TRABZON HALK KÜLTÜRÜ

El Sanatları

İhtiyaçtan yola çıkılarak oluşan el sanatları çevre ve iklim şartlarına göre değişimler göstermekte, ait olduğu toplumun duygularını, kültürel özelliklerini yansıtarak geleneksellik vasfı kazanmıştır (Akbulut, 2014). Trabzon ve çevresinde geleneksel el sanatı olarak hasır bilezik yapımı, ahşap işçiliği, dokumacılık, bıçakçılık gibi sanatlar sürmektedir.

Deri işçiliği ve bununla ilgili mesleklerden debbağlık, saraçlık ve babuççuluk Osmanlı Devleti döneminde Trabzon’nun sanayisi ile ilgili önemli iş kollarıydı. Deri; ayakkabı, at koşum takımı, sofra, kırba, matara gibi pek çok alanda kullanıldığı için hem halk hem de ordunun ihtiyacı için önemli bir hammadde idi. Taş işçiliği, ahşap işçiliği, demircilik, kalaycılık ve dokumacılık Doğu Karadeniz’in genelinde olduğu gibi bu bölgede de yakın zamanlara kadar önemli mesleklerdi. Trabzon şehri bunların yanı sıra kuyumculuk mesleğiyle de adını duyurmuştur. Çömlekçi Mahallesi ismiyle de belli olduğu üzere çanak-çömlek ve aynı zamanda kiremit imal edilen bir bölge idi.

Günümüzde isminden söz ettiğimiz bu sanatların pek çoğu kaybolmaya yüz tutmuştur. Eski ihtişamlı günlerini geride bırakan bakırcılık, dokumacılık gibi bazı el sanatları ürünlerinin pazar ve çarşılarda antika ürün olarak satıldığı görülmektedir.

Demircilik

Tarla ve bahçelerde çalışanlara yardımcı olan aletlerden kazma, çapa, bel, tırpan, orak, balta, tahra, orak vs. demirciler tarafından imal edilir. 1950-60’lı yıllara kadar yörede at besleniyordu. Gerek binek gerekse taşıma amacıyla kullanılan atlar için nal ve koşum takımlarındaki metal aksamı demirciler yapıyordu. Günümüzde yörede at bakılmadığı için sözünü ettiğimiz bu aletlere ihtiyaç da kalmamıştır.

Modern yapı malzemelerinin yaygınlaşmasından evvel evlerde kullanılan kapı, pencere menteşeleri, ateşlik zincirleri gibi farklı eşyaların üretimi de demircilere aitti.

Sürmene Bıçağı

Ucu sivri ve oluklu bıçaklar “Sürmene Bıçağı” adıyla meşhurdur. Özellikle Sürmene’nin Soğuksu mahallesi çok sayıdaki bıçak ustasıyla dikkat çekmektedir. Cumhuriyet’in ilanından sonra, 1952 yılında Sürmene Bıçağı, ateşli silah kabul edilerek imalatı yasaklanmıştır. O tarihlerde Sürmene’de 250 civarında ev atölyesinde Sürmene bıçağı üretilmekteydi. Bugün hediyelik eşya kategorisinde üretilen Sürmene bıçakları fabrika ortamlarında seri olarak çok farklı modellerde üretilmeye devam etmektedir.

Trabzon şehrinde bıçak imalatının mazisi eskidir. Evliya Çelebi de Seyahatname’de yörede imal edilen bıçaklardan söz eder: Buhurdan, gülâbdan, kılıç, gaddâre (büyük bıçak) ve aşçı bıçakları işlerler ki insanı büyüler. Gurguroğlu bıçağı bir çeşit bıçaktır ki onu kullanan elbette düşmandan kinini alır, her tarafta meşhur olmuş bir tür çok keskin bıçakdır. Ve bir çeşit Trabzon baltası var, yeni icat edilmiş bir çeşit kakmalı balta işlenir ki diğer diyarlarda benzeyeni bile yoktur (Evliya Çelebi, 2008: 110-111).

Sürmene bıçağı iki kısımdan oluşur, sap kısmına “revan” kesici uç kısmına da “elma” denir. Elma kısmına işleme yapılır. Bıçağın sapı kemikten veya boynuzdan yapılır. Daha çok Soğuksu (Gölansa) mahallesinde yoğunlaşan imalatçılar bıçakların üzerine ekseriyetle “Bırakma beni korurum seni” ibaresi yazmaktaydılar.

Sürmene bıçağı, kullanıldığı yere göre 15-25 cm. arasında değişen uzunluklarda, sivri ya da yuvarlak uçlu, sap ile kesici bölümü arası süslü bir bıçaktır. Kesici bölüm günlük kullanım bıçaklarından tek taraflı, bazı sivri uçlularda ise çift taraflıdır. Silah olarak taşman sivri uçlularda “Kan Oluğu” denilen bir ince kanal da görülebilmektedir. Sivri uçlu bıçaklar yasak kapsamında olup, günümüzde satışa yönelik üretimi çok azalmıştır. Bıçağın esas hammaddesi çeliktir. Eskiden çelik malzeme kurtuluş savaşından artakalmış Rus vagonlarından, Erzurum’daki vagon ve fayton yaylarından temin edilirdi. Günümüzde ise Avrupa ve yerli çelikler, levhalar halinde satın alınmaktadır. Bıçakların saplarında ise eskiden manda boynuzu, yine manda ve ineklerin dizaltı kemiği ile sert ahşap kullanılıyordu (Sümerkan, 2008: 134).

Sürmene’li ustaların diğer bir özelliği de Anadolu’da diğer geleneksel bıçak yapımcıları olan Afyon, Tosya, Bursa bıçakçılarından farklı olarak, imalatta kullandıkları pek çok aleti de kendilerinin imal etmesiydi. Bıçağın tesviyesini motor kullanmadan, toprağa saplanmış iki çatallı direğin ortasına geçirilmiş bir bileği taşını el yardımıyla döndürerek yaparlardı. Sap kısmını oluşturan boynuz ısıtılarak kalıba koyulur, mengene ile sıkıştırılıp, şekil verilir, üzerine gümüş işleme süs takılırdı.

Sürmene bıçağının kılıfının dışı buzağı derisinden, içindeki hazne ise kızılağaç odunundan yapılır, içi küçük bir meyve bıçağının nadiren bir üçüncü bıçağın daha gireceği şekilde oyulurdu. Bıçakçılık mesleği kuyumculuk, bakırcılık benzeri pek çok meslek gibi Rum’lar sayesinde yayılmış ve zamanla Müslümanlar tarafından benimsenmişti.

Bakırcılık

Bakırcılık Osmanlı Devleti döneminde Trabzon’da oldukça ileri seviyedeydi. Liman ticaretinin canlılığını sürdürdüğü dönemlerde bakırdan imal edilen eşyalar ihraç malları arasında da yer buluyordu kendine. Trabzon’daki atölyeler, bakırcılık sanatını günümüze kadar canlı bir şekilde devam ettirmişlerdir.

Maden yatakları bakımından zengin olan bölgede metal işçiliğinini mazisi asırlar öncesine uzanmaktadır. Tarih öncesi dönemlerde bu bölgede yaşadığı bilinen Mossinoiklerin bakıra çinko ilave ederek elde ettikleri pirinçten yaptıkları metal kaplar bu bölgede üretilip satılıyordu. Limana yakın yerlerde çarşılar kuruluyor ve dolayısıyla ticaret bu çevrede gelişme imkânı buluyordu. Bakır ustaları ve tüccarları da limana ve çarşılara yakın çevrede yaşıyorlardı. Bakırcılık özellikle merkez ilçe Ortahisar’da gelişmiştir. 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren 19. yüzyıla kadar Trabzon’daki en yaygın meslek dalı bakırcılıktır (Belli ve Kayaoğlu, 2002). Bakır, Osmanlı döneminde askeri alanda da kullanıldığı için üretimi arttırılmıştır. Osmanlı devletinin son yüzyılında bakır madenleri bakımından zengin olan Trabzon vilayeti, bakırla ilgili meslek erbabı bakımından da zengindi. Şehirde bakırcı, kazancı ve dökümcülerden oluşan meslek grupları ihtiyaç duyulan her türlü metal eşyayı üretebiliyorlardı. Trabzon’da bakırcılık mesleğini icra eden birçok usta başka illere giderek oralarda da aynı mesleğe devam etmiştir (Belli ve Kayaoğlu, 1993: 79). Trabzon bakırdan yapılmış mutfak eşyalarının tercih edildiği 1960’lı yıllara kadar bakırcılık önemini korumuştur. Bu tarihlerden sonra farklı malzemelerden yapılmış mutfak eşyaları tercih edilmeye başladı ve dolayısıyla bakırcılık eski günlerini aramaya başladı. Günümüzde Trabzon’daki bakırcılar kendi üretimlerinden ziyade ülkemizin başka şehirlerinden Ankara, Gaziantep ve Kahramanmaraş’tan gelen bakır eşyaları satmaktadırlar.

Geçtiğimiz asrın ortalarına kadar özellikle mutfakta kullanılan yemek tabakları ve pişirme kapları için bakır malzemeden üretilen eşyalar tercih ediliyordu. Bakır mutfak takımları 40-50 yıl öncesine kadar Trabzon’daki her evde bulunurdu. Tavalar, tencereler, tabak ve sahanlar, tepsiler ve siniler, ibrik, sürahi ve taslar, kepçe, kazan, hamam tası, güğüm, dekoratif eşyalar, şekerlik, semaver, cezve, çamaşır leğeni gibi pek çok eşya bakır malzemeden üretiliyordu.

Bakır eşyalar ideal formlarını koruyarak yüzlerce yıl aynı şekilde üretilmeye devam edilmişlerdir. Bu eşyalar estetik değerden ziyade kullanım değerleri yüksek olduğu için tercih edilmiş ve kullanılmıştır.

Bakraç, güğüm, ibrik, maşrapa, sahan, sini, tencere, tava ve yemek tabakları çok kullanılan bakır ev eşyalarıdır.  

Trabzon güğümü; ağız kısmında gaga biçimli su oluğu vardır. Kapağı sivri değildir. Gövdesi de dar, kıvrımsız ve düzdür.

Trabzon testisi adıyla satılan güğüm yuvarlak gövdeli ve kısa boyludur.

Tranzon’da mutfak eşyalarından başka daha çok ısınmak amacıyla kullanılan mangallar da bakırdan yapılıyordu. Dip kısımları dar, üst kısımları geniş olacak şekilde üretilen mangallara kapak yapılmazdı. Kullanılırken üzerleri sac ile kapatılırdı.

Kuyumculuk

Kuyumculuk sanatı ve sanayiinde Trabzon hasırı olarak da bilinen hasır bilezikler bu yörede çok önemli ve meşhurdur. Hasır örgüsüyle yapılan bilezik, kolye, küpe ve yüzük gibi takılar Trabzon’da imal edilmekte ve ülke içinde başka şehirlere ihraç edilmektedir.

19. yüzyılın son çeyreğinde kuyumculuk Trabzon’da önemli bir zanaat durumunda idi. Kuyumcuların ürettiği hasır örgüsü altın bilezikler, el işi gümüş kamçı ve tespihler Trabzon çarşılarının aranan ürünleriydi. Bugün de böyledir; Trabzon kuyumculuğun en güzel örneği altın tellerden yapılan hasır örgü bilezikleridir. Trabzon hasırı kadınların en çok tercih ettiği takılardan biridir. 

Kazaziye

Arapça “kazz” sözcüğü “ham ipek” anlamında gelmektedir. Kazzaz da ipekçi, ipeği işleyen kişi için kullanılır. Günümüzde altın veya gümüş tellerle çeşitli örgü teknikleri kullanılarak yapılan el sanatına kazaziye denir. Bu sanat daha çok kolye, bilezik, tespih püskülü ve çeşitli takıların yapımında kullanılır. Trabzon’da ağırlıklı olarak hasırdan örülen kolye ve benzeri takılar için hazırlanan süslemelerde ve tespih kamçısı / püskülünde kazaziye tekniklerinden yararlanılmaktadır. Kazazlıkta balık sırtı, sürgü, top ve ajur adı verilen dört temel biçim kullanılır. Ürünlerin hemen tümü bu sözü edilen formlar kullanılarak ortaya çıkarılır. Kazazlıkta çıkrık, tığ, sarmakça, gümüş tel ve naylon iplik kullanılır.

Gümüş 0,8 mikron tel haline getiriliyor, sonra bu gümüş tel ipek tellerin üzerine çekilir. Bu sayede üzerine gümüş giydirilmiş olan ipliklerle dokuma yapılıyor. Altınla yapılanlarında da aynı teknik uygulanır (KK. Havva Genç). Kazazlık ürünlerinin başında kolye, küpe, bileklik ve buroloklar bayanların, tespih ve tespih püskülleri ise erkeklerin en çok tercih ettiği ürünler arasında yer almaktadır.

Trabzon Hasırı / Hasır Örgüsü

İnce altın ya da gümüş tellerle örülen bir metal örgü biçimidir. “Trabzon işi” diye de adlandırılır. Hasır örgü tekniğinin Kafkaslardan 1900 başlarında Trabzon’a getirilerek yaygınlaştığı söylenmektedir. Trabzon’un en eski altın ve gümüş ustalarından 1917 Dağıstan Kubaçi Köyü doğumlu Harun Emintay, kendisiyle yapılan bir gazete röportajında şunları söylemiştir: “Kubaçi köylülerinin hemen hepsinin tek bir sanatı vardır: Kuyumculuk. Kubaçili kuyumcuların yaptığı çok sayıdaki sanat eseri bugün Londra, Paris ve Moskova müzelerindedir. Rus ihtilali sırasında Kafkaslar’dan Türkiye’ye göç edenler oldu. Kafkaslar’dan gelenler sanatlarını burada da devam ettirdiler (Sümerkan, 2008: 38).

Hasır örgü tekniğinin Kafkaslardan bölgeye gelen göçmenlerden öğrenildiğini belirten yayınlar olsa da yörede altın ve gümüş tel kullanılarak yapılan hasır işçiliğinin mazisi bu tarihlerden çok daha eskiye uzanır. Osmanlı padişahlarından Sultan Süleyman’ın Trabzon’da bulunduğu dönemde kuyumcu atölyesinde çalıştığı ve kendisinin de mücevher tasarımı ve imalatı yaptığı bilinmektedir.

Trabzon hasırı olarak bilinen bilezik tamamen el yapımıdır. 1 hasır bilezik yaklaşık 1 hafta 10 günlük süre içinde örülür. İstenen işçiliğin niteliğine bağlı olarak bu süre uzayabilir. Özel setlerde farklı altın takılar da bulunduğu için daha uzun sürede üretilir. Genelde 22 ayar olarak üretilir. Günümüzde 14 ve 18 ayar modelleri de vardır. Trabzon bileziği 0,31 mikron kalınlığındaki tellerden üretilir. Altın tellerin örülmesi suretiyle bilezik meydana gelir. Yörede altın hasır örmeyi bilen yüzlerce usta mevcuttur.

Trabzon hasırı düzü ve tersi aynı olan bir örgü çeşididir. Bir düz bir ters örmenin nedeni hasırda alt ve üstte farklılık olmaması içindir. Trabzon hasırı örgü üzerine su konulduğunda altına suyu geçirmemektedir. Dövme işleminde örgünün ters yönünden dövmek gerekmektedir. Kenarların düzgün olması ürünün görüntüsünü ve niteliğini etkileyeceğinden önce kenarlar örgü yönüne paralel dövülür ardından orta kısım dövülür. Örülen hasırı düzgün biçimde yassılaştırmaya yarayan tokmak şimşir, zeytin veya dut ağacından yapılmaktadır. Örgüsü tamamlanan hasırın örgü uçlarını birleştirecek kilit ya da toka kuyumcu ustaları tarafından atölye ortamında takılır (Okyay, 2008).

Geçmiş yıllarda yurt dışına da ihraç edilen hasır bilezikler, günümüzde altın kurunun Türk lirası karşısında çok yüksek fiyatlara ulaşması nedeniyle ihraç rakamları günümüzde yok denecek kadar azdır.

Trabzon hasırı yörede özellikle gelinlere takı olarak tercih edilmektedir. Tamamen el yapımı olduğu için aynı karat ve ağırlıktaki başka bir altın müvecherden pahalıdır ancak yeni gelin bunu daha sonra kızına veya gelinine hediye ederek aile yadigârı olarak kullanır. Bu nedenle Trabzon hasırının manevi değeri de yüksektir. 

Altın hasır örgüsü gerek işletmeler gerekse Halk Eğitim Merkezleri bünyesinde açılan kurslar aracılığıyla meraklılara ve gençlere öğretilmektedir.

Telkâri

İsminden de anlaşılacağı üzere telkâri “tel işi,” demek olup “tel” ile yapılan bir el sanatıdır. Hint kökenli olduğu düşüncesiyle “hintkâri” adıyla da anılır. Altın veya gümüş levha, ince tel haline getirilir, bu teller örülerek ya da bir objenin üzerine kakılarak icra edilir. Altın yerine gümüş kullanımı daha yaygındır.

Trabzon’da gümüş tel kullanılarak icra edilen bu sanatla tepsi, kemer / kemer tokası, tepelik, bardak / fincan tabakları, ayna, tütün / enfiye kutusu yapılmıştır. Günümüzde telkâriden üretilen işler arasında likör ve kahve takımı, çay tepsisi, takunya ve ev ve mutfaklarımızda kullandığımız çeşitli saklama kapları gibi örnekler sayılabilir. 

Telkâri işleri için gerekli gümüş teller, yaygın olarak 600-700 ayar gümüşten çekilir. 1000 ayar gümüşe “Has Gümüş” denir. 700 ayar gümüşün %70’i gümüş, %30’u bakırdır. Ancak ucuz olması için 400 ayara kadar düşürüldüğü de olur (Sümerkan, 2008: 48).

Savat

Savat gümüş levhanın üzerinde çalışılan bir tür kalem işidir. Gümüşten yapılmış eşyanın istenen yüzeylerine sivri uçlu çelik kalemlerle kazılan motif kanallarına ‘savat’ denilen bir tür maddenin yerleştirilmesiyle oluşur. Unutulmaya yüz tutmuş sanatlarımızdandır. Trabzon’da üçgen “Muska” ve dikdörtgen “Hamayil” adıyla bilinen muska kapları ile tütün tabakaları, yüzükler, tabanca kabza süsleri en yaygın savat ürünleridir (Sümerkan, 2008).

Ağaç İşçiliği

Orman varlığı çeşitli ağaç türlerinin yetiştiği Doğu Karadeniz’de oldukça zengindir. Zengin orman örtüsü dülgerlik, neccarlık ve marangozluk gibi mesleklerin gelişmesini sağlamıştır. Çok çeşitli ağaçların yetiştiği bu bölgede ahşaptan yapılan çok çeşitli ürünler de imal edilegelmiştir. Trabzon’da ağaç işçiliği evlerin kapı ve tavan süslemelerinden balta, bıçak sapları, kaşık,  el değirmenleri yapımına dek yaygın bir sanattır. Sandal, kayık ve gemi yapımında ahşap malzeme kullanılıyor ve bu işlerde çalışmak üzere çok sayıda dülger, neccar ve marangoz şehirde bulunuyordu. Tencere-yemek kepçesi,  beşik, yığ, sini, hamur teknesi, yayık, sap, iskemle, sandalye, tavla pulu, kaval, kemençe, sehpa, masa,  sini ayaklığı, havan, merdane ve oklava ahşap malzemeyle yapılan diğer alet ve eşyalardır.

Şimşir ağacı özellikle mutfakta kullanılan ahşap kaşık, kepçe gibi eşyalar için tercih edilmiştir. Şimşirin urlu olanları çatlama ve patlama yapmadığı için özellikle tercih edilir. Trabzon’da kaşıklar tür ve boyutlarına göre kaşık, büyük kaşık ve kepçe gibi isimlerle bilinir. Şimşir ağacı genellikle ilimizde Of ve Yomra’da yetişir. Şimşir kaşık imalatında ise Köprübaşı ilçesi ünlenmiştir.

Kızılağaç kuru ortamda çok dayanıksızdır ancak suyla temas halindeyse çok dayanıklıdır. Bu özelliğinden dolayı mutfak eşyalarının yapımında kızılağaç da kullanılmaktadır.

Ladin ve çeşitli çam türlerinden de mutfakta kullanılan kaplar, yemlik, yayık, yer sofrası, sofra ayaklığı yapılır.

Gürgen ve kestane gibi ağaçlardan takunya, tekne, çanak, kavran / kovan, fıçı, yayık gibi eşyalar imal edilmiştir.

Ceviz ağacını güve vurur, dolayısıyla yapı malzemesi olarak tercih edilmez. Daha çok ev içinde eşya, mobilya yapımında kullanılır. Çeyiz sandıkları ve konsolların yapımında tercih edilen bir ağaçtır.

Ahşap malzemenin kullanıldığı diğer bir önemli bir el sanatı da sandıkçılıktı. “Sandıkçılık, üretiminde kullanılan araçlar ve işbölümü gereği kentsel sanatlardan olagelmiştir. Trabzon’da Pazarkapı Camisi çevresinde yer alan Sandıkçılar Arastası’nda geçmiş yıllarda 25-30 sandık ustası bulunuyordu. Genel olarak adına “Ceviz Sandık” ya da “Çeyiz Sandığı” denilen sandıkların ağacı başta ceviz olmak üzere kestane, karaağaç ve duttan seçilirdi. Sandık yapımında kullanılacak olan tahtaların çok kuru olması gereklidir. Yeterince kurumamış tahtalarla yapılan sandıklar daha sonra ek yerlerinden kopmakta, çatlamakta ve deforme olmaktadır (Sümerkan, 2008: 32).

Tekne – Gemi Yapımı

Doğu Karadeniz bölgesi antik kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla tarih dönemlerden bu yana denizcilerin uğrak yerlerinden biridir. Gerek ticari gemiler gerekse korsanlar Karadeniz’de geçen uzun mesafeli yolculukların ardından Doğu Karadeniz kıyılarında bulunan doğal limanlardan yararlanmışlardır. Denizciler dinlenmek için olduğu gibi, gemilerini onarmak için de bu limanlara geliyorlardı.

Milattan önceki yıllarda Ceneviz, Malta ve Venedik korsan gemileri Doğu Karadeniz Bölgesine kadar gelmişler, yöreye gelen korsanlar yeni gemi yapmak ya da bozulan gemilerini onarmak için en uygun yer ve geniş kumsala sahip “Saragona” denilen bu yöreyi seçmişlerdir.

Türklerin bölgeye gelmesi ile birlikte gemi yapım işleri de Türklerin eline geçmiştir. Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde bu bölge için “…altı rüzgâra kapalı, güzel demir tutan yataklı büyük limanı vardır” demektedir. Söz konusu Liman Çamburnu ve Yeniay yöresinde hâlihazırda bu gün tersane olarak kullanılan limanlardır. Türklerden önce var olan gemi yapımcılığı ve denizcilik faaliyetleri Türklerin bölgeye yerleşmesinden sonra da devam etmiştir (Sürmen ve Daştan, 2004).

Trabzon kıyıları, özellikle de Trabzon limanı ve Sürmene kıyıları Osmanlı İmparatorluğu döneminde etkin bir şekilde tersane alanı olarak kullanılmıştır. 1905-1906 Trabzon Vilayet Salnamelerinde Sürmene’de 239 adet büyük, 23 adet küçük olmak üzere 262 adet geminin varlığının kaydedilmiş olması, gemi yapımcılığının önemli ölçüde gelişmiş olduğunu göstermektedir. Bölgede 1970’li yıllara kadar ahşap kayık ve orta boy tekne yapımı küçük atölyelerde yoğun bir şekilde devam etmiştir (Doğanay, 2004). 1974 yılından itibaren ise sac gemi yapımına geçmişlerdir. Sürmene – Yeniay ve Çamburnu yöresinde sac gemi olarak genellikle balık avlama gemisi veya balık nakliye gemisi, bunun yanında kuru yük gemisi, feribot, yolcu motoru, araştırma gemisi, römorkör ve özel amaçlı gemiler yapılmaktadır.

Her ne kadar 1977 yılında ahşap gemi yapımına son verildi ise de, az da olsa halen küçük boyutlu ahşap teknelerin yapımına devam edilmektedir.

Tekne yapımı tamam olunca balıkçılar kayıkçılar toplanır. Çocuklara şeker veya hazırladıkları çörekleri dağıtırlar. Aralarından yaşlı ve sözü dinlenen bir kişi çıkıp dua okur. Gemi nazarlıkla süslenir, yapımında çalışan ustalardan helallik alınır ve kurban kesilerek suya indirilir. Kurban eti çevreden gelenlere dağıtılır. Nazarlık olarak geminin gövdesine üzerinde mavi boncuk bulunan sarımsaklı eşyalar takılır. Gemi suya indikten sonra kıyıdakiler geminin ardından küçük çakıl taşları atarlar. Trabzon ili dahilinde özellikle Sürmene ahalisi kayıkçılık ve gemicilik alanında ileridir. Sürmene ve civarı kayık, gemi inşasından dolayı ahşap işçiliğinde de ileriydi.

Sepet Örücülüğü

Arazisi engebeli ilde yüksek rakımlı köylerin birçoğu, otomobillerin geçebileceği seviyede yolların yapılması için 1990’lı yılların gelmesini beklemiştir. Bu tarihlere kadar yük taşımada kullanılan sepetler gündelik hayatta yöre insanının ayrılmaz bir parçasıydı. Çeşitli ihtiyaçlar için çeşitli boy ve tiplerde yapılan sepetler bulunuyordu. Günümüzde eskisi kadar yaygın kullanım alanı kalmayan sepetler hâlihazırda ilin bütün ilçelerinde sepet örmeyi bilen çok sayıda usta tarafından örülmekte ve satılmaktadır.

Sepet yapımında fındık çubukları kullanılır. Nadir olsa da kestane filizlerinden elde edilen çubuklarla da sepet örülür. Sepet örme işinde kullanılacak olan fındık çubukları fındık hasadından sonra genelde ekim ayında kesilir. Kesilen çubuklar bir süre suda bekletilir. Bu sayede çubukların yarılıp çatlaması önlenmiş olur. Ayrıca işlenmeleri de daha kolay olur.

Karadeniz insanı farklı işler için farklı biçimde ve boyutta sepet türleri geliştirmiştir. Sepetler genel olarak sırta alınarak, kola takılarak ve yerde durabilecek şekilde hizmet ederler. Sepetler kullanıldıkları işe göre veya biçimindeki bir özelliğine göre adlandırılırlar: ekmek selesi / sepeti, arka sepeti, üç dipli sepet, fındık sepeti, çay sepeti gibi.

Sepet Çeşitleri

Felister: Örgü çubuklarının seyrek şekilde dokunduğu yaprak toplamak üzere yapılan sepetlerdendir. Şeleklerden daha küçük olduğu için felister adıyla anılır.

Karnal / Şelek: Büyük ve yayvan bir sepet türüdür.

Laktara / El sepeti: Yuvarlak veya dört köşeli olarak örülebilen bir sepet tipidir. Küçük boylu olan bu sepetler elma, incir, kiraz gibi çeşitli meyveleri taşımak üzere kullanılır.

Üçayak: Dip kısmında üç ayağı olan sepetlerdir. Üç ayaklı sepetlerin üst kısmında tutma sapları da bulunur.

Dokumacılık

Trabzon ve Rize’de dokumalar ağırlıkla pamuk ipliği ve yörede kendir adıyla bilinen iplerden yapılır. Trabzon’da ipekten yapılan dokumalar da geçtiğimiz asırda bilinen, aranan ürünler arasındaydı. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaklaşık 50 yıl öncesine kadar ipek böceği de yetiştirilmekte ve ipekli dokumalar gündelik eşya olarak kullanılmaktaydı. Kozaların çözülmesiyle elde edilen ipliklerden geçmişte ipek “futa” peştemallar, tümüyle “has ipek” çarşaflar, peşkir ya da peşkir kenarları, mendiller dokunduğu gibi bazı elişi türlerinde de ipliğinden ve kozasından yararlanılıyordu (Sümerkan, 2008: 37).

Bilimsel literatürdeki adı Canabis sativa olan kenevir ısırgan otuna benzer. Bölgenin iklimi kenevirin yetişmesine uygundur. Trabzon ve Rize’de yetişen kenevirin boyu 1,5 ila 3 metre arasındadır. Lifleri kolay soyulsun diye sık aralıklarla yetiştirilen kenevir genelde nisan ayında ekilip ağustos ayında hasat edilir.

Kenevirden elde edilen kendir ipi çok uzun süre bu yörenin önemli hammaddelerinden biri olmuştur. Kendir dokumacılığı Trabzon ve Rize’de çok ileri seviyelerdeydi. Kendirden gömlek bezi, peşkir, döşek çarşafı imal edilirdi. Üretilen dokumalara Osmanlı Sarayı dahi müşteri olmuştu. Cuhuriyetin ilanından sonra gerilemeye başlayan kendir dokumacılığı günümüzde sadece halk eğitim merkezlerindeki kurslarda öğretilmeye devam edilmektedir. Kenevir ekiminin yasaklanması ve yörede çay ziraatının yaygınlaşmasından sonra hemen her evde bulunan dokuma tezgâhları 1950-60’lı yıllardan sonra kullanım dışı tutulmuş ve kendir dokumacılığı ortadan kalkmıştır. Kendir, keten bezi ve ipek dokumacılığı yörede yok olmuşsa da yörenin geleneksel giysisi olan peştemal, başörtüsü, iç çamaşırı, çorap, kilim, halı heybe dokumacılığı özellikle Çarşıbaşı,  Beşikdüzü ve Şalpazarı ilçelerinde sürdürülmektedir. Vakfıkebir, Akçaabat ve Of gibi hayvancılıkla geçinen yerlerde yaygın olan dokumalar tümüyle yünden ya da yünle keçi kılı karışımındandır. 

Keşan / Çeşan

Dokuma tekniği açısından ilginç ve farklı özellik gösteren pamuklu bir dokumadır. Yalnızca baş ve omuzları örten bir örtü olarak kullanılır. 95-110 cm. eninde ve 170-200 cm. boyundadır. Çocuklar için daha küçük ölçülerde olanları vardır. Keşan türleri de peştemallar gibi, bu tür dokumacılığın çok yaygın olduğu Vakfıkebir, Beşikdüzü çevresi yanında yoğun olarak Çarşıbaşı köylerinde dokunur. Keşan’ın dokunması, normal peştemalden farksızdır. Peştemalda atkının çözgüden daha sık olmasına karşın, keşanda çözgü atkıdan daha sıktır. Çözgü 24 iplik/ cm atkı ise 16 iplik / cm’dir. Peştemalda çözgünün tek renk olmasına karşın, keşanda atkı tek renktir. Keşanlarda iplik olarak yapay ipek (floş) da kullanılabilmektedir. Keşan dokumaları için genellikle saf pamuk ipliği kullanılır. Renkler açısından iki türlüsü vardır:

Siyah Keşan: Koyu kırmızı ve bordo (fes rengi) renkler hakimdir. Sarı yoktur. Daha çok yaşlı kadınlarca kullanılır.

Kırmızı Keşan: Sarı ve pembe renkler de katılmıştır. Daha açık renkli ve canlı görülür. Gençler tarafından yeğlenir (Sümerkan, 2008: 112).

Bugün, Keşan ve peştamal dokumacılığı Çarşıbaşı ile özdeşleşmiştir. Çünkü, Keşan ve peştamal dokumacılığının Çarşıbaşı’nda kendisi gibi renkli bir geçmişi bulunmaktadır. Eski adı “İskefiye” olan Çarşıbaşı’nda bugünkü Kavaklı adıyla bilinen köyde bindokuzyüzlü yıllarda da birkaç ailenin dokumacılık yaptığı bilinmektedir. Ancak, o yıllarda dahi kıymetli bir sanat ve iyi bir gelir kaynağı olduğu görülen Keşan dokumacılığı, sır gibi saklanmış, korunmuştur. Bilen aileler; başka ailelere ve köylere öğretmek istememişlerdir. Özellikle bu sanatın kız vermek suretiyle yaygınlaşabileceğini düşünen köylüler, başka köylere, ailelere kız vermekten dahi kaçınmışlardır. Böylece, keşan dokumacılığının Trabzon ili, Çarşıbaşı ilçesi’nde yüz yıllardır saklanan bir sır sanatı olduğunu söyleyebiliriz.

1916-17 yıllarında Rus işgaliyle ara verilen dokumacılık, Bolşevik ihtilaliyle Rus İşgalinin sona ermesinden sonra yöre halkı tekrar keşan dokumacılığına başlamış 1939 yılında dokumacılık kooperatifi kurulmuş. Bu kooperatif döneminde tezgâh sayısı 60 civarına yükselmiştir.

Kendirden dokunan kumaşlara forotiko denir. Yaygın şekilde üretilmiş olan forotikodan başka yörede dastar dokumacılığı da yapılmıştır. Trabzon Vilayeti Salnamelerinden öğrendiğimize göre Tonya, geçtiğimiz asrın başlarında dastar dokumalarıyla meşhur idi (Trabzon Vilayeti Salnamesi, 1322: 130).

Hemence

Heybe gibi omuza asılarak kullanılan azık çantasına hemence denir. Kendir ipi imal edildiği dönemlerde hemence ve çul gibi çeşitli çantalar dokunur ve bu çantalar gerek yiyecek gerekse başka erzakın taşınmasında kullanılırdı.

Örgü İşleri

Yün ipliklerden çorap, kazak, fes gibi eşyalar dokunur.

Kalçın (tozluk) ildeki yaygın örgü işlerindendir.

Çoraplar boyanmış ya da boyanmamış yünden örülürler. Boyanmamış saf yünler beyaz ve kahverengi doğal renklerindedir. Trabzon el yapımı çorapları, erkek çorapları, kadın çorapları, çocuk çorapları olarak farklı biçimlerde örülürler. Çorap süsleri arasında üçgen motifler Trabzon’un özelliğidir.

Dantel, Nakış ve İşlemeler

Dantel, nakış ve işlemeler ev hanımları arasında yaygın bir el sanatı, el işidir. Danteller kullanıldıkları yere ve yapım usulüne göre adlandırılırlar (Yatak odası takımı, oturma odası takımı gibi). Genelde çeyiz olarak hazırlanan eşyalarda oya, nakış kullanılır.

Şekli yuvarlak olan dantel süslemeler yatak odalarında; kare ve dikdörtgen şekilli danteller daha ziyade oturma odalarında kullanılır.

Çoraplar çeşitli Türk motifleri ya da yörede “kukutz”  denilen zikzak bezemelidir.

Boynuzdan Tarak Yapımı

Günümüzde yörede artık imal edilmeyen ürünlerden biridir. Geçmiş yıllarda, 1980’lere kadar boynuzdan yapılmış taraklar yaygın şekilde kullanılmaktaydı. Plastik malzemelerin yaygınlaşması boynuzdan tarak imalatının sonunu getirmiştr.

Tarak yapımında öküz ve manda boynuzları daha iri oldukları için özellikle tercih edilir. Boynuzun ince ve dip kısımları kesilip atılır, ortada kalan silindirik kısmın bir yanı dikey olarak kesilir. Isıtılan boynuz mengenede düzleştirilir. Düz haldeyken preslenerek soğumaya bırakılır. Soğuyan boynuz düz bir plaka şeklini alır. Bundan sonra bu düz plakanın iki yanı tarak dişleri oluşacak şekilde dilimlenir. Üzerine sıva, cila atılarak tarak kullanıma hazır hale getirilir

Deri İşçiliği

Trabzon ilinde başta çarık, çapula ve papuç olmak üzere çeşitli eşyaların üretimi için deri işçiliği yaygın şekilde icra ediliyordu. Tabakhane adıyla anılan bölge bu işle meşgul esnafın ve atölyelerin bulunduğu yerdi.  Günümüzde deri işçiliği bu bölgede yaygın değildir. Günümüzde deriden yapılmış eşyaların süslenmesi amacıyla deri üzerine desen ve motif uygulamaları yapılmaktadır.

İşleme ve süsleme amacıyla çalışılan deri malzeme yöreye Isparta’dan geliyor. Deri işlemelerinde özel bıçaklar kullanılıyor. Deri ıslatıldığında hamur kadar yumuşak hale geliyor ve dolayısıyla istenilen şekil deriye işlenebiliyor. Hazılanan şablonlar yardımıyla çizilecek olan şekil deri üzerine işlenir. Belirgin hale getirilen hat bıçaklar yardımıyla çizilerek şekil, desen ortaya çıkarılır. Şekil ortaya çıkarıldıktan sonra deri kurutulmaya bırakılır. Ardından hangi eşya üzerinde kullanılacaksa o eşyaya monte edilir. Daha çok çanta ve aksesuar olarak kullanılıyor yapılan işler.

Taş İşçiliği

Taş işçiliğine yörede öncelikle evlerin inşasında gerekli olan taş malzemenin temininde ve yapıların inşasında gerek duyulmuştur. Yapı inşası dışında değirmen taşı, el değirmenleri, kösüre denilen bileği taşı ve yemek pişirmede kullanılan pilekilerin yapımında da taş işçiliği söz konusudur. Taş işçiliği için gerekli olan hammadde ilde bulunan çeşitli taş ocaklarından çıkarılıyor, bu taşlar sabırlı ve becerikli ustaların elinde işlenerek istenilen şekle sokuluyordu. Günümüzde ev inşaatlarında kesme taş kullanılmıyor dolayısıyla taş ustalarına eskisi kadar ihtiyaç duyulmamaktadır. Taş ustaları sadece taş malzemenin kullanıldığı eski yapıların onarım ve restorasyonu söz konusu olduğunda mesleklerini icra edebilmektedirler.

Taş işçiliği gerektiren diğer birçok malzeme gündelik hayatta kullanım alanı kalmadığı için üretilmemektedir. Aşhanelerde yer ocağı yapılmadığı için pileki taşı, değirmenlere eskisi kadar ihtiyaç duyulmadığı için de değirmen taşları üretimi sona ermiştir.