Halk Tiyatrosu / Köy Seyirlik Oyunları
Doğu Karadeniz’de elektrik hatlarının, direklerinin köylere ulaşması 1970’li yılları bulmuştur. Elektriğin olmadığı dönemlerde özellikle kış döneminde kalabalık toplantılar ve bu toplantılarda oynanan oyunlar zaman geçirmeye yönelik eğlencelerdi. Uzun kış gecelerinden başka düğün ve imece toplantılarında da insanların eğlenmek amacıyla çeşitli seyirlik oyunlar oynadığı kayıtlarda mevcuttur. Günümüzde devam etmeyen köy seyirlik oyunlarının literatürde yer alan örneklerinden bazılarına aşağıda yer verilmiştir.
Kostümlü seyirlik oyunlarda kullanılan başlıca kostüm hayvan postudur. Oyunculardan biri üzerine giydiği hayvan postuyla deve, ayı veya arap kılığına girer. Özellikle kalandar gecelerinde oynanan oyunlarda oyuncuların tanınmayacak şekilde kılık değiştirmiş olmaları gerekir. Oyunların birçoğunda elinde çuval veya cicimle seyircilerden hediye, yiyecek toplamaya çalışan olur. Oyunların bazıları kızını veya kızlarını genç delikanlıların olduğu kalabalıkta arayan bekçi veya baba rolü etrafında şekillenir. Yine birçok oyunda oyuncuların birbirleri rol icabı olarak dövmesi gülmeye konu olur. Özellikle mal paylaşımında sınır kavgası yapanları hicveden oyunlarda sınır anlaşmazlığı yaşayanlar tartışır ve kavga ederler.
Arap Oyunu
Geçmiş yıllarda kalabalık mısır imecelerinde oynanan oyunlardan biridir. Mısırı soyanlardan birkaç kişi evin dışına çıkıp aralarından birinin yüzünü odun, kömür karasıyla boyarlar. Üzerine koyun postu, ayağına da zipka denilen kendirden yapılan pantolonu giydirirler. Korkutucu görünmesi için başına mısır saçağı koyarlar. Arap tipinin kostümü bu şekilde hazırlanmış olur. Dışarı çıkanlar arkalarına Arap karakterini takmak suretiyle mısır soyulan yere dönerler. Arap yere eğilip emekleyerek ilerler. Mısır soyma işlemine devam edenler Arap’ı fark etmezler. Mısır kabuklarının önüne gelen Arap birden ayağa kalkıp korkunç şekilde bağırarak herkesi korkutur. Oyunun amacı imece molası verip eğlenmektir. Korkup çığlık atanlar bir süre sonra gülüp eğlenmeye başlar. Oyun biter ve verilen molada hep birlikte horon oynarlar (Keleş, 2018: 197).
Kavuklu İmam Oyunu
Konuşkan, şakacı bir delikanlı kimsenin görmediği bir yerde dibi tablalı büyükçe bir tası su ile doldurarak başına oturtur. Üstüne büyük bir şal ile büyük bir sarık sararak tası gizler. Tasın üstü açıktır, sarık sebebiyle kimse farketmez.
Mısır fırçaları (koçan) serilmiş avluda oturanlar medrese usulü ders nizamında yerde sıralanırlar. Kapıyı gözetleyen biri:
-Kavuklu imam geliyor, diye haber verip yerine oturur. İmam salına salına girer.
İmamın kılığını tuhaf gören talebeler kıkır - kıkır gülmek teşebbüsünde bulundukları sırada, imam, uzun sopası ile onları tehdit eder. Talebelerin önünde bir sağa, bir sola gidip geldikten sonra postuna oturur. Ders başlar.
-Beni iyi dinleyin, bugünkü dersiniz “Kabakuve” üstünedir. İyi dinlemeyen ve öğrenmeyenin beynini patlatırım. “Biraz durur.”
-Önce, bir kere ben okuyayım, siz içinizden heceleyin. Okumağa başlar:
-Festil, yevmil, zatil, Kabakuve. Anladınız değil mi? Şimdi ben okuyayım, siz tekrarlayın.
İmam kelime kelime okur. Dinleyenler hep birden tekrarlarlar.
-Haydi bakalım okuma sırası şimdi sizde.
Sıradan okutmağa başlar. Yalnız oyunu önceden bilenler bile bile yanlış okurlar.
İmam “festil” deyince “pestil”, “yevmil” deyince “zenbil”, “zatil” deyince “katil”, “kabakuve” deyince “kabakkuyusu” yahut bunlara benzer bir şeyler uydurup söylerler. Oyunu önceden bilmeyenler imamın bütün sözlerini tekrarlarlar. İmam bütün talebeleri birer kere okuttuktan sonra tekrar baştan alıp okutmağa başlar. Bile bile yanlış okuyanlar kendilerini kurtarırlar.
Bilmeyip imamın sözlerini aynen tekrarlayanlardan birine imam şöyle der:
-Aferin evlâdım, berhudar olasın. Çok murat alasın. Sen benden daha büyük bir imamsın. Bu sarık bana değil sana lâyıktır. Başından sarığı alıp onun başına ters koyar, delikanlı baştan aşağıya ıslanır (Elçin, 1969: 5406).
Kocaman Oyunu
Oyun, mısır ayıklama sırasında, geceleri, işçiler taralından oynanır.
Şahıslar: Kocaman, kocamanın kızları, köy ihtiyar heyeti, bekçi ve iki delikanlıdan ibarettir.
Kocaman, konuşkan, şakacı, bir adamdır. Mısır püsküllerinden bıyık yapmış ve sırtına mısır fırçaları (koçan) yüklemiştir. Kızlar, kadın elbisesi giymiş iki yakışıklı delikanlıdır. Kocaman kızlarla kendi kılık-kıyafetini hiçbir kimsenin bilmediği ve görmediği bir yerde hazırlamıştır. Köy ihtiyar heyeti ile bekçi ve iki delikanlı tabiî kıyafetleri içindedirler. Olay köy odasında geçer.
Kocaman, dışarıdan kapıyı çalar. Köy bekçisi kapıya koşar:
-Kim o?
-Köyünüze misafir kabul eder misiniz?
-Dur, biraz bekle de muhtara sorayım.
“Bekçi bağırır.”
-Hey muhtar! Köye bir misafir geldi, kabul edelim mi?
“Muhtar yanındaki üyelere döner”
-Ne dersiniz ağalar, kabul edelim mi?
“Üyeler hep birden.”
-Sen bilirsin muhtar, istersen gelsin bir defa görelim.
“Muhtar bekçiye”
-Ulan bekçi, de ona gelsin bakalım, kimdir.
“Bekçi kapıyı açar. Kocaman bastonuna dayanarak, tuhaf bir ihtiyar yürüyüşü ile ve kızları yanında olduğu halde içeriye girer. Kızlar, çeşitli cilve, işve ve edalarla sallana sallana muhtarın önünde dururlar.
“Kocaman, ortaya şöyle hitap eder.”
-Esselâmünaleyküm ve rahmetullah, ağalar.
Muhtar:
-Ve aleyküm selâm, hoş geldiniz, safalar getirdiniz, şurada oturun bakalım.
“Kocaman, ortaya yığılmış mısır fırçalarının üzerine oturur.
“Muhtar sorar”
-Ee, söyle bakalım ihtiyar, nerden gelip nereye gidiyorsun?
“Kocaman, derin derin içini çeker. Kızları kıkır kıkır güler. Kocaman bastonu ile onları tehdit ettikten sonra anlatmağa başlar.”
-Benim dertli başıma geleni ne sen sor, ne ben söyleyeyim ağam. Köyüm yandı, evim - barkım yandı, bizim garip Köroğlu’yu sel aldı. Oğullarım Zonguldak’ta kömür ocağının altında ezildi. Ben de bu iki kızcağızımla ortada kaldım. Bana köyünüzü salık verdiler. Orada sana iki kabak ocaklığı ver verirler, ekip biçersin, geçinip gidersin, dediler. Biz de gelip himmetinize sığındık.
“Muhtar, ihtiyar hey’eti ile kendi aralarında fısıltı halinde görüşür.”
-Peki Kocaman, senin dediğin gibi olsun. “Bastonu ile mısır fırçaları serilmiş avluda bir yeri uzaktan işaretler, işte sana iki kabak ocaklığı yer. Güle güle otur, güle güle yaşa.
Kocaman ve kızları ellerine birer değnek alırlar. Kendilerine verilen bir metre kare kadar yeri açmağa ve güldürücü hareketlerle işlemeğe başlarlar.
Akşam olmuştur. Kocaman ve kızları yorgundur. Biri sağında, diğeri solunda uzanırlar. Derin bir uykuya dalarlar. Horlamağa başlarlar.
Bu sırada Kocaman’ın kızlarını gözlerine kestiren iki delikanlı, sağdan, soldan sine sine, yaklaşıp kızları uyandırırlar.
Güldürücü âşıkane sözler ve hareketlerle kandırıp kaçırırlar.
Kocaman uyanır. Kızlarını bulamaz. Güldürücü feryatlarla döğünmeğe başlar. Sonra muhtarı arar, şikâyet eder. Muhtar onu teselli eder. Kızları ve delikanlıları bekçi vasıtası ile buldurur. Onları muhakeme eder. Kızlar, kendi istekleri ile kaçtıklarını söylerler. Kocaman hiddetlenir. Çileden çıkar. Muhtar işi tatlıya bağlar. Kızlar ve delikanlılar Kocaman’ın elini öperler. Çeşitli oyun, türkü ve eğlenceler yaparak gençleri evlendirirler.
Muhtar, Kocamana iki kabak ocaklığı daha vererek köy kütüğüne kaydeder (Elçin, 1969: 5405-5406).
Kocaman oyunu “İbiş” adıyla da oynanır. İbiş oyununda bir oyuncu kadın kılığına girer. Diğer oyuncular kızın babası, muhtar ve jandarmadır. Kız rolündeki oyuncu horon halkasına girer ve oynamaya başlar. Babası sürekli etraftaki delikanlıları kızından uzaklaştırmaya çalışır. Bu sırada kız horon halkasının dışına çıkar. Babası “kızım kaçırdılar” diye bağırıp delikanlılara değnekle vurmaya başlar. Muhtar ve jandarma gelip duruma el koyar. Kızı kaçıranın ortaya çıkması istenir. Köylüler kızla ilgisi olmayan birini öne sürer. Jandarma bu kişiyi kolundan tuttuğu anda köylü masum olduğunu söyler. Diğerleri “yok o değil, bu kaçırdı” diye başkasını işaret eder. Kızın babası her defasında elindeki değnekle suçlanan kişinin üzerine yürür. Bir süre sonra kız ortaya çıkar ve oyun sora erer.
Momoyer Oyunu
Kalandar gecesinde oynanan oyunlardan biridir. Sırtına post giyinip, yüzüne maske takarak veya boyayarak ayı kılığına giren oyuncuya Momoyer denir. Oyundaki gençler tanınmayacak şekilde kılık değiştirirler. Kemençe eşliğinde horonlar oynayarak köydeki veya mahalledeki evleri gezerler. Kalandar gecesinde kapı kapı gezerek hane sakinlerinin yeni yılını kutlayıp onlardan hediye isterler. Hediye almadan kapıdan ayrılmazlar. Ev sahibinin kapıya çıkmasını ve hediye vermesini beklerken avluda oyunlar oynayıp eğlenirler. Bu oyunlar sırasında Momoyer yere düşer. Doktor rolünü oynayan kişi yanına eğilip durumunu kontrol eder. Diğer oyuncular “yarası nerede” diye sorar. Doktor Momoyer’in başına vurup “burada” der. Daha sonra göbeğine vurup “burada” der. Tedavi amacıyla bazı oyunlarda, kapısına vurulan evden alınan yiyecekler Momoyer’e verilir. Yiyeceğin tadını alan Momoyer kendine gelir. Tedavi edilen Momoyer ayağa kalkar ve yeniden çalgılar eşliğinde horon oyununa devam edilir (Duman, 2011: 463). Kalandar gecesinde oynanan bu oyun “geyik oyunu” adıyla ayı rolü yerine geyik kılığına girmek suretiyle de oynanır.
Kavuk Oyunu
Hoca kılığına giren oyuncu, ziyaret ettiği köyde insanlara okuma öğretmeye çalışır. Hocanın söylediği sözcükleri köylüler kafiyeli olacak şekilde yanlış söyler. Hoca sinirlenip söylenmeye başlar. Okuyamayanları azarlar. Oyunun sonunda doğru okuyabilen biri çıkar. Kavuğunu/sarığını teslim edebilecek birini bulduğu için hoca çok sevinir. Hoca içinde su olan kovadan yapılmış kavuğunu çıkarıp ters çevirerek öğrencinin başına koyar (Gedikoğlu, 2012).
Petek Oyunu
Kalabalık imecelerin yapıldığı dönemlerde Çarşıbaşı yöresinde oynanan oyunlardan biridir. Uzun boylular arasından oyuncular seçilir. Aralarında en uzun olanı ortaya geçer. Ortada duran oyuncuya “petek” denir. Petek rolundaki oyuncunun başında bere ya da kukul olması gerekir. Petek rolündeki oyuncu burnuna vurarak arı sesi çıkarır. Oyun böylece başlar. Oyundaki amaç peteğin başındaki bereyi almaktır. Oyuncular peteğe doğru hamle yaptıklarında petek, yanına yaklaşanı tokat atarak uzaklaştırır. Petek başlığını kaybederse bu defa diğer oyuncular onu tokatlar. Bu defa bereyi ele geçiren kişi petek olur (Keleş, 2018: 194).
Sivi sivi oyunu
Mısır imecelerinde oynanan oyunlardan biridir. Oyuncular ayıkladıkları mısır yaprakları yığınının etrafında halka oluşturacak şekilde yere otururlar. Öne uzanan bacaklarını dizlerinden itibaren kırarak bacakları arasında bir tünel oluştururlar.
Oyun bir erkeğin, halkanın içine, mısır yapraklarının olduğu yere geçmesiyle başlar. Oyunu başlatacak olan kişi, elindeki ayıklanmış koçanı (topaç da olabilir) ortada bulunan oyuncunun sırtına vurup hemen bacakları arasından bir başka oyuncuya verir. Oyun başladıktan sonra ortadaki oyuncunun amacı koçanı el değiştirirken ele geçirmektir. Eğer koçanı yakalayabilirse, kimin elinde yakalarsa o kişiyle yer değiştirecektir. Yakalayamazsa ebe rolüyle devam edecektir oyuna (Gedikoğlu, 2012).