GİRESUN HALK KÜLTÜRÜ

Halk Müziği

Giresun halk müziği genel anlamda Karadeniz Bölgesinin özelliklerini taşır. Doğuda Trabzon ile batıda ise Ordu ile halk müziği icrasında ve çalınan ezgilerde ortak yönler gelişmiştir. Doğal coğrafi unsurlar halk müziğini etkilemiştir: Kıyı şeridi ve dağlık alanlar arasında farklılıklar görülür. Dolayısıyla ilin yöre müziğini de iki gurupta incelemek gerekir. Kıyı kesiminde yalı havaları yaygın iken dağlık bölgelerde yayla havaları yaygındır. Yörede söylenen türküler de yapılan işlere göre adlandırılmış olup fındık toplarken söylenen türküler fındık havası, yaylaya çıkarken söylenen türkülere ise yayla havası veya yol havası demişlerdir. Kıyı kesimlerinin müziğinde horon ve kemençe öne çıkar. İç kesimlerde ise enstrüman olarak bağlama ve buna bağlı olarak oturak havaları dikkat çekmeye başlar. Giresun’da uzun havalar da yaygındır. “Kerim ve Garip’ten deyişlerle, Tamzara uzun havası en yaygın olanlarıdır. Şebinkarahisar ve çevresinde garip ayağında söylenen uzun havaya, “ova garibi” denir.

Giresun’da çalınan ezgiler ağırlıkla 7 ve 9 zamanlıdır. 9 zamanlı olanlar genellikle karşılama havasıdır (K: Emrah Kaya). Karadeniz müziği incelemelerinde Ordu-Giresun bölgesi bir grup, Giresun-Hopa arasını diğer bir grup olarak incelemek doğru olur. Birinci bölüm Oturak havası, Kırık hava, Karşılama, Sallama kısmen Zeybek ve Horon (2/4, 4/4, 5/8, 7/8, 8/8, 9/8) sahasına, ikinci bölüm Karşılama, Sallama, Horon ve kısmen oturak havası (5/8, 7/8, 16/8) sahasına girmektedir (Ataman, 1965: 3688). Giresun ili Doğu Karadeniz’de görülen bu saydığımız müzikal çeşitliliğin tamamını görebildiğimiz bir ilimizdir.

Giresun ilinde Görele ve bu ilçenin doğusunda kalan kesimin müzik kültüründe kemençenin ayrı bir yeri vardır. Yazılı ve sözlü pek çok kaynakta Görele ilçesi kemençenin başkenti olarak anılır. Tuzcuoğlu, Karaman ve Picoğlu gibi meşhur kemençeciler bu ilçede doğmuş, yetişmiştir.

Geçmiş yıllarda bağ-bahçe işleri, harman zamanları yapılan imece ortamları türkü icrası için bahane olmuştur. Ortaklaşa yapılan işlerde hem çalışan hem eğlenen yöre insanı, söyledikleri mani ve türkülerle çalışma ortamlarını şenlendirmişlerdir. Beraber çalışırken çalıp söyledikleri bu ezgilere Giresun’da “imece havaları” denilmektedir (Ekici, 1990).

Yayla yolculukları, otçu göçü ve diğer yayla şenlikleri, mayıs yedisi, nişan, kına düğünler çalgılı eğlence ortamlarının başlıcalarıdır. Sözü edilen bu ortamlarda sürekli olarak düzenlenen eğlenceler, Görele ve çevresinde kemençe kültürünün oluşması neticesini vermiştir. Çürükeynesil kahvehanesi uzun yıllar yörede kemençecilerin buluşma adresi olmuş bir mekândır. Görele’de kemençenin üstatlarından Halil Kodalak (Karaman) ve Hacı Ali Özdemir bu kahvehanede sürekli kemençe çalarlarmış. Kemençe kahvehaneleri bir gelenek olarak günümüzde de devam etmektedir.

Çalgılar

Giresun ilinde icra edilen müziklerde kemençe, bağlama, davul, zurna gibi çeşitli çalgılar kullanılmaktadır. Giresun ilinin Keşap ve merkez ilçesinden itibaren batı tarafında bağlama, Görele ve bu ilçenin doğusunda ise kemençe çalgısı daha fazla kullanılır. Yörede kırnata da denilen klarnet, Bulancak ve Piraziz ilçelerinde görülür. Klarnet çalınan bölgelerde klarnete davul çalgısı eşlik eder. Nefesli sazlardan olan zurna, Bulancak’ın doğusundan itibaren il genelinde görülür. Zurnaya da icra esnasında davul çalgısı eşlik eder.

Bu saydıklarımız yörede yaygın olarak kullanılan çalgılardır. Eskiden köy yerleşimlerinde yapılan düğünlerde kız evinde, kına gecesinde kadınlar arasında tertip edilen eğlencelerde tef, kemençe ve ud çalınıyordu. Bunlardan başka bu yörede çalınmış olup günümüzde kullanılmayan, unutulmaya yüz tutmuş çeşitli çalgılar da vardır. Yapraktan ve ağaç kabuğundan yapılan zıpçık; söğüt ağacından yapılan düdük; bakırdan, metal malzemeden yapılan 6 delikli kaval bunlardan bazılarıdır (K: Emrah Kaya). 

Kemençe

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Karadeniz’e bakan kesimlerinde kemençe çalgısı çalınmaktadır. Giresun’un Trabzon’a yakın olan doğu tarafından daha yaygın olmakla birlikte, kıyı kesimlerinde çalınan başlıca çalgı kemençedir. Giresun’a Çepni kökenli yerleşimlerde çalınan kemençe bölge genelindeki kemençeden biraz daha küçük ve daha tiz seslidir (Akad, 2006: 66). Kemençenin boyu çalınma şekliyle ilgilidir. Yaya olarak gidilen uzun yayla yollarında çalınan kemençeler, elde kolay tutulması, eli yormaması için küçük boylu yapılmışlardır. Oturarak, dize dayanarak çalınan kemençeler biraz daha büyük olur (Duman, 2004). Görele ilçesi kemençe çalgısının yapımı ve icrasında öne çıkan yerleşimdir. Görele’de kemençeciler aynı zamanda halk ozanıdırlar. Çalmakla kalmaz türkü kurar ve söylerler. Görele kemençesinin boyu 55 cm, tekne boyu 41 cm, tutma yeri (boyun) 8,5 cm ve yayı da kemençe boyundadır (Bilir, 2007: 240).

Görele kemençesi de üç tellidir. İnce tele zil (ince ve tiz) adı verilir. İkinci telin adı, sağır teldir. Üçüncü tel de bam teli olarak bilinir. Kemençenin gövdesi dut, erik, ardıç veya kiraz ağacından yapılır. Kapak kısmı için ladin ağacı tercih edilir. Yörede “çet” denilen kemençe yay çubuğu genellikle erik ağacından yapılır. Yayın telleri at kuyruğundan yapılır. Yayın tellerine daha iyi ses çıkarması ve dayanıklılığının artması için reçine sürülür. Kapak kalınsa ince ses, kapak inceyse kalın ses verir. Kemençeyle her ezgi çalınabilir.

Klarnet

Üflemeli çalgılar sınıfından olan klarnet Bulancak ilçesinden başlayıp Ordu iline kadar olan bölgede görülür. Abanoz ağacından, ya da metalden (bakır, pirinç) yapılır. Bu çalgıya yörede “gırnata” da denilmektedir.

Halk müziği çalgıları arasında tezeneli sazlardan divan, cura, bağlama yörede yaygın şekilde kullanılırken, üflemeli sazlar arasında klarnetten başka küçük zurnalar, dilli kavallar da yörede çalınmaktadır. Vurmalı sazlardan davul ve tef kıyı şeridinde, zil ve kaşık ise iç kesimlerde çalınan diğer yaygın müzik araçlarıdır.

Bölgede Karadeniz kemençesi ve bağlama yapımı için çeşitli ağaçlar kullanılabilir ancak dut ve ardıç bağlama yapımı için erik de kemençe yapımı için daha çok tercih edilir.

Türküler

 

Geçmiş yıllarda bağ-bahçe işleri, hasat ve harman zamanlarında işler, imece usulüyle yapılıyordu. Bu imece ortamlarında maniler, türküler söylenir, yöre insanı, söyledikleri mani ve türkülerle çalışma ortamlarını şenlendirirlerdi.  Yörede söylenen türküler yapılan işlere göre adlandırılmış olup fındık toplarken söylenen türküler fındık havası, yaylaya çıkarken söylenen türkülere ise yayla havası veya yol havası denilmiştir.

Ağasarın Balını

Derleyen: Ömer Akpınar

Kaynak kişi: Ömer Akpınar

 

Ağasarın balını (da)

Gel salını salını

Adam cebinde daşır (da)

Senin gibi gelini

Oğol Nazim’im oğol

 

Oy Asiye Asiye

Tütün Goydum kesiye

Anan seni verecek de

Bir bağ pirasiye (Bir evlek pirasiye)

Oğol Nazim’im oğol

 

Sis dağının başları başları (da)

Kesme kesme daşları

Adamı öldürüyü

Nazlı yarin Gaşları

Oğol Nazim’im oğol

 

Oy Asiye Asiye

Tütün Goydum kesiye

Anan seni verecek de

Bir bağ pirasiye (Bir evlek pirasiye)

Oğol Nazim’im oğol

 

Sis dağının başları başları (da)

Küfür küfür esiyu

Baban bu yıl gurbanı (da)

Çifter çifter kesiyu

Oğol Nazim’im oğol

 

Oy Asiye Asiye

Tütün Goydum kesiye

Anan seni verecek de

Bir bağ pirasiye (Bir evlek pirasiye)

Oğol Nazim’im oğol 

 

Altın Yüzük

Altın yüzüğüm var benim (anam)

Parmağıma dar benim

Giresun’un içinde (canım)

Kara gözlü yar benim

 

Altın yüzük yaptırdım (anam)

Kuyum ustalarına

Acep ilaç olur mu (canım)

Gel oynayı oynayı

 

(Nakarat)

Hop ninrıayı ninnayı aman

Gel oynayı oynayı

Hop ninnayı ninnayı canım

Gel oynayı oynayı

 

Dere Boyu Kavaklar

Dere boyu kavaklar

Ah dere boyu kavaklar

 

Açtı yeşil yapraklar

Açtı yeşil yapraklar

 

Ben sana doyamadım

Doysun kara topraklar

 

Hadi gülüm yandan yandan yandan

Biz korkmayız jandarmadan

 

Dere boyunun düzü

Mevlam ayırdı bizi

 

Ah babanın aklı olsa

Evlendirirdi bizi

 

Hadi gülüm yandan yandan yandan

Biz korkmayız jandarmadan

 

Gidiyom Giresun’a

Kızlar meyhanesine

 

Orda bir güzel ölmüş

Varam cenazesine

 

Hadi gülüm yandan yandan yandan

Biz korkmayız jandarmadan

 

Dikayak Karahisar türküsü

Kareysar (karahisar) oylum oylum

İçinde selvi boylum

Selvi boylum çıkanda

Yıkılsın oylum oylum

 

Ararsın asmaları

Giyersin basmaları

Gene horana girdi

Kareysar yosmaları

 

Kareysar mezarlığı

Üstünün üzerliği

Memlekete şan vermiş

Yarimin güzelliği

 

Gökte yıldız sayılmaz

Çiğ yumurta soyulmaz

Ergen kız ergen oğlan

Cilvesinden doyulmaz

 

İn dereye dereye

Al dereden taş getir

Aşlanmamış fidandan

Dişlenmemiş yar getir

 

İndim derelerine

Bilmem nerelerine

Kaytan bıyıklarımı

Sürsem nerelerine

 

Eşref Bey türküsü / Eşref Bey ağıdı

Kaynak kişi: Picoğlu Osman

 

Giresun üstünde vapur bağrıyor

Eşref’in yarasını doktor sarıyor

Eşref’in annesi yanmış ağlıyor

 

Atma Hakkı atma pişman olursun

Gedikalizadelere anam hasım olursun

 

Pazarsu dereleri bir ufak dere

Eşref’i vurdular anam nafile yere

Nafile nafile o da nafile

Cenazemi koydular otomobile

Giresun’da dostum var o da nafile

 

Atma Hakkı atma pişman olursun

Giresun gençlerine anam düşman olursun

Attığın kurşundan sen utanırsın

 

Camlı sokak paketini atlayamadım

Hakkı düşmanımmış anam anlayamadım

 

Atma Hakkı atma pişman olursun

Giresun gençlerine anam hasım olursun

Attığın mermiden sen utanırsın

 

Türküye konu olan Eşref Bey 20. yüzyılın başlarında Piraziz’de sevilen ve sayılan biridir. Sahibi olduğu fabrikada çalıştırmak üzere Hakkı isimli birini işe alır. Fabrikada çalışan kadınlar muhasebeci Hakkı’yı Eşref Bey’e şikâyet ederler. Eşref Bey, Hakkı’ya kadın işçilerin olduğu bölümden uzak durmasını söyler. Eşref Bey Hakkı’yı yine kadın işçilerin olduğu yerde görünce bu defa daha sert bir dille ikaz eder.

İlerleyen günlerde Eşref Bey, Hakkı’yla birlikte yemek yedikten sonra fabrikaya geçip sohbet ederler. Sohbet sırasında Hakkı, Eşref Bey’in tabancasını görmek ister. Eşref Bey tabancasını Hakkı’ya verir. Hakkı da tabancayla Eşref Bey’i vurur.

Vurulan Eşref Bey fabrikadan dışarıya çıkar. Sokakta otel sahibi Talat Bey’e rastlar. Kendisini vuranın Hakkı olduğunu söyler. Eşref hastaneye yetiştirilir ancak kurtarılamaz. Hakkı hapse atılır. Eşref Bey’in yakın arkadaşlarından biri cezaevinde Hakkı’yı öldirmek ister ancak başaramaz. Hakkı 1933 yılında çıkarılan bir afla serbest kalır ve izini kaybettirir.  

Önceleri maniler halinde söylenen Eşref Bey ağıdı zamanla türküye dönüşür. Türküyü kemençeyle ilk defa söyleyen ve TRT repertuarına alınmasını sağlayan Picoğlu Osman’dır.

 

Mican (Kahve Koydum Fincana)

Derleyen: Ahmet Yamacı

Kaynak kişi: Halim Giresunlu

 

Kahve koydum fincana

Hele de bakın Mican’a

Körolası Kel Seyit

Nasıl da kıydın o cana

 

Vay benim canım Mican’ım

Dünyalarda bir canım

 

Martinimin pulları (kolları)

Gece de geçtim yolları

Aslan Mican geliyor

Saymaz karakolları

 

Vay benim canım Mican’ım

Dünyalarda bir canım

 

Kel Seyit sen öleceksin

Kabire gireceksin

Dokuz tahta altında

Ne cevap vereceksin

 

Vay benim canım Mican’ım

Dünyalarda bir canım

 

Karanfilım saksıda

Bir yar sevdim Aksu’da

Allah bizi kavuştur

Akşam ile yatsıda

 

Vay benim canım Mican’ım

Dünyalarda bir canım

 

Türküye konu olan Micanoğlu’nun hikâyesi şöyledir; Micanoğlu Hüseyin 1274 (1858) yılında Giresun’un Keşap nahiyesine bağlı Engüz (Dokuztepe) köyünde doğmuştur. Medrese tahsiline devam ettiği dönemde Memiş Hocanın kızıyla Mican hakkında dedikodular çıkar. Mican, Memiş Hocayı öldür ve hapse atılır. Hapisten kaçan Mican, saklandığı Piraziz’de Tayyip Ağa tarafından ihbar edilince buradan ayrılıp Deli Reşid’in çetesine katılır. Kendisini yakalamak isteyenleri öldürmeye başlar. Şanı büyür. Eğribel yakınlarında yabancılar tarafından işletilen madeni haraca bağlar.

Karagül yaylasında Kel Seyid’e misafir olduğu dönemde, Kel Seyid’in gelini veya yanındaki kadınlardan biriyle arasında ilişki olduğu dedikodusu çıkar. Bunun üzerine Kel Seyid, Micanoğlu ve arkadaşlarını hükümete teslim etmek üzere tutuklar. Ellerine kelepçe, ayaklarına bukağı vurur. Micanoğlu bir yolunu bulup evden çıkar. Peşine takılan köpeklerden kurtulmak için kendini göle atar. Uzun süre gölde kaldığı için hastalanır. Çivriz köyüne yakın bir yerde ölür. Öldüğünde tarih 1887’dir. Yaşadığı dönemde vurularak öldüğüne kimse inanmak istemediği için Micanoğlu’nun hayatıyla ve ölmüyle ilgili çok çeşitli anlatılar ortaya çıkmıştır (Yüksel, 2016: 117-120).

 

 

Şebinkarahisar’dan derlenmiş bir türkü (Akyüz, 1956: 1324):

Köy ağasının daha bulüğ oğluna bir kız bulup tantanalı bir düğün yapılır. Düğünden sonra bir gün arkadaşları geline evlilikten memnun olup olmadığını sorarlar, o da şiirler cevap verir:

Kutlu yastık kutlu döşek yumuşak

Koynuma verdiler bir cahil uşak

Ben isterdim sabaha kadar konuşak

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır.

 

Sabah olur çorbasını içemez

Öğle olur oyunundan geçemez

Yar olupta bulup beni seçemez

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır,

 

Yalnızca çarığını giyemez

Ben söylerim o birşeycik diyemez

Elindeki ekmeğini yiyemez

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır.

 

Koyun değil kasaplara satayım

Keçi değil çobanlara katayım

Tavuk değil tardan tara atayım

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır.

 

Öküz değil dövenlere koşayım

Sevgi bilmez aşka gelip coşayım

Başım alıp dağdan dağa aşayım

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır.

 

Ağam beni ateşlere atmıştır

Babam ise iki pula satmıştır

Gençliğime ağuları katmıştır

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır.

 

Sakın sizler ateşlere yanmayın

Hiç kimsenin sözlerine kanmaym

Fırsat gider ele geçer sanmayın

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır.

 

Anlatın siz şu anama halimi

Bilmem günüm, bu gün acep salı mı

Serdim artık denize ben halımı

Hey bacılar buna can mı dayanır

Akşam yatar kuşluk vakti uyanır.

 

Püsküllüdür Püsküllü

Derleyen: Ömer Akpınar

Kaynak kişi: Mustafa Tahmaz

 

Püsküllüdür Püsküllü

Ala Gürgenin Dalı

Kız Babandan Mı Galdı

Yalan Dünyanın Malı

 

Gürgen Vardım Dibine

Patar Alırım Patar

Anan Seni Sevmiyo

Benim Sevdiğim Kadar

 

Gatırıma Yükledim

Gürgen Hartamasını

Yarim Kimden Öğrendin

Adam Aldatmasını

 

Gürgen Vardım Dibine

Oyma Alırım Oyma

Aldattın Yavrum Beni

Genç Yaşlarına Doyma

 

Yörenin  Diğer Meşhur Türküleri

Adaköy Deresi Taşmış (Emine) / Kaynak kişi: Ahmet Başaran

Aksu Derler Adına (Mercanım) / K: Remzi Cavıldak

Al Perde Yeşil Perde / K: Aytekin Özdemir

Altını Bozdurayım (Ninna) / K: Picoğlu (Osman Gökçe)

Bağlamam Perde Perde / K: Ömer Akpınar

Bir Fındığın İçini / K: Osman Kalyoncu

Fındığım Fındığım

Giresun Kayıkları / K: Sarı Recep (Recep Güray)

Giresun’un Evleri / K: Nejat Buhara

Görele’den O Yanı / K: Zafer Tahmaz

Karahisar Kalesi / K: Hidayet Çalbudak

Tamzara’nın Üzümü / K: Picoğlu (Osman Gökçe)

Yaylanın Soğuk Suyu / K: Ömer Akpınar

Besteci ve Çalgıcılar

Durkaya

1913 yılında Görele’nin Ardıç Köyünde doğdu. Doğduğu tarih bazı kaynaklarda 1911 olarak gösterilmektedir. Asıl adı Kemal İpşir’dir. Durkaya adını alması hakkındaki rivayet şöyledir: “Kemal bebekken çok ağır bir hastalığa yakalanır. Halk ilaçlarıyla bir sonuç alınamaz. Babası ondan umudu kesip, başında beklemeye başlar. Bu sırada ak sakallı yaşlı bir adam gelir ve bebeğin başında durur. Bebeğin başını okşayıp “bebeğin iyi olacak. Bundan sonra onu Durkaya adıyla çağırın,” der. Yaşlı adam gider, bebek sağlığına kavuşur. Yaşlı adamı bir daha gören olmaz. Kemal de bundan sonra Durkaya adıyla çağrılır.” (Duman, 2004). Durkaya, 1989 yılında vefat etmiştir. Olaylı-hikâyeli türküleriyle meşhurdur.

Karaman

Efsanevi bir isim olan Karaman’ın asıl ismi Halil Kodalak’tır. 1878 yılında Görele’nin Karadere köyünde doğmuştur. Rus işgali sırasında etrafında topladığı milislerle bir çete kurup Ruslara karşı savaştı. Harplerde gösterdiği kahramanlıklardan dolayı kendisine Kahraman/Karaman denilmiştir. Şırıp şırıp şipbaliya ve hasbal kavası Karaman’a aittir (Bilir, 2007: 242). 1964 yılında vefat etmiştir. Picoğlu ve Durkaya’nın hocası olan Karaman kemençenin en ulaşılmaz virtiözü olarak görülmektedir (Akad, 2006: 75).

Katip Şadi

1938 yılında Görele’nin Derekuşçulu köyünde doğdu. Ustası Durkaya’dır. Kendisinden çok sayıda oyun havası derlenmiştir. Çok fazla plak ve kaset doldurmuştur. Söylediği türkülerde Çepni ağız özellikleri görülür. Yay tekniği ve kravat kısmına parmak vurma tekniği ile tektir.

Mehmet Sırrı Öztürk

1938 yılında Görele’nin Hürriyet mahallesinde (Kemikli köyü) doğdu. Ustası Picoğlu’dur. Picoğlu, Mehmet Sırrı’nın halası ile evlenmiştir. Kendisinden pek çok oyun havası derlenmiştir. 2016 yılında vefat etmiştir.

Picoğlu (Osman Gökçe)

Asıl adı Osman Gökçe’dir. 1901 yılında Görele’nin Daylı köyünde doğmuştur. Ustası Karaman’dır. Picoğlu lakabına sebep de ustası Karaman’dır. Karaman’ın kimsenin bilmesini istemediği Tuzcuoğlu havasını gizlice öğrendiği ve çok güzel çaldığı için hocası Karaman kendisine “piç / Picoğlu” diye hitap etmiş ve daha sonra bu adla anılmıştır. Picoğlu’nun kemençe çalma ve türkü söylemedeki ustalığı hâlâ unutulmamıştır. 1946 yılında vefat etmiştir.

Tuzcuoğlu

Kuyucuoğlu adıyla da bilinen 19. yüzyılın büyük kemençe üstadı olan Tuzcuoğlu Görele’nin Çavuşlu köyünde doğmuştur. Asıl adı Mehmet Ali’dir. Karaman’ın ustasıdır. Tuzcuoğlu oyun havasının icracısı olarak meşhurdur.

Can Akengin (Şair)

1892 yılında, Sultan Selim mahallesinde doğmuş, babası Beyazit oğlu Mahmut kaptan, anasının adı Hürmüz hanımdır. İdadi tahsili görm üş bir yıl kadar da Darülfünun Edebiyat Fakültesine devam etmiş.

İzler adındaki mecmuada, yazılarını ve şiirlerini yayınlamağa başlamıştır. 1927’de şair, Bursada bir kızla nişanlanmış, ne çâre ki, cam gibi sevdiği genç kız oluvermiştir. Derin bir perişanlık içinde Giresuna dönen Şair, bundan sonra o perişan, derbeder hayata kendisini kaptırmıştır. 31 Ağustos 1942’de vefat etmiştir.