdi (Herodotos, 2012: 61; Taşpınar, 2004: 27). İskitler, doğu Karadeniz’de daha uzun süre kaldılar; Bugün Erzurum’a bağlı olan İspir adı, İskitlerin bölgede kalmış bir kolu olan Sespeirlerden gelmektedir. 2000 yıl kadar önce Çoruh nehrinin çevresinde yaşamış olan Kalarç (Kalaç) adıyla anılan topluluk da İskitlerin bölgedeki kalıntılarıdır. Bugün dahi Rize-Batum arasında güneyden esen sıcak ve kuru rüzgâra kalaç denmektedir (Arıcı, 1993: 135). MÖ. 4. yüzyılda Gürcü krallığı içinde yüksek konumlara erişmiş olan Orbenyanlar da İskit soylu halklardandır (Ak, 2000: 26).
Bölge MÖ. 547’de, Medlerden sonra Perslerin kontrolüne geçti. Persler ele geçirdikleri bölgelerde satraplık dedikleri bir idari birimler kurdular.
MÖ. 400’de Ksenophon, askerleriyle birlikte doğu Karadeniz dağlarını geçip Trabzon’a ulaşmıştır. Anabasis adlı eserinde bölgede yaşamış olan İskitlerden, Kolhislerin ve Makronlardan söz eder (Ksenophon, 1974: 144-146).
Anadolu’daki Pers hâkimiyetine Büyük İskender son verdi. İskender’in ölümünden sonra imparatorluğu dağıldı ve fethettiği bölgeler kumandaları arasında paylaşıldı. Med/Pers kökenli yöneticiler Rize’nin da dâhil olduğu bölgede bir krallık kurdular. Pontus Krallığının kurucusu Pers soyundan I. Mithradetes’tir. MÖ. 301 yılında ülkesinin başına geçti. Pontus Krallığı doğuda Kolhislere komşuydu.
Pontus krallığı, sınırlarını genişletip Roma İmparatorluğuyla komşu olduktan sonra bu iki devlet arasındaki çatışmalar başladı ve bu mücadele Pontus Devleti’nin yıkılmasıyla sona erdi. Bundan sonra bugünkü Rize’nin merkezi ve Pazar ilçesi (eski adıyla Atina) önce Roma ve daha sonra Doğu Roma İmparatorluklarının hâkimiyeti altında kaldı.
Strabon’un Geograpikha’sında Trabzon’un ilerisindeki bölgede Kolhislerin yaşadığını, Trabzon’un iç kesimlerinde ise Makronların yaşadığını kaydeder. Strabon’a göre Makronlar, eski kaynaklarda San diye anılan halktır. Kıyı kesimlerinde Kolhislerin yaşadığı Rize’nin yüksek kesimlerinde yaşayan halklara da Heptakometler denmektedir (Strabon, 2000: 28). San denen bu halka başka kaynaklarda Çan/Tsan ve Laz denilmektedir. Heptakometler ağaçlarda veya ahşap kulelerde yaşıyorlardı. “Heptakömet'ler, Pompeius'un ordusu dağlık ülkeden geçerken, üç Roma bölüğünü imha etmiştir. Bunlar, ağaç sürgünlerinden elde edilen deli balı kâselerle yol üzerine bıraktılar ve askerler bunu yiyip de bilinçlerini kaybedince, onlara saldırarak kolayca hepsini saf dışı ettiler” (Strabon, 2000: 29). Ağaçlardan yapılan kulelere Mosyn dendiği ve antik dönemde bu halkın Mosynikler diye anıldığı yine Strabon’un eserinde kayıtlıdır. Heptakomet / Yediköy adı Rize için yabancı değildir; Osmanlı döneminde bugünü Kalkandere, Kura-i Seba yani “yediköyler” diye anılıyordu.
Roma döneminde Karadeniz kıyılarını gezmiş olan Arrianos, eserinde bugünkü Rize merkez ilçenin çıkışındaki Taşlı Dereyi Askouros adıyla anar (Arrianus, 2005: 13). Derenin sahile yakın kesimine günümüzde Askoroz denmektedir. Pek çok tarihçinin Rize adının öncülü olarak kabul ettiği Rhizios adı da ilk kez Arrianus’un eserinde geçmektedir (Arrianus, 2005: 13).
Lazlar, miladi 1. yüzyılda, Roma İmparatorluğuna bağlı bir krallık şeklinde yönetiliyordu. Gürcüler Lazlara Ç’an ve Tsan derler. Rivayete göre Çanlar zamanla batıya göç ederek Samsun ve çevresine adlarını vermişler, bu çevreye Canik denmesinin sebebi onlardır (Ak, 2000: 17). Lazistan adı, Osmanlı idari teşkilatına 19. yüzyılda girmiştir; ismi Gönye Sancağı olan Hopa ve çevresi bu dönemden sonra Lazistan Sancağı adıyla anılmıştır.
Roma İmparatorluğu döneminde doğuda bir uç beyliği durumunda olan Arsaklıların kralı II. Ardaşeş, Horasan’dan bir uruğu ülkesine getirmiştir. Bu uruğa Amad-Uni denildi. Pers kaynaklarında bunlar Manualar diye söz edilir. İlerleyen yüzyıllarda Hemşin bölgesine gelip yerleşen ve bölgeye adını verenler bunlardır (Ak, 2000: 27).
1204’te Bizans İmparatorluğu Haçlı ordularının işgaline uğradıktan sonra Komnenos ailesi, Gürcü Krallığının da desteğiyle Trabzon merkezli bir krallık kurdu. 1461 yılına kadar merkezi Trabzon’da olan Rum krallığının yönetimi altında kalan Rize, bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altına girdi. Fetihten sonra bölgeye Anadolu’dan Türkmenler yerleştirildi.
Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’da sancak beyi olduğu (1491-1512) dönemde Şii baskısından kaçıp Osmanlı’ya sığınan Akkoyunlu Türkmenlerinin bir kısmı, Rize ve Trabzon’a yerleştirildi.
Osmanlı döneminde Rize, birçok defa denizden gelen yağmacıların saldırılarına uğramıştır. Gürcü ve Abhaz korsanlarına zaman zaman Ermeniler de katılmıştır. Rusların bölgede belirmesinden sonra bu yağmacılara Ruslar tarafından doğu Karadeniz’e sürülmüş olan Kazaklar da eklenmiştir.
18. yüzyıla gelindiğinde Rize, Tuzcuoğlu isyanlarıyla adından söz ettirir. Yaşı 100’ü aştığı bir dönemde, Trabzon valisiyle arası bozulan Tuzcuoğlu Memiş Ağa 1815’te isyan hareketi başlattı. 1816’da Trabzon limanını basarak limandaki malları yağmaladı. 1817’de Of’ta karargâh olarak kullandığı bir evde sıkıştırılan Memiş Ağa, Osmanlı kuvvetlerine karşı yaklaşık 2 ay muharebe ettikten sonra ele geçirildi ve idam edildi.
3 Mart 1878’de imzalanan Berlin Antlaşmasıyla Lazistan Sancağının merkezi olan Batum, Rusya’ya bırakılınca Rize Lazistan sancağının merkezi oldu. 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi ile Kars, Ardahan, Artvin, Batum ve Kemalpaşa Rus istilasına uğrayınca buralardan Karadeniz'in sahil kesimine önemli bir göçmen akını oldu.
1. Dünya Savaşı sırasında 8 Mart 1916 tarihinde Ruslar Rize’yi işgal ettiler. İşgalle birlikte Rize’den Anadolu’nun çeşitli şehirlerine göçler yaşanmıştır. Rus işgali 2 Mart 1918’e kadar sürdü. Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra Gürcü, Ermeni ve Pontusçu Rumlar Rize’nin de dahil olduğu Doğu Karadeniz Bölgesini ele geçirme faaliyetlerine giriştiler. Gürcü, Rum ve Ermeni nüfusunu artırmak amacıyla bölgeye Rusya tarafından deniz yoluyla insan sevkiyatı yapıldı. Silahlı çetelerin Türklere taciz ve saldırıları milli mukavemetin oluşmasıyla neticelenmiş ve 12 Şubat 1919’da Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet derhal çevre illerde şubeler açmış ve istiklal mücadelesi için halkı seferber etmiştir.
İstiklal Harbi devam ederken Lazistan 18 Haziran 1920’de sancak durumunda idi.
Cumhuriyet’in ilanından sonra ayrılıkçı çetelere mensup olanların artıkları mübadele ile 1 Mayıs 1923’ten itibaren Türkiye’den çıkartılmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra Lazistan tabiriyle anılan şehrin ismi Rize olarak değiştirildi.
Cumhuriyet’ten önce bir sancak olan Rize, 20 Nisan 1924’te il oldu. Bu tarihte Atina ve Hopa kazaları Rize’ye bağlı idi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Rize’de özellikle iç kesimlerde eşkıyaların neden olduğu asayişsizlik hâkimdi. Bu nedenle Cumhuriyeti’n ilk yıllarında halkın güvenliğini sağlamak ve devlet otoritesini pekiştirmek üzere asayişe yönelik çalışmalara öncelik verildi.
15 Kasım 1925’te çıkarılan Şapka Kanunu’na muhalefet eden bir grubun çıkarıdğı olaylar neticesinde 11 Aralık 1925’te Rize’de İstiklal Mahkemesi kuruldu. Üç gün içinde muhakemesini tamamlayan mahkeme yargıladığı 143 kişiden 8’i hakkında idam kararı aldı.
1928’de Atina ismi “Pazar” olarak değiştirildi.
Rize ekonomisini canlandırmak üzere Rize-İspir karayolunun yapılması planlandı ve Kalkandere, İkizdere nahiyeleri üzerinden Rize’yi Erzurum’a bağlayacak yol çalışmalarına Mayıs 1931’de başlandı.
Haziran 1933’te Artvin ve Rize, Çoruh adı altında birleştirildi. Ocak 1936’da Çoruh ili lağvedildi. Hopa ve Arhavi bu dönemde Rize’den alınıp Artvin iline bağlandı.
1947 İlk çay fabrikası Fener’de açıldı.
1951 Rize Lisesi açıldı.
1954 Devlet Hastanesi açıldı.
Rize şehri, çay tarımına geçildikten sonra sosyal ve ekonomik yönden büyüme yaşamıştır.