Halk Hekimliği
Hastalıkların tedavisi için eski zamanlarda ilaç veya doktor bulmak köy yerlerinde mümkün değildi. Halk hekimleri ve onların yaptıkları “kocakarı ilaçları” hastaların şifa kaynağıydı. Halk hekimliği sayısız denemelerle sınanmış, kökleri şamanlığa dayanan, çok uzun geçmişi olan bilgi birikiminin ürünüdür. Halk hekimleri uyguladıkları tedavi yöntemleriyle hastalarını iyileştirmiş, dertlilere derman olmuş, toplum nazarında kabul görmüş, saygın kimselerdir. Günümüzde artık halk hekimleri eski zamanlardaki kadar çok aramasalar da kuşaklar boyunca sözlü olarak aktarılagelmiş bilgiler ve şifa yöntemleri halen yaşamaktadır. Halk hekimliğinde hastalık deyimi insanın sağlık durumundaki bozuklukların yanı sıra nazar değmesi gibi insanlardan gelebilecek kötü etkilere ve cin-peri gibi gözle görülemeyen, duyu-üstü varlıkların neden olabilecekleri türlü rahatsızlıklara kadar pek çok konuyu kapsamaktadır (Şar, 2005: 1164).
Halk hekimlerinin tedavi yöntemleri, kocakarı ilaçları da denilen, haricen hazırlanan bir ilacın hastaya uygulanması ve üfürükçülük de denen muska yazmak, okuyup üflemek şeklindeki ritüellere dayalı uygulamalar olmak üzere iki gurupta incelenebilir. Halkın şifa kaynakları bunlarla da sınırlı kalmaz: Türbe ziyaretleri ve şifalı sular, kaplıcalar şifa amacıyla rağbet gören yerlerdir. Kaplıca sularının içerdiği mineraller çeşitli hastalıklara iyi gelmekte, türbe ziyaretleri de dua etmeye vesile olmaları bakımından hastalara ve hasta yakınlarına manevi destek sağlamaktadır.
Halk hekimliği sadece hastalığı tedavi etmekle sınırlı değildir. Hastalığın teşhisi, hastalıklardan korunmak için alınması gereken tedbirler ve falcılık, halk hekimliğinde karşımıza çıkan olgulardır. Hasta tedavilerinin yanı sıra hemen bütün şifacı kadınlar ebelik de yaparlar.
1980’li yıllardan önce köy yerleşimlerinde sancısı olan her hasta bugün olduğu gibi derhal doktora gidemez. Sancı devam ederse kendi imkânlarıyla çare ararlardı. Hastaya kuru kahve yedirmek, şekerli sıcak su içirmek, bal şerbeti, ısıtılmış taş veya kiremitle ağrıyan yeri sıcak tutmak yaygın şekilde tatbik edilen uygulamalardı. Fındığın, özellikle ikiz fındığın ve yaban fındığının nazar değmesini önlediğine inanılır.
Evden dışarıya çıkarken kedi veya köpek görmek, elden ele sabun veya makas alıp-vermek, giysinin söküğünü kişinin üzerindeyken dikmek gibi uğursuzluk getireceğine inanılan olay ve durumlara karşı kurt dişi, at nalı, kurbanlık hayvan boynuzu taşımak veya bunları evin cephesinde, dışarıdan görünecek şekilde asmak yaygın şekilde uygulanan adetlerdendir.
Tıbb-ı Nebevî’ye göre fındık kalp çarpıntılarına, böbrek hastalıklarına etkilidir. Cinsel gücü artırır, insanı güçlendirir. Fındıkla bal, tarçın, sakız karıştırılır, elde edilen macundan günde birer yemek kaşığı yenilir. Buna “fındık macunu” denilir.
Fındık, yüksek oranda doymamış yağ içerdiğinden, kalp ve damar sistemini olumlu yönde etkilemekte, kandaki kötü kolesterolün yükselmesini önleyerek kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucu bir rol üstlenmektedir (Bilir, 2007: 151).
Zayıf ve çelimsiz çocuklar, ceviz ağacının köklerinin altından geçirilerek güç ve kuvvete kavuşturulması sağlanır. Evlerin yakınına ceviz dikilirse bu hane halkının uzun ömürlü olacağına inanılmaktadır (Özmenli vd. 2012: 33).
Fındık meyvesi toz haline getirilip bal ile karıştırıldıktan sonra elde edilen macun eskiden beri kuvvet verici ve cinsel gücü arttırıcı olarak kullanılmaktadır.
İl merkezinde İnişdibi Köyünden çıkan maden suyunun böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenmektedir.
Hastalıklar ve Tedavi Yöntemleri
Ağrı kesici: Şekerciboyası (L. Phytolacca decandra) ve dünya güzeli denilen bitkinin meyve ve yaprakları ağrıyan yere sarılarak ağrı giderilir.
Ormangülü (L. Rhododendron) de denen komar çiçeğinin yaprakları da ağrı kesici olarak kullanılır. Düşme sonucu vücutta oluşan yaralar ve burkulma gibi ağrılara karşı ağrıyan yer taflan (L. Prunus laurocerasus) yapraklarıyla sarılır.
Sarımsak, hastalık öncesi görülen halsizlik ve kırgınlığa karşı vücut direncini arttırmak için özellikle tüketilir.
Arı sokması: Arının soktuğu yere metal nesne bastırılır. Böylece arının iğnesindeki zehrin şişmesi engellenir. Ağrıyı gidermek için arının soktuğu yere yoğurt veya soğan da sürülebilir.
Arpacık: Arpacık çıkan yere soğan veya sarımsak sürülür.
Ateş düşürmek için: Hastanın koltuk altına ve alnına sirkeli suyla ıslatılmış bez bastırılır.
Basıklık: Yürümesi geciken çocuklarda basıklık olduğuna inanılır. Basıklığın tedavisi için değirmen suyunun oluğunda bir yumurta kırılır. Ardından basık olan çocuk olukta yıkanır. Basık olan çocuk için uygulanan bir diğer tedavi yöntemi çocuğu üç yol ağzında yıkamaktır.
Baş ağrısı: Baş ağrısını gidermek için hastanın alnına dilimlenmiş patates sarılır. Pancar / karalahana yaprakları başa sarılarak ağrı giderilmeye çalışılır.
Başı ağrıyanın başına ısıtılmış tuz bağlanır.
Bel ağrısı: Alabalık kesilip iç kısmı ağrıyan yere bakacak şekilde bez ile bele bağlanır. Bir çay bardağı halis zeytinyağı, bir çay bardağı kestane balıyla karıştırılır. Yüzüstü yatırılan hastanın beline sürülüp masaj yapılır.
Bel fıtığı: Bel fıtığından sancılanan kişiler için yumurtanın üzeri kömürle çizilerek dua okunur. Dua okunan yumurta bir beze sarılarak ocağın üstüne asılır. Yumurta tamamen kuruyana kadar hastanın iyileşmesi beklenir.
Böbrek taşı: Böbrek taşı ve böbrek ağrılarına karşı taze taflan meyvesi yenir. Böbrek ağrısı olan hastalara kurutulmuş taflan çekirdekleri ezilip balla karıştırılarak yedirilir.
Böbrek ağrılarına karşı kiraz sapları kaynatılarak suyu içilir.
Yayla çiçeği (L. helichrysum plicatum) kullanılarak hazırlanan bitki çayı böbrek taşını düşürmek için kullanılır.
Cilt, deri rahatsızlıkları: Galdirik bitkisinin kök yumruları krem haline getirilerek deri hastalıkları tedavisinde kullanılır.
Çıban: Çam reçinesi, kestane ağacının yaprağı veya damar otu çıbanın üzerine sarılarak yara tedavi edilebilir.
Bürük denilen orman sarmaşığı yaprakları, vücutta çıkan çıbanların tedavisinde kullanılır.
Diş ağrısı: Dişleri ağrıyana tütün çiğnetirler. Ağız içini uyuşturmak ve ağrıyı hafifletmek için ispirto ile gargara yapılır. Ağrıyan dişe sarımsak sürülürse ağrıyı keseceği söylenir.
Egzama: Komar çiçeği dövülerek suya karıştırılır. Bir gece bekletilen suyla egzamalı yerler yıkanır.
İshal: Yörede ishale cuhar da denir. İshal olan çocuklara haşlanmış patates yedirilir.
Kurutulmuş ayva yaprakları kaynatılıp içilir. Nişastalı yoğurt, kuru kahve, limon karıştırılmış kuru kahve, haşlanmış patates, tereyağında kavrulmuş mısır unu ve leblebi yemek suretiyle de ishal giderilmeye çalışılır.
Kanser: Isırgan otu kaynatılıp hastaya içirilir. Kanser hastalarına sürekli olarak kestane balı yedirilir.
Karın / mide ağrısı: Hastaya ballı süt veya sadece süt içirilir.
Mide ve bağırsak hastalığı olanlara ısırgan otu püresi iyi gelir.
Civanperçemi (L. achillea millefolium) yörede ağrı otu adıyla da anılır. Bu bitki, gövdesiyle birlikte kaynar suda demlenir. Elde edilen bitki çayı mide ağrılarının giderilmesi için kullanılır.
Kellik: Dökülen saçın yeniden çıkması için başa barut sürülür.
Kırık: Kırık veya çıkık tedavisinde ağrıyan yer sıcak suyla yıkanır, su ve sabunla ovalanır. Bu suretle kırığın veya çıkığın tam yeri tespit edilir. Ovalamak suretiyle çıkık yerine yerleştirilir. Kırık için ise kırık kemiğin üzerine zeytinyağı dökülür. Yumurta akı ve rendelenmiş sabun ile alçı yapılıp kırık yer sarılır. Başka bir yöntem şöyledir; kırığın üzerine çam sakızı sürülüp, üzeri bezle sarılır.
Kısırlık: Çocuğu olmayan kadına çocuğu olan kırk hamile kadından para toplanarak elbise yaptırılır. Yedi ayrı evden ekmek toplayıp çocuğu olmayan kadına yedirmek de kısır kadınlar için denenen tedavi yöntemlerinden biridir.
Çocuğu olmayan kadın ısırgan veya kül buğusuna oturur. Bunlardan başka Giresun ve çevresinde çcuğu olmayan kadınların hamile kalması için sıcağa oturtma denilen bir âdet vardır. Bunun için başta ısırgan tohumu olmak üzere, üç beş çeşit ot toplanıp bir karışım hazırlanır. Hazırlanan bu karışım bir kaba konularak üzerine kaynar su dökülür ve hamile kalmak isteyen gelin bu sıcak buğunun üzerine oturtulur (Sarıyıldız, 2014: 74).
Böğürtlen dikeninin uçları toprağa değdiği yerde kök salar. Çocuğu olmayan kadınlar bu şekilde iki ucu da köklenmiş böğürtlen dikeninin altından 3 defa geçerek kısırlıktan kurtulacağına umarlar.
Kulak ağrısı: Kulak ağrıdığı zaman bir ibrikte su kaynatılarak ağzına bez bağlanır. Kulak sıcak su buharına tutulur.
Kulak ağrısına karşı taflan yaprakları kaynatılarak buğusuyla kulak tedavi edilir.
Nasır: Pisikulağı (L. phedimus stoloniferus) bitkisinin taze yaprakları nasırların üzerine koyularak tedavi yapılır.
Nazar: Küçük çocuklar, güzelliği ve becerileri herkesin dilinde olan kimselere daha çabuk nazar değeceğine inanılır. Nazardan korunmak için nazarlık, muska taşımak, kurşun döktürmek sıkça başvurulan yöntemlerdir.
Nefes darlığı: Kayın ve meşe ağaçlarının kabukları demlenerek elde edilen çay, nefes darlığı olanlara kuvvet vermesi için kullanılır.
Ladin gövdesinden alınan reçine, hap gibi çiğnenmek suretiyle kullanılırsa nefes darlığına iyi gelir.
Olgunlaşmamış ceviz meyveleri hap olarak yutulmak suretiyle nefes darlığına karşı kullanılır.
Öksürük: Öksürükotu (L. tussilago farfara) ile yapılan bitki çayı öksürük giderici olarak kullanılır.
Kurutulmuş kestane çiçekleri demlenerek hazırlanan bitki çayı soğuk algınlığı ve bronşit tedavisinde kullanılır.
Dut yaprakları kaynatılarak hazırlanan çay öksürük ilacı olarak kullanılır.
Fındık, şeker veya bal ile birlikte macun yapılarak yenirse öksürüğü keser.
Fındık içi döğülerek, ezme halinde yenirse öksürüğü keser.
Soğuk algınlığına (bu rahatsızlığa “hava çalma” da denir) karşı hastanın vücuduna söğüt yaprakları sarılır. Eğer iyi olmazsa hastayı samana yatırıp üzerini samanla iyice örtüp terletirler.
Romatizma: Romatizma hastaları ısırgan otunu ağrıyan eklemlerinin üzerine sararlar. Isırgan otu yaprakları kaynatılarak elde edilen suyla romatizmalı yerleri yıkamak da hastaya iyi gelir.
Kızılağaç yaprakları kaynar suda bekletilerek elde edilen çaydan bir bardak ölçeğinde içmek suretiyle romatizma tedavi edilmeye çalışılır.
Zeytin çekirdekleri dövülüp ortaya çıkan karışım bacağa sarılır.
Orman sarmaşığı yaprakları ile mürver bitkisinin yaprakları suda haşlanarak elde edilen suyla romatizmalı yerler yıkanır, ardından da mürver bitkisinin taze yaprakları romatizmalı yere sarılarak hasta tedavi edilir.
Romatizma tedavisi için ağrıyan bacakları arılara sokturmak da uygulanan yöntemlerden biridir.
Sarılık: Sarılık olan çocukları tedavi etmek için yıkandıkları leğene altın küpe veya yüzük atılır. Yetişkinin tedavisi farklıdır; sarılık olan kişinin alnına, kulağına ve topuğuna çizik atılarak kanı akıtılır.
Sıtma: Taflan meyvesi ve çekirdeği sıtmayı önlemede kullanılan yöntemlerden biriydi. Sıtma olan kişiyi tedavi etmek için solucanı ezip suyunu içirirlerdi.
Siğil: Siğillerin içi oyulur, oyulan yerlere barut konulursa siğiller iyileşir. Siğilin üzerine incir sütü sürülürse birkaç gün içerisinde siğiller iyileşir.
Şeker hastaları: Şeker hastalığı için çam kozalağı kaynatılır suyu içilir. Kestane balı veya ekşi elma yenir. Kurutulmuş taflan meyvelerinin çekirdeklerinden şeker hastaları için ilaç yapılır.
Yörede yapılan karalahana yemekleri (pancar çorbası, sarma vs.) kan şekerini düşürmek için de kullanılır.
Taflan meyvesi kan şekerini dengeler.
Uyuz: Hastanın vücudu ispirtoyla yıkanır. Evelik otunun (L. Rumex patientia) kökleri sökülüp yoğurtla karıştırılarak bir gece bekletildikten sonra vücuda sürüldüğünde uyuzun geçeceğine inanılır.
Ülser: Ladin ağaçlarının gövdesinden toplanan reçine hap şekline getirilerek günde 3-4 tane çiğnemek, ülser hastalığına karşı uygulanan yöntemlerden biridir.
Yanık: Yanık olan yere yoğurt sürülür.
Yara: Maydanozu ovup, zeytinyağıyla karıştırdıktan sonra bu karışım yaranın üzerine sürülür.
Kanamalı yaralarda kanamayı durdurmak için yaranın üzerine bulunabilirse yosun yoksa tütün basılır.
İltihaplı yaralar için; sinir otunun yaprakları ılık suda yumuşatıldıktan sonra iltihaplı yerin üzerine kapatılarak iltihabın akması sağlanır.