Sosyal Yapı
Türk toplumunda ve eskiden Osmanlı toplumunda kişilerin sosyal statüsünü belirleyen kriterler bireyin dini inancı, etnik yapısı, eğitim düzeyi, mesleği, fiziki yapısı ve ekonomik durumu gibi hususlardır. Halk arasında hitap türleri içinde en çok rastlananı “efendi” idi. Efendi unvanı genelde devletin önemli memurluklarında görevli, eğitimli kimseler için kullanılmıştır. Bu unvan aynı zamanda gayr-ı Müslimler için de kullanılmaktaydı. “Ağa” unvanı ticaretle uğraşan mal ve servet sahibi kişiler ve çeşitli resmî görevleri yürütenler için kullanılmıştır. “Zâde” ifadesi / şehirde yaşayan ve şehrin ileri gelen köklü eşrafı ve aileleri için sıkça kullanılan bir unvandır. “Paşa” ve “hazret” birlikte daha çok valiler için kullanılmaktaydı. Hanım, daha çok ağaların eşlerine denilirken, hâtun ise üst seviye insanların eşlerine veya devlet erkânının eşlerine denmekteydi (Okuyan, 2003).
Trabzon’un fethedildikten sonra da eski toplumsal yapısını koruduğu, Osmanlı fethinin yerli halkın yaşayışına doğrudan müdahale etmediği anlaşılmaktadır. Gerçekten Osmanlı idaresi Trabzon’da tesis edildiğinde bölgedeki dengeler ani bir darbeyle bozulmamış; idari yapının temel hususiyetleri korunmuştur. Çünkü bölgenin fethi henüz tam olarak tamamlanmamıştı. Trabzon sancağının batı bölgesi ile doğu bölgesi arasında da sosyal bünyenin mahiyeti ve demografik değişim hızı bakımından farklılık vardır. Mesela fetihten 20-25 yıl sonra batı kesiminde Tımar Sistemi gibi Osmanlı devletine has uygulamalar görülürken doğuda eski idari yapılanmaların izlerine çok geç dönemlerde dahi rastlanır. Bu sebeple Trabzon’da sosyal yapılanma incelenirken nefs-i Trabzon ile Trabzon sancağı ayrı ayrı mütalaa edilmelidir (Türkmenoğlu, 2016: 33-34).
Dört bin yılla tarihlenen Trabzon, Avrupa ve Asya medeniyetlerinin buluşma kavşağıdır. Bu önem; Doğu Roma ve Osmanlı imparatorluklarının kuzey doğudaki vazgeçilemez en önemli ticaret kapısıdır. Zigana geçidi ile İpek Yolunun ‘Bahr-ı Siyah’a, Karadeniz’e açılan tek kapısı olması nedeniyle bu önem daha da artmış; bu nedenle tarih içinde cazibe merkezi olan Trabzon birçok defa kuşatılmış, el değiştirmiş, yakılıp yıkılmıştır. Asırlar boyunca ticari hayatı canlı olan şehirde her dönem uzak ülkelerden gelen tüccarlar bulunmuştur. Şehir merkezinde yaşayan halk bu sayede farklı kültürlerle sürekli olarak temas halinde olmuştur.
1461 yılında Trabzon’un fethi ile Türk-İslam sentezinin hâkim olmaya başladığı yıllarda Müslümanlar, İseviler, Museviler, Odperestler, Babâler gibi çok katmanlı dinler iç içe yaşamaya başlamıştır. Bu çok katmanlı inanç sisteminden ve gelenekten beslenen Trabzon halkı; merkezde, ilçelerde, köylerde ve yüksek kesimlerde küçük farklılıklar gösterse de sosyal yapının, halkın dinî inançları etrafında şekillenmekte olduğunu görürüz. Muhafazakâr yapısı ile çok fazla tartışmalarda ödün vermek istemez. Hazır cevaptır, ironisi dilinin ucundadır, dediği dediktir. Heyecanlı ve kavgacı bir izlenim bırakır.
Osmanlı Devleti döneminde şehirler cami, han, hamam ve imaretler gibi toplum hizmeti veren yapıların etrafında gelişip büyümüştür. Pazar yerleri bu gibi yapıların yakınındadır ve bu pazar yerleri ile imaretler şehir merkezinin kalabalıklaşmasını sağlamıştır. Sözü edilen bu yapılar aynı zamanda insanların sosyalleştikleri ortamlardır. Şehrin farklı yerlerinden, uzak köylerden gelen insanları çarşı ve pazar yerlerinde görmek mümkündür.
Evliya Çelebi’nin yolu Ağustos 1640’da Trabzon’a uğrar. Seyahatnamesinde Trabzon halkını şu şekilde tasvir eder:
“Bu şehrin halkı eski zamanlardan beri yedi bölüktür. Bir bölüğü ileri gelenlerden bey, beyzâdeler ve hizmet ehli halk tabakasıdır ki samur kürkler ile güzel elbiselere gömülmüş paşazâdelerdir.
Bir bölüğü âlimler, sâlihler ve büyük şeyhler hâl sahibi kimselerdir ki ulema görüntüsünde özel elbiseleriyle gezer âlimlerdir.
Üçüncü kısmı karalar ve denizler tüccarlarıdır ki Âzak’a, Kazak’a, Mikril’e, Abaza’ya, Çerkezistan’a ve Kırım’a gidip ticaret edip çuka ferace, kontuş, dolama ve yelek giyerler, zengin bezirgânlardır.
Dördüncüsü türlü türlü san’at sahipleridir. Hepsi çuka ferace ve boğası hil’at giyip işlerini yapıp kâr ederler.
Beşinci bölüğü gemicilerdir ki Karadeniz içinde gemicilik edip kâr ederler. Bunların elbiseleri kendilerine mahsus demir kopran, şalvar, çuka dolama ve başlarına astar sarık sararak deniz yüzünde gaza edip savaşarak ticâret edip kâr ederler.
Altıncı bölüğü bağcılar ve bahçıvanlardır. Zira bu şehrin Boztepe dağları bağlardır ki Sicil’lerde yazılı olduğu üzere tamamı otuz bin bağ ve bahçedir. Birer bağcıdan 31.000 adam sayılmıştır. Ama bazı bahçede iki üç işçi ve hizmetçi vardır.
Yedinci fırkası nice bin adam balık avcılarıdır. Zira bu kavim balığı gayet pek severler. Nice bin çeşit iş ve meslek sahibi insanları vardır, ama yazılması mümkün değildir (Evliya Çelebi, 2008: 109-110).”
Evliya Çelebi Trabzon halkının sporlara olan merakından söz ederken; Kavak Meydanında tatil günlerinde paşaların askerleriyle birlikte buralarda cirit oynadıklarından söz eder. Kanuni döneminde şehirde spor faaliyetleri oldukça fazladır: o yıllarda şehirde cirit, okçuluk, güreş gibi sporların yapıldığını biliyoruz.
Seyahatnameleri okurken: “Kadim Trabzon’da ne yoktu?” sorusunu sormak gerekiyor. İstanbul’da ne varsa Trabzon’da da mutlaka vardı. Trabzon Beyefendisi, Hanımefendisi, antik dönemden günümüze kadar duyarlığını ve varsıllığını korumuştur. Rengârenk çiçeklerle bezeli Trabzon evlerinin bahçesinde terennüm edilen musiki, 19. Asrın son çeyreğinde kurulan matbaalar, gazeteler, dergiler, dönemin siyasi ve iktisadi envanteri niteliğindeki salnameler, yazmalar, bir kısmı özel bir kısmı vakıflara ait kütüphaneler, divan şairleri ve edebiyatçılarıyla dolu çok zengin bir şehirdir Trabzon.
Trabzon’da yaşayan insanlar ülke meseleleriyle her dönem yakından ilgili olmuşlardır. Şehrin basın hayatı bunu gösterir. Trabzon’da Meşrutiyet öncesinde Trabzon Vilayet Gazetesi (1869), Saâdet (1885) ve Karadeniz (1879) gazeteleri çıkarılmıştır. Meşrutiyet döneminde basın hayatı çok daha hareketlidir; bu dönemde 31 adet gazete ve dergi çıkarılmıştır. Milli mücadele yıllarında da matbaalar çalışmaya devam etmiştir: 21 gazete ve dergi çıkarılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, 1924-1928 yılları arasında 26 gazete ve dergi çıkarılmıştır. Trabzon kendi özeleştirisini en iyi yapabilen bir kültüre ve bilgeliğe sahiptir. 1919 yılında şehrin avukatları, doktorları, gazetecileri bir dernek kurar. İsmi: “Dangalaklar Cemiyeti”dir. İtalya’daki Dadaist hareketin, Rusya’daki Fütürist akımın Türkiye’deki, belki de dünyadaki tek örneğidir. Anlamayanlara değil anlamak istemeyenlere tepkidir.
Trabzon şehri teknolojik gelişmeleri yakından takip edip tatbik etmiştir: Kendi ürettiği enerji ile (Visera ‘Işıklar’ Hidro Elektrik Santrali) 1929 yılında Trabzon şehri elektriğine kavuşur. Dünyada 9. Türkiye’de 2. enerji ünitesidir bu tesis.
Bugün kasaba kültürüne geri dönen Trabzon 1960’lı yıllarda yükselen ivme ile gündemden düşmeyen sanat, kültür, spor ve ticaret merkezi olmuştu.
19. asrın sonlarında şehrin ileri gelenleri konakların selamlıklarında bir araya toplanıp sohbetler ederlerdi. Selamlıklar, kendilerine has terbiye ve geleneklerin hüküm sürdüğü yerlerdi. Burada semtin ileri gelenleri toplanır, memleketin çeşitli meseleleri tartışılır, aileler arasında meydana gelen anlaşmazlıklar giderilirdi. Bu selamlıklardan bir kısmında ise, ilmî ve edebî sohbetler yapılırdı (Okuyan, 2003: 67).
İlin genelinde meydan, cami ve kahvehaneler köydeki veya kasabadaki evlerinden kalkıp gelen erkeklerin boş zamanlarını geçirdikleri ve her türlü konuyu tartıştıkları toplantı mahalleridir. Belli kahvehanelerin belli çevrelerden müdavimleri olduğu da görülür; aynı köyde yaşayanlar şehir merkezlerinde genelde hep aynı kahveye giderler. Benzer şekilde belli bir siyasi görüşe mensup kişiler, belli bir kahvenin müdavimidirler ve bu mekânlarda kendi fikirlerine paydaş kişilerle sohbet ederek vakit geçirirler. Erkekler için kahvehaneler başlıca sosyal ortamlardan biridir. Kadınlar için ise şehir merkezindeki en elverişli buluşma yeri pazar yerleri olmuştur.
Her ne kadar da; İslâmi inancı Türk toplum yapısının ve kültürünün belirleyicisi olsa da 20. asrın ilk çeyreğine kadar azınlıklarla iç içe komşu olarak yaşayan Trabzon’lu Müslüman Türkler, özellikle Rumların örf ve adetlerinden etkilenmiş toplumsal davranışlarda benzerlikler oluşmuştur. İnançların, adetlerin oluşması toplumu oluşturan bireylerin geçmişten gelen kazanımlarıyla şekil alır. İnanç kavramı, insan düşüncesinin çok geniş bölümüdür. İnancı, hal ve hareketlerinde sosyal davranışlarının bir nevi ahlak ölçütü, sınırlayıcı jandarmasıdır. Bu etkilenme; kültür, sanat ve sosyal yaşantıda gözlemlenmektedir. Kırsalda son zamanlara kadar süregelen birçok hurafenin İslam’la hiç örtüşmediği, pagan ve sonrası örf ve adetlerin mirasını sürdürdüğü gözlemlenmiştir.
19. yüzyılda batılı devletlerin, Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü bozma yönünde yaptıkları siyasi faaliyetler neticesinde devletin sosyal yapısında kendisini belirgin olarak gösteren birtakım değişiklikler yaşanmıştır. O dönemde yayınlanan batılı seyyahların kaleminden çıkan kitaplarda Osmanlı ülkesinde yaşayan gayrimüslimlere yoğunlaşıldığı görülür. Rum ve Ermenilerle ilgili yapılan yorumlarda her iki halkın tarihi binlerce yıl öncesine dayandırılır. Bölgenin en eski yerleşimcileri olarak bunlar gösterilir. Yapılan bu yayınlar ve diğer çalışmalar netice vermiş ve Osmanlı tebası olan Rum ve Ermeniler devlete karşı yıkıcı faaliyetlere başlamışlardır.
1916 yılında Rus’un Trabzon işgali ile Rum Başpiskopos Hrisantos, Ruslardan ve Ermenilerden destek alarak Pontus Devleti kurma hayali ile ülkeler arası diplomasi yürütür. Şehirde yaşayan Rum halkı bu ütopyayı desteklerken kırsalda Müslümanlarla bir arada yaşayan Rumlar yaşantılarından memnundur, bu ayrılıkçı isyana katılmazlar. Savaş sonrası bir arada yaşamanın rengi değişmiştir. Rumlar ve azınlıklar Mübadelede zorunlu göçle giderler. Geride kalan Müslüman halk yeni kurulan Cumhuriyet düzeniyle yoksulluk ve hastalıklarla mücadele ederek tutunmaya çalışır. Rus işgaliyle batıya 230 bin muhacir göç eder. Geriyle dönen insan sayısı sadece 20 bin kişidir ve zorlu yollar kat ederek geriye dönen muhacirlerin yarısı; açlığa, tifüse farklı hastalıklara yenik düşmüştür.
Bu yıllarda modernleşme ivme kazanmaya devam eder ve şehirleşme hız kazanır. Şehirli halk batılılaşma rüzgârına kapılırken, köyler ve kırsal yerleşimler yoksulluğu ile baş başa bırakılır. Kırsaldaki insanlar tarım ve hayvancılığa bağlı olarak hayatlarını idame ettirmeye çalışır. Kırsal kesimde yaşayan halk, kış aylarında mevsimlik işçi olarak köprü ve yol yapımlarına, Zonguldak kömür madeninde işçi olarak çalışmaya giderler.
2. Dünya harbinden harabe olarak çıkmış olan Avrupa, geçtiğimiz asrın ortalarında kendini yeniden inşa etme sürecindeydi. Özellikle Almanya neredeyse tamamı yerle bir olan şehirlerini yeniden kurmak zorundaydı. Bunun için de çalışacak insana ihtiyacı vardı. Kalkınma hamlesi için işçi alımlarına başlayınca kırsaldaki insanımız için yeni bir ekmek kapısı açılır. Gurbetçiler başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitlli ülkelerine işçi olarak giderler. Trabzon çok hızlı bir işçi göçü verir. Yurt dışında bir süre çalışan gurbetçilerden memleketine para ile dönenler, yatırımlarını ağırlıkla şehre yaptılar. Şehir büyümeye başladı ve kırsal kesimde yaşayanlar da şehre göç etmeye başladılar. Kısa zaman içinde feodal kültürüyle gelen kırsal insanı şehri kocaman bir kasabaya dönüştürür. Köyler boşalır ve bunun neticesinde tarımsal üretim daralır, hayvancılık bitme noktasına gelir. Günümüzde, şehirde yaşayan insanlar kozmopolit bir kent görünümündeki Trabzon’da “şehirli” kimliğine dönüşürken, köylerde ve kırsalda yaşayanlar dini yaşam kültürünü ve geleneklerini korumaya çalışmaktadır.
Şehirleşmeyle birlikte imece, yardımlaşma ve paylaşımlar biçim değiştirmiştir. İnsanlar artık daha bireycidir, komşuluk ve akrabalık bağları zayıflamış, geneli itibariyle çevresinde yaşayanlara karşı duyarsızlaşmıştırlar.
Aile Yapısı
Toplumsal yapının temel birimi olan aile, sosyal yapının, kültürün ve geleneğin yeni nesillere öğretilip yaşatılmasının idamesi olarak tanımlanır. Evlerde ailenin reisi babadır. Baba, kadın ve çocuklar üzerinde otorite sahibidir. Aile içi ilişkiler; ailenin günlük beslenme ihtiyacı, çocukların eğitimi, evin idaresi, sağlık sorunlarının giderilmesi gibi konuların etrafında şekillenir. Otorite her zaman dede, büyük anne, baba, anne, en büyük oğul hiyerarşisiyle sağlanırdı. Büyüğe karşı itaat ve saygı geleneğin ve dini inancın gereğiydi. Aile içinde kararlar hemen her zaman baba tarafından verilir. Bu kararların uygulanma pratiği ise kadınların kontrolündedir. Mesela beslenme konusu; babanın sorumluluğu mutfakta ihtiyaç duyulan malzemenin teminidir. O malzemenin ne olacağını ve ne şekilde kullanılacağını kadın belirler.
Aile, evlilik kurumuyla birlikte tesis edilir. Son çeyrek asra kadar evlenecek gençler yuvalarını, genel olarak aile büyüklerinin tercih ve teklifi neticesinde kurar. Evlilikler büyük ölçüde aile büyüklerinin referansıyla gerçekleşirdi. Akraba ve komşuluk ilişkileri bu bölgede çok kuvvetlidir. Komşu çocukları arasında süt kardeşliği örneklerine de çokça rastlanır. Süt kardeşler öz kardeş gibi kabul edilir, süt kardeşler ve bunların çocukları arasında evlilik yapılmaz.
Kırsal kesimde küçük yaşlarda imam nikâhı ve akdiyle yapılan evlilikler çok fazlaydı. Yine istatistikler göstermektedir ki görücü usulü diye adlandırdığımız evliliklerin uzun ömürlü olduğu, boşanma oranının çok az olduğu görülmüştür. Bu durum kuvvetli, güçlü sosyal yapının bir neticesidir.
Ailede kısırlık ve erkek çocuğun olmaması halinde ikinci evliliğin yapıldığı ve aynı hanede bir adamın iki eşiyle birarada yaşadığı örnekler olmuştur. Yörede bu tür hanelerde kadınlar arasında hanenin dışına taşan sorunlar görülmemiştir.
Kadın, gelin olduğu ilk zamanlarda, yeni dahil olduğu ailenin büyüklerine kendini kabul ettirmeye çalışır. Erkek evlat doğurana kadar istim üstündedir. Haneye erkek evlat veren kadının statüsü bir anda değişir fakat erkek evlat doğurduktan sonra da bütünüyle rahata eremez. Geçmiş yıllarda kalabalık nüfuslu ailelerde ev içinde yapılacak işleri, tarla-bahçe işlerini tayin eden genelde kaynanadır. Kaynanalar görev dağılımı yaparken en fazla yükü gelinlerinin sepetine yüklerdi. Dolayısıyla yöre kadınları için “gelinlik,” torun görene dek devam ederdi. Yaşı ilerleyen ve kaynanalık sırası gelen kadınlar ise yaşadıkları olumsuz tecrübeleri iyileştirmez, baskıcı kaynana geleneğini devam ettirirdi. Bu bakımdan Doğu Karadeniz’in kadınları erkeklerden ziyade kadınlardan çekmişlerdir.
Sözünü ettiğimiz bu yaşam pratikleri; Avrupa hayatıyla yoğrulmuş gurbetçilerin, göç sonrası şehir hayatına adapte olmaya çalışan köylülerin, hızla değişen teknolojinin, görsel medyaların dayatmasıyla çok hızlı değişim geçirmiştir. Teknolojiyle, parayla, kitlelerle tanışan gençler kendi tercihlerini yaparak evlenirken, eşler arasında daha söz kesilmeden ayrı evler hazırlanıp, donatılmaktadır. Otorite olan aile büyükleri, din adamları gün geçtikçe tesirini ve erkini kaybetmektedir.
Günümüzde Trabzon'daki Aile Yapısı
Son yıllarda büyük kentlerde yaşayıp emekli olmuş kırsal insanı betondan çok katlı evler inşa ettiği köyüne, kasabasına geriye dönüşü hızlandırmıştır. Her gün modern çerçiler, minibüsleriyle köy hanelerine fırın ekmeği, sebze ve ihtiyaç malzemelerini taşımaktadır.
Uzak illerde ve gurbette kök salmış aileler fındık hasat zamanını bahane ederek yaz aylarında, Trabzon’da ve yakın ilçelerde yaşayan aileler tatil günlerinde köy havasıyla stres atıp, geriye dönüş özlemlerini pekiştirmektedir.
Ekonomik faaliyetlerin çeşitlenmesi, gurbetçilik, çocukların eğitimi gibi çeşitli nedenlerle geniş aileler yerini çekirdek aileye bırakmıştır. Çekirdek aileye geçişle birlikte eski güçlü aile yapısı da gevşemektedir. Geçmiş dönemde aile içerisinde büyüklerin sözü her konuda geçerliydi. Çekirdek aileye geçen toplumlarda insanlar bireyselleşmekte, çocuklar dahi kendi kararları konusunda ısrarcı olabilmekte, büyükler eski otoritelerini kaybetmektedirler.
Bunda etken olan sosyal statüler, teknoloji aletlerinin kullanım becerisi, modern zamanlara adapte olma yeteneği, bilgi faktörü, söz sahibi olan eşlerin ve çocukların istek ve baskılarını sayabiliriz.
Yapılan istatistiklerde, çiftlerin görerek anlaşarak kurmuş oldukları evliliklerdeki boşanma oranı görücü usulü ile evlenenlerdeki boşanma oranından daha çok olduğu görünmüştür. Geleneklerine bağlılığını sürdüren bireyler olarak, pratikler her daim bize yol gösterici konumunu korurken aile büyüklerinin hayati konularda daha isabetli, doğru karar vermedeki etken tecrübesi, öngörüşü ve deneyim faktörleri bir kez daha önem arz etmektedir.
Trabzon ili genelinde yaygın hane tipi çekirdek aileden oluşur. Önceki yıllarda köy yerleşimlerinde görülen geniş aile yapılanması şehirde yaşamayı tercih eden, daha bireyci çekirdek aileye dönüşmektedir.
Trabzonlu Olmak
“Bize her yer Trabzon” ifadesi şehre insanları bağlayan önemli bir ifade olmanın ötesinde şehrin mitolojisini inşa etmektir. Bir şehre ait olmayı mekânsal olarak orada bulunmanın ötesine taşıyan bu söylem Trabzon’u mekân ve zamanın dışına mitolojik boyuta taşır.
Böylelikle mekânsal anlamda şehrin uzağında olan herkes kendini Trabzon’un mitosu doğrultusunda anlamlandıracağı ve varoluşunu o şekilde gerçekleştirmeye çalışacağı aynı kültürün, geleneğin bir parçası olmaya devam edeceği anlamına gelir. Burada Trabzonlu olmak en üst noktadır. Bu yüzden şehrin mitosunun gücü, bir üst metin olarak insanlar arasında bağ kurmaya yaramasıdır.
Kartacalılar şehri kurarken, şehrin bir büyüsü/tılsımı olsun ve kimse ele geçiremesin diye bir sabana bağlanan iki beyaz öküz, şehir için seçilmiş yerde içerden dışarı doğru dolaştırılarak bir “kutsal çember” oluşturulur ve çizilen bu çemberin üzerine de şehrin surları inşa edilir. Uzun süre şehri kimse ele geçiremez. Romalılar kendilerine korkulu günler yaşatan Hannibal’i yenip Kartaca’yı ele geçirince şehri yerle bir ederler. Bu defa şehrin kuruluşundaki gibi onlarda şehrin üzerinde saban sürerler. Ama ters yönde, yani dıştan içer doğru sürerler ve böylelikle tılsım bozulur, Kartaca tarih sahnesinden silinir. Romalılar bu davranışlarıyla şehrin ruhunu yok ederler ve Ruhu kaybolan şehir de yıkılır.
Trabzon’da “Trabzonluluk,” erkeğinden kadınına, zengininden yoksuluna ortak bir payda olarak yaşanmakta, bu kimlik günlük hayatta sürekli üretilerek, zaman zaman meydan okumaya dönüşebilmektedir. Trabzonlu kimliği Trabzonspor’un özellikle futbol takımının taraftarı olarak, “bize her yer Trabzon,” “Trabzon erkeği” gibi çeşitli gurur ifadelerine dönüşerek kendini gösterir.
Eğitim
Meşrutiyetten önce Trabzon’da eğitim kuruluşu olarak; 8 medrese, öğretim süresi 4 yıl olan 5 ilkokul, 1 Sanat Yurdu, 1 Askeri Rüştiye, İdadi ve 1 Darülmuallimin vardı. Aynı tarihlerde İmarette ve Ortahisar’da 2 tane de kitaplık bulunmaktaydı (http://www.trabzon.gov.tr/egitim-hizmetleri). Çocuklara Kur’an okutmak, namaz kılma usullerini, namazda okunacak ayetleri, duaları öğretmek ve yazı yazdırmak gibi üç önemli amaçla kurulmuş sıbyan mektepleri vardı. Hemen her mahallede bulunmalarından dolayı bu okullara mahalle mektebi de denilmiştir. Mektebe kaydolup başlamak, çocukların hayatında önemli bir olaydı. “Bed’-i besmele cemiyeti” ya da “amin alayı” da denilen bu merasim, genellikle Kandil, Pazartesi veya Perşembe günleri düzenlenirdi. Ailenin varlıklı veya yoksul olmasına bağlı olarak bu merasim şekillenmekteydi (Taşkın, 2009).
Cumhuriyet döneminde de Trabzon, Karadeniz bölgesinin eğitim ve öğretim yönünden en gelişmiş ilidir. Bugün anaokulundan üniversiteye dek çeşitli öğrenim kuruluşlarının bulunduğu ilimizde halk, eğitim ve öğretime büyük ilgi göstermektedir.