Halk Oyunları
Halk oyunları müziğin, hareketin, birlikteliğin ve yaşanılan yerin yaşam ve çevre unsurlarını yansıtan en canlı ve sesli kültürel öğe olarak tanımlanabilir. Yöre halk oyunları çevre illerdekiler ve Kafkas halklarının figürleriyle benzer özellikler göstermektedir.
“Horon adı topluluk, yığın anlamına gelir. Ot horonu, buğday horonu gibi bu deyimler Kaşgarlı Mahmut’un lügatinde de vardır. Antik Yunanca’da Horos dans anlamındadır. Gürcücede horon-Horom saman yığını, henüz bağlanmamış kuru ot veya buğday sapı demekti. Yakutça’da horon sözcüğünün Hor ve Horoy kelimelerinden türediği söylenmektedir. Horon tipi oyunlar, sap, demet ve yığınları gibi topluluk ve diziliş hem de oyun bereketi kutlayan ve onun sevincini coşturan bağlılık ifadesidir.
Horonun ilkel dinler döneminde dinsel ayinlere dayandığı da söylenmektedir. Bu dönemlerde toprağın ekilmesi sırasında, balık tutmak için denize açılmadan önce, hasat zamanı ürünün bol ve bereketli olması gibi durumlarda Tanrıların rızasının alınması için ‘ayin’ ler yapılarak Tanrılara kurbanlar sunulur ve ilahiler eşliğinde oyunlar oynanırdı. Amaç, gökyüzündeki Tanrıları yere indirmek ve onlarla bütünleşmeyi sağlamaktı. Bunun için el ele tutuşulur, halka yapılır ve çeşitli efsunlu sözler söylenerek ortak bir ruh hali oluşturulurdu. Ayini yönetenler kutsal kişiler olarak bilinirdi. Bu törenleri kutsal sayılan şamanlar yönetirdi. Tanrıların yere indiğini öğrenenler iiiiihi hu hu hu uuu diye haykırarak coşarlar ve çılgınca tepinirlerdi. Horonlarımızdaki bu coşku, haykırma ve sevincin bu dönemden kaldığı da bilinmektedir (Arhavi Halkbilim Araştırması, 2010: 112).
“Çok engebeli, uçurumlu, sarp ve dar patika yollarda yürüyebilen, sırtında yük taşıyan Karadeniz insanı çevik olmak zorundadır. Horon oynamak için büyük düzlükler bulmak olanaksızdır. Bu nedenle yol kenarlarında 5-10 metre genişliğindeki Horon Düzeleri”nde, ahşap evlerde, balıkçı teknelerinin güvertelerinde Horon oynamak gerektiğinden Horonlar’da geniş hareketler yer almaz. Horonlar’da bir taraftan sahilden başlayarak birdenbire yükselen Doğu Karadeniz dağlarının görkemi, bir taraftan da, ne zaman coşacağı, fırtınalar koparacağı belli olmayan Karadeniz’in dalgaları ve yakalanan balıkların çırpınışları canlandırılır (Durgun, 1987). Aynı zamanda yüksek yayla düzlükleri, çayırlık alanlar geniş halkalar için mekânın horon için sınır olmayacağını da göstermektedir.
Horan türleri ürpertili (titremeli) figürleri, hem baş döndürücü çeviklik ve cezbeleri, hem de insanoğlundan istediği olağanüstü canlılık bakımından bir cezbe oyunu sayılsa yeridir. Oynayanların kimisini, dalga kuduruşlarıyla, kasırgalarla ve her türlü haşin doğa güçleriyle uğraşısını görür gibi olarak, kimisini de irkilip titreşerek oynadıklarını izleriz. Denizciler, Horan oynayan uşakların bu oyun için doğuştan bir yetenekle dünyaya geldikleri inancındadırlar. Horan oyunu sahillerden dağlara doğru yükseldikçe Kafkas oyunlarına doğru bir dönüşüm izlemekle birlikte gerçek karakteri sürekli olarak sabit kalır. Artvin’in Deli Horon’u buna bir örnektir. Bu oyunu Rize’nin Merkez ilçesinin Kurayis Bucağı’nda 30-50 kişilik gruplar halinde kadınlar ve erkekler karma halde “Horon” adıyla oynarlar (Erdem vd, 2002).
Artvin yöresinde oynanan halk oyunları düğün nişan törenlerinde, kurtuluş günlerinde, eğlenceler, milli bayramlar, yaylaya çıkış ve iniş dönemlerinde, festivaller ve güreş müsabakalarında, uluslararası ve ulusal yarışmalarda yapılan eğlencelerde oynanmaktadır. Halk oyunlarında oluşturulan grupları, tekli, ikili ve grup olarak oynananlar şeklinde sınıflandırılabilir.
İkili oynanan oyunlar: On dört, Teşi, Sarıçiçek, Tamara tek veya ikili oynanan oyunlardır. Diğerleri çoğunlukla kadın ve erkek birlikte ve gruplar halinde oynanmaktadır. Grup halindeki halk oyununa komut veren, oyunu yöneten baştaki oyuncuya bar başı veya komutçu denir.
Halk oyunu hareketleri halk oyunu kıyafetleri yörenin engebeli arazisi, iklimi ve yaşam tarzı ile uyum içindedir. Türkiye’nin akışı en hızlı nehirlerinden Çoruh nehrinin çoşkunluğu ‘Coşkun Çoruh’ oyununun adı olmuştur.
Köy okullarında halk oyunları ekibi gösterilerinde yer alan çocuklar küçük yaşta halk oyunlarını öğrenmeye başlamakta idi. Artvin yöresi oyunları, halk oyunları yarışmalarında birincilikler alarak başarı kazanmıştır. Artvin yöresi halk oyunlarda çalınan enstrümanlar davul, zurna, kemençe, tulum, akordeon temel enstrümanlardır. İlçelerde, Arhavi’de kemençe, Şavşat’ta tulum, akordeon davul, zurna, mey, Yusufeli ve Ardanuç’ta davul zurna, Murgul’da tulum, davul, zurna Borçka’da akordeon, tulum, gamon temel enstrümandır.
Atabarı
Artvin’in halk oyunlarında Artvin’in simgesi olan bir oyundur. Atabarı 1937 yılına kadar Artvin Barı olarak bilinmekteydi. Bu oyunun eski adı “Ağır Bar” veya “Artvin Barı”dır. "Üç Ayak" da denir. Oyunda sayı sınırı olmayıp, kız-erkek-karma veya yalnız kız, yalnız erkek olarak ta oynanır. Oyun, sağ yay üzerinde yarım daire, başlangıç ve bitişte düz çizgi halinde oynanmaktadır. Oyun, günümüz kadar geleneksel forumları içerisinde sergilenmiştir. “1936 yılında Balkan Festivali’ne katılan “Artvin Milli Oyun Ekibi” oyunları festivalde bulunan Atatürk’ün çok hoşuna gitmiş ve yerinden kalkıp ekibe katılmıştır. O günden sonra Ağır Bar Ata Barı olarak anılmaktadır. 1936-1 937 yıllarında Artvin oyun ekibi, Büyük Ata’nın isteği ile Balkan Festivaline çağrılır. Murat Coşkun ve Ahmet Çevik’in anlattıklarına göre ekip, Halvasi Servet Beyin Başkanlığında Hüseyin, Murat, Ahmet, Ziver, Tahsin ve Ali Beylerden kuruludur. Çağrı üzerine yola çıkan ekip 20 günde Tophane’ye ulaşır. Görevlilerce karşılanan ekip, 70 konuk ekiplerle tanıştırılır. Büyük Ata, kırk gün, kırk gece süren eğlenceleri özellikle izlemektedir. Dolmabahçe sarayında gösterilerin yapıldığı salon hınca hınç doludur. Ata, Savarona ile gece saat 11:00-11:30’da, bandonun vals çalısı ile gelirler. Artvin oyun ekibi, gece programın sunucusudur. Murat Coşkun, bu geceyi söyle anlatmaktadır: “Oyunlarımız; Düz horon Deli horon, Sasa Artvin Barı adı ile oynayacağımız bugünkü Atabarı idi. Oyunlar beşer dakika ile sınırlıydı. Çagırıldık; diğer oyunlar bitip sıra Artvin barına gelince, salon çınladı. Öteden beri Ata’yı gözle izliyordum. Yerinden kalktı, piste doğru ilerledi. Ziver’le Hüseyin Gürel’in arasında oyuna girdi. Ata’yı gören diğer büyükler de katıldılar. Oyuncular yirmi beş otuz kişi oldu. Benden pınar gibi ter akmaya basladı. Ata’nın oyununa çalgı çalmak zordu. Gecenin en coskun bölümü olan bu an yirmi dakika sürdü, Ata ve yanındakiler ayrıldıktan sonra bizler Maradit Deli horonu adı ile “şimdiki Hemşin horonu” oynadık ve gösteri bitti. Park Otel’de ekiplere verilen yemekte Ata özel beğeni ile Artvin ekibine birer kadeh rakı sundular. Bizler teşekkür ile karşılık verince, üçer tane badem verdiler. Yemedik, sakladık. Artvin’e dönüşte Valimiz, gezi izlenimlerimizi dinlemek üzere bizleri topladı. Bizde söz arasında Ata’nın bizimle oyun oynadığını anlattık. Bademlerini kendilerine sunduk. İşte bu izlenimlerin verdiği duygu ye düşünce ile barın adının Ata’mızın adı ile ölmezleştirilmesi ve Vali Beyin bizlere önder olmasını istedik. Uygun buldular. Anımsadığıma göre, Ata’ya çekilen tel, su anlamda idi: Balkan festivalinde ekibimizle lütfederek oynadığınız Artvin barını “ATABARI” olarak adınızla ölümsüzleştirmek istiyoruz, izninizi dileriz. Gelen yanıt ise uygun bulunduğu “Muvafıktır” seklinde belirtilmekte idi. Atabarı, o günleri yasayanların anlatımı ile Atatürk’e atfen “ATABARI” ismini almıştır (Yamaner, 2006).
Atabarı’nın düğün türküsü ise şöyledir:
Bahçası var bağı var
Ayvası var narı var
Atamızdan yadigâr
Bizde Atabarı var
Uzun uzun kamışlar
Ucunu budamışlar
Benim ela gözlümü
Askere yollamışlar
Ben bir uzun kamışım
Yoluna dikilmişim
İster al ister alma
Arnuva yazılmışım
Buray baba evidur
Tahtaları kevidur
Çalın vurun oynayın
Burası düğün yeridur
Atabarıdır barı
Bahçada gördüm yarı
Sesledim ses vermadi
Ağladı zarı zarı
Deli Horon (Coşkun Çoruh)
Artvin ve çevresinde altı kişiyle oynanan beş sekizlik ölçüde bir halk dansıdır (Say, 2012: 112). Yörede en çok oynanan oyunlardandır. Dizleri kırarak hızlıca oturup kalkma, kolların gergin tutulması, ayakların yere sert vurulması, oyun halkasının hızlıca dönülmesi gibi hızlı ve hareketli olması nedeniyle deli horon dendiği düşünülebilir. “Başla, başla-işle, kollar üste, başla, başla-işle, işle kollar üste, Kollar siya-kındır oyna, Dura dura-Kollar çabuk-gel oguna diza-vuur orta topuk gibi belli komutlarla oyun yönetilir. Komut veren tarafından her figürü belirleyen komutlar anında verilir. Halk arasında deli horon oynan yerde "Kırk yıl ot bitmez “ sözü yaygındır. Oyun yalnız erkekler tarafından oynanır.
Berobana
Berobana sözcüğünde, “beri” ihtiyar, “ bana” kadın anlamına geldiği aktarılmıştır. Şavşat’ta bir çeşit deve oyunudur. Bu seyirlik oyunun kökeninin Orta Asya’ya dayandığı öngörülmektedir. ”Gürcü dilinde ‘bir karnaval oyunu, maskaralar alayı’ anlamındaki berobana sözcüğü ancak yöresel ve diyalekt (Mesheti) seviyesinde geçen bir terimdir. Yani yazı dilinde bu sözcük kullanılmaz. Onun yerine orada çok benzeri bir sözcüğü bulmaktayız: berikaoba ‘paganlık zamanından kalma bir gelenek; karnaval zamanında hayvan maskeleri takan bir maskara (http://www.chveneburi.net/kultur/berobana-h463.html).” Köylerde yılbaşı gecelerinde köy eğlencesi olarak yapılan, evleri kapı kapı gezerek güldürücülerin belli bir erzak aldıktan sonra erzakı veren kişileri eğlendirmek üzerine kurgulanmıştır. Yılbaşı günü ve yaylalarda temmuz ayında oynanırdı.
Oyuncu topluluğu altı soytarı, yapmacık deveyi canlandıran iki-üç genç ile bir deveci, cindar dedikleri bir müneccim, bir kâtip ve bir gelin ile cilimili denilen çok gösterişli ve komik kıyafetlere giydirilen beş altı daha küçük çocuktan ibarettir (http://www.chveneburi.net/kultur/berobana-h463.html).” (Ağanın hanımına pate denir, pate kadın kılığına girer) Bir erkek kadın kıyafetleri giydirilir, başına yazma ile örter, bel bağı ile bellerine bağlarlar, Yüzler kömürle boyanır. Sırta yastık konulur bağlanırdı, pardesü, kabalak giyilirdi şaldan yapılan. Birkaç kişinin elinde külek, poşet olurdu.
Berobana oyuncuları keçi yününden ve koyun postundan yaptıkları koni şeklindeki ilginç şapkaları takarlar. Kendi kıyafetlerini kendileri yaparlar. Tamamlanan ekip ellerinde değnekler alarak dizilirler.
Evin kapısına gelindiğinde:
“Bugün yılbaşıdır
Devletların bacasidur
Veran goturur
Vermayan köroğludur. Âmin” derler ve evleri sırayla hep birlikte dolaşırlar. Berobananın geldiğini görenler verecekleri yiyecekleri hazırlarlardı. Malzeme toplayan kişilere evden bir şey verilmez ise eli sopalı kişiler öne gelerek kendilerini göstererek korkutmaya çalışırlar. Yaylanın girişindeki ilk evlerden dolaşılmaya başlanıp son eve kadar devam edilir.
Akordeon eşliğinde yöresel kıyafet giyen kadınlarla birlikte katılan herkes halk oyunları oynanırdı. Seyircileri güldürmeye yönelik olarak ekipteki kadını halktan birileri kaçırmaya çabalar. Ekiptekiler hemen müdahale ederek kadına sahip çıkmaya çalışır. Oyun sonunda toplanan mısır unu, kaymak ve yağ ile gevrek pişirilir. Köyün tüm çocukları ve kadınları meydandaki eğlenceye katılırlar. Bu oyun sadece bir eğlence değil aynı zamanda insanların birbirleri ile kaynaşmasını sağlayan sosyal bir aktivitedir.
Düz Horon
Düz horon kadın ve erkeklerin birlikte ve genellikle yüz açımı törenlerinde oynadıkları bir oyundur. Halka oluşturularak oynanan bu oyunun hareketleri ve canlılığı diğer oyunlara göre daha durgundur. Bu oyunda tulum, kemençe, akordeon, iç kesimlerde davul zurna ile oynanır. Düz horon adını almasında, oyunun belli bir tempoda oynanması, düz geniş (harman) alanlarda oynanması veya Çoruh nehrinin yavaş akımlı olduğu dönemleri sembolize etmesine bağlanabilir.
Yaylanın çimeninde
Ben böyle değil idim
Ben biridim biridim
Sevdalıktan eridim
Arı konar güllere
Kına koymuş ellere
Sevdalıktan yanarım
Düştüm dilden dillere
Kayalardan kayarım
Yoktur benim ayarım
Ben bu dertten ölürsem
Kaderime sayarım
Koçeri, Koççari
Koç-adam isim köküdür. Eri eki ile birlikte Koçeri: Adamlı >adamı >sevgilim, yârim anlamı içermektedir. Bu oyun önceden kadınların daha sonra kadın ve erkeklerin birlikte oynadığı bir oyundur. Oyunda söylenen şu mısralar: Oy nenni koçeri, koçeri kimin yâri, sallan da gel içeri, oy nenni koçeri dizeleri bir kadının sevgiliye duygusunu ve onu oyuna çağırmayı ifade etmektedir. "Koççeri, Koççari, Konçari" de denir. Koçeri, adın bir erkek isminden almıştır. Bu kişi, çok gezen, çok dolanan, yerinde duramayan bir kişidir. Halende günümü çok gezenlere derler ki tabiri caizse “koçeri misin, ne gezip durur-sun?” Bölgede, genç kızların bir kahramana olan duygu ve çağrısını dile getirir bir oyundur (Yamaner, 2006).
Cilveloy
Cilveloy, halka oluşturularak oynanan bir kadın oyunudur. Oyun oynanırken atma türküler söylenerek karşılıklı soru ve cevaplarla oynan oldukça estetik bir yapıya sahip, sağa sola yürüme ve üçleme figürlerinden oluşur. Oyun ismini türkü sözlerinden almış olup oyunda anlatılmak istenen tema beğenme, beğenilme ve kur yapma gibi genelde düğün ve özel eğlencelerde oynanır.
İndim dere ırmağa oy nanayda -cilveloy nanayda
Zeytin dali kırmağa oy nanayda - cilveloy nanayda
Geldum seni almağa oy nanayda -cilveloy nanayda
Başladun ağlamağa oy nanayda -cilveloy nanayda
Nay da na oy nanay da oy nanayda -cilveloy nanayda
Derenun kenarinda gördüm sari yılani
Seni gavurun kızi dedun bağa yalani
İndim derin ırmağa peştamalini buldum
Bilsem o onun idi oğa bir sarilurdum
Pınar başı pıtırak gel beraber oturak
Bir sen söyle bir de ben
Bu sevdadan kurtulak
Dere boyu gezerim
Söğüt dalı keserim
Nerde bir güzel görsem
Gözlerimi süzerim
Karşıda gül menevşe
Gel güneşe güneşe senin yârin gül ise
Benim yârim menevşe
Hemşin Horonu
Daha çok sahil kısmı Hopa civarında halka yapısı içerisinde genellikle tulum eşliğinde oynanır. Oyun 7/8 ritimle oynanır. Hemşin horonu yine kendi komutlarıyla yönlendirilir. Örneğin; Siya, siya savuş, geldum geç-geçte dura-geldi hemşin gibi tabirlerle söylenip belli bir sayı ile oyuncular sınırlanmaz. Oyunun oldukça set ve akıcı olması, yöre oyunlarının tipik örneğidir.
Sarı Çiçek (Sarı Kız)
Oyunun adını alması şu rivayete dayandırılır. 1124 senesinde, Çoruh boylarında yerleşen Hristiyan Kıpçak Türklerini, Müslüman yapmak maksadıyla Mısır’dan, adı "Şehsan" olan Şeyh, kuvvetleri ile Çoruh vadisine gelirler. Orada bulunan Benek hâkimin, sarışın, gökyüzü kadar güzel, sarı saçlı kızını görünce âşık olur. Şehsan ile kızın arasında büyük bir aşk başlar. Kız, Müslümanlığı kabul eder; ancak babası buna kesinlikle razı olmaz. Kızın babası Şehsan'ın kuvvetleriyle çarpışmaya başlar. Şehsan bu savaş sonunda yenilerek kızla beraber Allahuekber dağlarına sığınır. Burada çarpışmalar devam eder ancak Şehsan'ın tüm ordusu yok edilir, yakalanan Şehsan ve kız öldürülür. Oyunun bu olaydan kaynaklandığı Şehsan'ın sevgisi Sarı kızın nazı ve sonra aşklarının birleşmesi arasındaki öyküyü temsil ettiği kabul edilir.
Düğünlerde kadınlarca söylenen sarı kız türküsünün bir diğer hikâyesi şöyledir: “Yusufeli ilçesinin köylerinden birinde yaşayan sarışın güzel bir kız varmış. Başka köyden birisi bu kızı istemiş, babası da vermiş. Ama tam düğün günü bir yağmurdur başlamış. Güvey, gelini bir türlü evden dışarı çıkaramıyormuş. Düğündeki kızlar ona şu türküyü yakmış ”
Sarı kız gelin olmuş nazlı yar
Sokaklar serin olmuş nazlı yar
Gelin gitme buradan güzel yar
Dereler derin olmuş nazlı yar
Güzeller çaya indi nazlı yar
Kayalar gölgelendi güzel yar
Her güzelden bir öpüş nazlı yar
Yine can tazelendi nazlı yar (Yurt Ansiklopedisi: 955).
Şavşat Barı (Çift Jandarma)
Oyunun türkü sözlerinde, Çift jandarma geliyor kaymakam konağından, fiske vursam kan damlar, kırmızı yanağında söylendiği gibi bir de, Cebi dolu paketi, giyme yeşil caketi, Yar Allah'ın seversen, gel dolanak Vaketi'n de ise sevdiği genç, yeşil ceketle bir araya gelir; bu, tanınırsın anlamındadır. Gel dolanak Vaketi ise, kaçmak anlamında sevdiği gence çağrı yaparak söylenen bir türküdür.
Belli bir sayı sınırı yoktur yöremizde oynan birçok oyun gibi kadın-erkek karma olarak oynanır. Oyun, çizgi ile başlayıp yarım daire sağ yay üzerinde oynanır. Oyun adımları, figürleri ve sözleri hariç sunuluşunda çok az düzenleme yapılmıştır.
Kobak
Yöre halk oyunlarından Kobak, Yusufeli’nin kobak köyünden adını almıştır. Oyun sırasında Kobak köyünden geçtim, soğuk suyundan içtim, güzel güzel kızlara selam vermeden geçtim şeklinde söylenerek, “oy milli milli milli, yaşasın hanım gülli, nakaratı ile devam eder. Oyun içinde ezginin değiştiği, hareketleri yavaş oynanıp sağa-sola yaylanıldığı sırada oyun başı olan kişi mısraları söyler ve oyundakilerle birlikte karşılıklı olarak türkünün mısraları tekrarlanır. Türkü sözleri şöyledir:
Kobak köyünden geçtim
Soğuk suyundan içtim
Güzel güzel kızlara
Selam vermeden geçtim
Oy milli milli milli
Yaşasın hanım Güllü
Duman dere yukarı
Girdi taşın altına
Kız yastığın yokise
Kolum başın altına
Oy milli milli milli
Yaşasın hanım Güllü
Duman dere yukarı
Bir yayılması vardır
Kız oğlanı gören de
Bir bayılması vardır
Oy milli milli milli
Yaşasın Hanım Güllü
Uzun Dere
"İnce Dere" de denir. Uzun dere, yörede, gelinin (puhaça) yoğururken genç kız ve kadınlar tarafından oynanan bir oyundur. Uzun dere “ince dere”, yörede bir yer ismidir. Oyun, içerisindeki anlatımı bu yörede daha çok yapıldığı için, ismini bu bölgeden almıştır. Uzun dere oyununu oynayan oyuncuların ellerinde buğday, arpa daneleri, oyunla birlikte gelinin basına serpiştirilir. İnanışa göre gelinin rızklı, bereketli olması inancı ile temsil edilir. Gelin, hamur yoğururken birde teknenin içine lira veya bozuk para atılır. Bu da aynı anlam içerisinde, gelinin, bolluk bereketlilik getirme inancına simgeler. Hamur, pişirildikten sonra etraftakilerce yenmesi için parça parça kırılıp dağıtılır. Ekmeğin içindeki para kime çıkarsa, uğurlu sayıldığından saklanır. Ekmeğin içinde para çıkan kişi genç kız veya erkekse, bu parayı gece yastığının altına koyup yattığı zaman, kendi kısmetini görürmüş diye inanılır. Oyun, düğünlerde yüz açımı töreninden sonra damat evinde, poğaça yoğrulup, gelinin bereketli olması dileğiyle oynanan, belli sayı sınırı olmayıp genç kız ve kadınlar tarafından oynanır. Oyun ferdi hareketlerle oynanır. Oyunu kuran kişi çok eski bulgulara dayalı olup gerçek kaynağı bilinmektedir. Çok sık sık oynanan anonimleşmiş bir oyundur. Bu oyunun kaynağı Savsat ve çevresidir. Genç kızların oynadığı bu oyuna mey eşlik eder (Yamaner, 2006).
Acara Horonu
"Acara Sarması, Açara" da denir. Artvin ve çevresinde Acara Horonu çeşitli isimler altında toplanmıştır. Söyle ki: Orta Batum, Horomi gibi isimler altında oynansa bile, oyunun gürcü Türkleri tarafından ilk olarak oynandığı köyün ismi, Acara köyüdür. Bölgemizde yasayan Gürcüler tarafından, Artvin halk oyunlarıyla pekiştirerek, değişik figürlerle çok eskiye dayanan, Gürcistan Türkleriyle ortak yasam biçimini, kültürleriyle birleştirerek daha çok çete savaşlarını konu alan bir oyundur. Oyuna Orta Batum denilmesinin sebebi, Acara, köyü ve yakınlarındaki mevkilere o zamanlar Batum Orta Batum, Hopaç Orta Hopa gibi sınıflandırılmalarından kaynaklanmıştır. Acara Horonu, yöremizde yasayan halk çetelerinin zaferlerini simgeleyen ve günün şartlarını dile getiren, figürlere döken kesin bulgularla oynanan oyundur. Acar oyunu, yaklaşık elli sekiz değişik figürden meydana gelir. Ancak, oyunun teması, otuz altı veya yirmi üç figürle de sergilenir. Kendine özgü çalgıları: davul ve garmondur. Oyunun içindeki komutlarsa Gürcüce olarak (Erti, Ori, Sami) gibi yani bir, iki, üç anlamında verilir. Oyunu kuran kişi bilinmemekte olup, oyun bir savaş oyunudur. Belli bir sayı sınırı yoktur. Oyunun ağırlık bölümü, erkekler tarafından oynanır. Kızların, belli bölünmede katılımıyla yardımlaşma örneği sergilenir. Oyunda ağırlıklı olarak vurmalı çalgılar kullanılır. Ezgi bölümleri ayrıca yer alır. Oyun çizgi ve daire formları içerinde oynanır. Oyunda geleneksel tavır göz önüne alınarak çeşitli düzenlemeler yapılmıştır (Yamaner, 2006).
Teşi
Artvin ve civarında, genelde iç kesimlerde, toplu iş gücüne dayalı birlikte yapılan çalışmalara "Meci-İmece" adıyla toplanırlar. Yöre halkı kış gecelerinin boş geçmesi, gece eğlenceleri yapılması amacıyla, yün eğirme, mısır ayıklama, tütün doğrama gibi bazı işlerini kış gecelerinde, komşuları davet ederek hem çalışır; hem de gece eğlenceleri düzenlerler. Bunlar maniler, bilmeceler, karşılıklı atma türküler ve orta oyunları gibi eğlencelerden oluşur. Teşi ise yün eğirmeye yarayan aracın ismidir. Teşi, ağarşak ve iğden oluşan, ağaç bir araçtır. Bu araçla, yünden iplik yapılmasını canlandıran yün eğirmeyi temsil eden bir oyundur. Oyun oynanırken ayak, el figürleri ile adeta yün eğiriyormuş gibi gerçek figürlerle gösterilir. Oyun figürleri, estetik yönden ağırlık taşır.; ayak üzerinde esneyerek yürünür ve elde teşi ile yün eğrilir. Teşi oyunu, kadınlar tarafından oynanır. Belli bir sayı sınırlaması olmayı genellikle bağımsız ferdi olarak oynanır (Şahin vd, 1997).
Kayalardan sina sina,
Yaklaşır tilki pina,
İki tavuk, bir horozi,
Yedi, gitti, var mı? dedi.
Of, ooof! Çırçılım, çırçılım, çıçılım teşi,
Karnuva Allah’ın ateşi,
Ben sana yandım, yandım oy teşi.
Yazın yedin, sen eriği,
Kışın, delersin deliği,
Dört direği dolanırsın,
Ben sana yandım, yandım oy teşi
Çık dağlara, kelgah işla!
Öpemezsen muhkem dişla!
Aman teşi, yandım teşi,
Bu cana saldım ateşi.
Halk oyunlarında türkülü olanları ve genellikle kadınların söyleyip oynadıkları halk oyunlarında söylenen türküye bir örnek:
Yenga Can (yenge türküsü)
Yenga yerun tar midur
Etrafın duvar midur
Kızlar bahşiş istiyer
Hiç haberin var midur
Yastuğa yaslan yenga
Xas geyip, xaslan yenga
Hegbayi getirsinler
Hele bir seslan yenge
Kete şeker bal verur
İpek mendil şal verur
Yenganın şeref, dur
Bahşişlari bol verur
Yenga geldi hoş geldi
Kıl hegbasi boş geldi
Övülmeye gerek yoh
Yengalara baş geldi
Bizim yenga nazlidur
Hegbasi çok gizlidur
Geturduği ketelar
Herhal biraz tuzlidur
Çift Candarma Türküsü
Gelin evinde geçireceği son gecede ve damat yengesinin gelini görmesinden önce bu türkü söylenerek eğlenilirdi.
Çift candarma geliyer da
Kaymakam konağından
Al candarma vur beni da
O yârin sevabından
Haydi, yârim, haydi canım
Ninanay aslan yârim
Cebi doli paketi da
Geyma yeşil ceketi
Yar Allahın sevarsan da
Gel dolanah Vaket’i
Karşida hozan tarla da
Parla sevduğum parla
Yakina gelamasan da
Uzaktan mendil salla
Zeytun yapraği yeşil da
Dibunda kahve pişur
Bendan sana yar olmaz da
Git ahlun başan devşir
Tağlarda kar sisi var da
Tarlada zar sesi var
Kurban olem Vaket’a da
İçunda yar sesi var
Bu oyunlarla birlikte Atvin yöresine ait toplam 70 adet halk oyunu vardır.
1. Acara sarması, (horomi) 2. Acara Kız, 3. Ağır bar (üç ayak), 4. Ahçik barı (kız barı), 5. Akısta, 6. Arhavi canlısı, 7.Artvin temurağası, 8. Aşırma Barı, 9. Atabarı (Artvin barı), 10. Hemşin Horonu, 11. Birgel, 12. Borçka horonu, 13. Cezayir Ağlaması, 14. Cilveloy, 15. Çoşkun Çoruh, 16. Çalika, 17. Daldalan, 18. Deli Horon (Salıyabasa), 19. Deli kız( kız belin incedir) 20. Develi, 21. Döne (döney) 22. Düz Horon, 23. Gülenber, 24. Hançer Barı, 25. Sıksaray (hemşin horonu) 26. Hoş bilezik, 27. İsasor sallaması, 28. Kabak havası, 29. Kaç gel (kaçıgel) 30. Kapani, 31. Karabağ, 32. Karadeniz, 33. Kazaska, 34. Kız horonu( roza), 35. Kobak, 36. Koçeri, 37. Kurt barı, 38. Laçin barı, 39. Lale barı, 40. Livane, 41. Mektepli tamzarası, 42. Mendo barı, 43. Murgul Basması ( Çifte basma) , 44. Ondört ( Dasni Corç), 45. Orta batum, 46. Papilat, 47. Refo, 48. Sallama, 49. Salyabasa ( deli horon oyunundan alma) 50. Sarhoş barı, 51. Sarı seyran (sarı zambak), 52. Sarı Çiçek, 53. Sarma, 54. Sasa, 55. Sol ayak barı, 56. Sürmeli barı, 57. Sahlan ( Şeyha), 58. Şavşat (ağır bar), 59. Tamara, 60. Tanzara, 61. Tarama, 62. Tavuk barı, 63. Tersine, 64. Teşi, 65. Uzun Dere 66. Üç ayak, 67. Ürüm (dört kilise titretmesi), 68. Vazriya Düz Horonu, 69. Yengecan, 70. Zurna Horonu.