ARTVİN HALK KÜLTÜRÜ

Sözlü Edebiyat

          

Adlandırmalar

 

İnsan Adları: Yörede günümüzde en çok kullanılan kişi adları arasında, Ahmet, Mehmet, Abdullah, Hasan, Hüseyin, Ali, İbrahim, Musa, Emine, Nezaket, Hacer, Fatma gibi Arapça ve Farsça kökenli kelimelerden oluşmaktadır. Genç ve çocuk nüfusu oluşturan kişi adlarında çoğunlukla Gökhan, Umut, Ufuk, Aleyna, Can, Mert, Arda, Ezgi, Çağan gibi isimler konulmaktadır. TÜİK verilerinde, illere göre nüfus kütüklerine kayıtlı en çok kullanılan kadın ve erkek adları: Fatma, Hatice, Ayşe, Emine, Meryem, Mehmet, Mustafa, Ali, Hasan ve Ahmet olmuştur.

 

Yer Adları: Yer adları genellikle yerleşim yerinin orman, su kaynakları, maden kaynakları gibi doğal yapı ve hâkim ekonomik faaliyet, sosyal olaylar gibi beşeri unsurların etkisiyle verilmiştir. Aynı zamanda geçmişteki etnik grupların izleri açısından eski yer adları önemlidir.

 

Eski Adı

Yeni Adı

Bağlı Olduğu İdari Birim

Agara

Ağıllar

Merkez İlçe

Ağlaha

Ahlat

 

Karçhal

Alabalık

 

Aşağı Hod

Aşağı Maden

 

Opiza

Bağcılar

 

Kuvarshan

Bakırköy

 

Dirink

Ballıüzüm

 

Beşavul

Beşağıl

 

Cimerk

Çimenli

 

Gürcan

Derinköy

 

Baket

Dikmenli

 

Binat

Dokuzoğul

 

İrsa

Erenler

 

Nacviya

Fıstıklı

 

Dolishana

Hamamlı

 

Hezor

Hızarlı

 

İşhalbur

Kalburlu

 

Geyishana

Köseler

 

Boselt

Okumuşlar

 

Omana

Ormanlı

 

Berta

Ortaköy

 

Orcuk

Oruçlu

 

Porta

Pırnallı

 

Saltetri

Sakalar

 

Tolgom

Salkımlı

 

Melo

Sarıbudak

 

Süvet

Seyitler

 

Sinkot

Sümbüllü

 

Mamazimda

Şehitlik

 

Hatila

Taşlıca

 

Kartla

Tütüncüler

 

Varaçkan

Varlık

 

Vazriya

Vezirköy

 

Çıhıshev

Yanıklı

 

Yukarı Hod

Yukarı Maden

 

Sirya

Zeytinlik

 

ARDANUÇ

 

Ardanuç Köyleri

Aharşiya

Akarsu

 

Ançkora

Anaçlı

 

Samiskar

Aşağıırmaklar

 

Şavgülar

Âşıklar

 

Arkim

Avcılar

 

Danzot

Aydın

 

Çidil

Bağlıca

 

Gülice

Ballı

 

Varteliya

Beratlı

 

Klarcet

Bereket

 

Havt

Boyalı

 

Longothev

Bulanık

 

Anagert

Cevizlik

 

Norgiyal

Çakıllar

 

Cara

Çıralar

 

İşkinar

Ekşinar

 

Ahiza

Ferhatlı

 

Heva

Geçitli

 

Opiçala

Gökçe

 

Göleşen

Güleş

 

Gümüşhane

Gümüşhane

 

Hemogorat

Hamurlu

 

Haravul

Harmanlı

 

Petoban

Hisarlı

 

Anç

İncilli

 

Karsniya

Kapıköyü

 

Diyagarmuş

Karlı

 

Kaşıkçı

Kaşıkçı

 

Unushev

Kızılcık

 

Göraşet

Kutlu

 

Hertus

Konaklı

 

Varthel

Meşeköy

 

Mecegil

Müezzinler

 

Masalahet

Naldöken

 

Sağre

Ovacık

 

Ortiz

Örtülü

 

Kaptahor

Peynirli

 

Sagara

Sakarya

 

Cuğo

Soğanlı

 

Müker

Tepedüzü

 

Aravet

Torbalı

 

Usot

Tosunlu

 

Bice

Tütünlü

 

Ustamel

Ustalar

 

Kontrom

Yolağzı

 

Solyana

Yaylacık

 

Basa

Yolüstü

 

Garipoğulları

Y.Irmaklar

 

Zekerya

Zekerya

 

ARHAVİ

 

Arhavi Köyleri

Papilat

Arılı

 

Çalen Napşit

Aşağı Şahinler

 

Jilen Napşit

Yukarı Şahinler

 

Emanyati

Balıklı

 

Başköy

Başköy

 

Pareh

Boyuncuk

 

Jilen Potocur

Soğucak

 

Çalen Potocur

Dülgerli

 

Sidere

Derecik

 

Gidreva

Dereüstü

 

Kamparna

Dikyamaç

 

Jilen Kapistona

Güngören

 

Cgiyazona

Güneşli

 

Koptone

Gürgencik

 

Yakovit

Kavak

 

Cgiyazen

Kemerköprü

 

Çukalvat

Kestanealan

 

Bahta

Kireçlik

 

Suhulet

Küçükköy

 

Kordelit

Konaklı

 

Ortaköy

Ortacalar

 

Otalahe

Sırtoba

 

Çalen Kutunit

Şenköy

 

Jilen Kutunit

Tepeyurt

 

Durmat

Ulaş

 

Çalen Pilarget

Ulukent

 

Hekolen Pici

Üçler Köyü

 

Üç Irmak

Üç Irmak

 

Lome

Yolgeçen

 

Nobeğleni

Yıldızlı

 

BORÇKA

 

Borçka Köyleri

Adaguli

Adagül

 

Şuahev

Alaca

 

Dampali

Anbarlı

 

Klaskuri

Aralık

 

Arhavet

Arkaköy

 

Zeda Klaskuri

Atanoğlu

 

Avana

Avcılar

 

Bageni

Balcı

 

Macahel, Hertvis

Camili

 

Cvani

Civan

 

Kataphiya

Çavuşlu

 

Gerezen

Çaylıköy

 

Gola

Çifteköprü

 

Çihala-Mamanati

Demirciler

 

Zedvake

Düzenli

 

Çihala

Düzköy

 

Eprati

Efeler

 

Saxandro

Fındıklı

 

Güneşli

Güneşli

 

Beğlevan

Güreşen

 

Güzelyurt

Güzelyurt

 

Ebrika

İbrikli

 

Kale

Kale

 

Zedoban

Karşıköy

 

Kayadibi

Kayadibi

 

Kvabitav

Kayalar

 

Deviskel

Kaynarca

 

Mindiyet

Maralköy

 

Maradit

Muratlı

 

Örücüler

Örücüler

 

Sülüklü

Sülüklü

 

Trapen

Taraklı

 

Akriya

Uğurköy

 

Tıhlazor

Zorlu

 

ŞAVŞAT

 

Şavşat Köyleri

Çığta

Akdamla

 

Samcel

Armutlu

 

Zendaba

Arpalı

 

A.süles

Aşağı Koyunlu

 

Sisivet

Atalar

 

Sargumel

Balıklı

 

Tibet

Cevizli

 

Vel

Ciritdüzü

 

Hevzril

Çağlayan

 

Koklevur

Çağlıpınar

 

Çartulet

Çamlıca

 

Sorsel

Çavdarlı

 

Todize-Sirasinkot

Çayağzı

 

Mikelet

Çermik

 

Çiftlik

Çiftlik

 

Garkulop

Çoraklı

 

Çiğor

Çukur

 

Ankliya

Dalkırmaz

 

Daba

Demirci

 

Kurela

Demirkapı

 

Dasamop

Dereiçi

 

Surevan

Dutlu

 

Soporo

Düzenli

 

Vanta

Elmalı

 

Setilet

Erikli

 

Ustamis

Eskikale

 

Hantuşet

Hanlı

 

Cinal

Ilıca

 

Verğnal

Karaağaç

 

Şavket

Karaköy

 

Sığızır

Kayadibi

 

Turmanet

Kayabaşı

 

Balvana

Kirazlı

 

Kötetris

Kireçli

 

Kuçen

Kocabey

 

Rabat

Köprülü

 

Carat

Köprüyaka

 

Morğel

Kurudere

 

Sinkot

Küplüce

 

Bazgiret

Maden

 

Dabasurul

Meşeli

 

İvet

Mısırlı

 

Ube

Oba

 

Sataplıya

Otluca

 

Suloban

Pınarlı

 

Mokta

Savaş

 

Karavat

Saylıca

 

Carisğev

Sebzeli

 

Satlel

Söğütlü

 

Gurnatel

Susuz

 

Çuvarep

Şalcı

 

Şavta

Şenköy

 

Çakolta

Şenocak

 

İpreğul

Taşköprü

 

Ziyos

Tepebaşı

 

Ağaldaba

Tepeköy

 

Muğoban

Üzümlü

 

Merya

Veliköy

 

Zakiyet

Yağlı

 

Moroğoz

Yamaçlı

 

Çiğisğev

Yanıklı

 

Dabaketil

Yaşarköy

 

Mamanelis

Yavuzköy

 

Merkez

Yeniköy

 

Manatba

Yeşilce

 

Sığıya

Yoncalı

 

Y.Süles

Y.Koyunlu

 

Ziyaret

Ziyaret

 

MURGUL

 

Murgul Köyleri

Gevli Bucur

Akantaş

 

Durça

Ardıçlı

 

Başköy

Başköy

 

Kordet

Çimenli

 

İskeba Zansul

Damar

 

Ereguna

Erenköy

 

Kabarcet

Kabaca

 

Gevul

Korucular

 

Küre

Küre

 

Osmal

Özmal

 

Gurbin

Petek

 

YUSUFELİ

 

Yusufeli Köyleri

Kiskim

Alanbaşı

 

Parhal

Altıparmak

 

Osha

Arpacık

 

Kahnes

Avcılar

 

Covar

Bademkaya

 

Kisporot

Bahçeli

 

Tüngens

Bakırtepe

 

Arcuvan

Balalan

 

Barh

Balcılı

 

Küçük Hevek

Bıçakçılar

 

Utav

Bostancı

 

Sacoret

Boyalı

 

Cilcim

Cevizlik

 

Çağlayan

Hostapor

 

Çamlıca

Nusuncur

 

Gocek

Çeltikdüzü

 

Peterek

Çevreli

 

Şadut

Çıralı

 

Vaşkan

Dağeteği

 

Tivasor

Darıca

 

Zemovan

Demirdöven

 

Erkinis

Demirkent

 

Nizgovan

Demirköy

 

Hermut

Dereiçi

 

Hungamek

Dokumacılar

 

Hers

Kirazalan

 

Aşpişen

Kınalıçam

 

Ahot

Kömürlü

 

Oşnak

Köprügören

 

Vanishev

Küplüce

 

Lök

Morkaya

 

Sarzep

Mutlugün

 

Homhal

Narlık

 

Kirvens

Ormandibi

 

Ogdem Küşnara

Öğdem

 

Gudashev

Özgüven

 

Ohur

Pamukçular

 

Sarıkevl

Sarıgöl

 

Kölik

Sebzeciler

 

Toyskal

Serinsu

 

Pit

Tarakçılar

 

Zapor

Taşkıran

 

Dörtkilise

Tekkale

 

Uşhum

Yağcılar

 

Çörgens

Yamaçüstü

 

Korta

Yarbaşı

 

Büyük Hevek

Yaylalar

 

Yeniköy

Yeniköy

 

Nihah

 Yokuşlu

 

Kobak

Yüksekoba

 

Hungamek

Yüncüler

 

Zığlispir

Zeytincik

 

HOPA

 

Hopa Köyleri

Zendidi

Akdere

 

Zendit

Balıkköy

 

Higi

Başköy

 

Higoba

Başoba

 

Peronit

Çamlıköy

 

Çançagan

Çamurlu

 

Çavuşlu

Çavuşlu

 

Ardala

Çimenli

 

Ardala

Dereiçi

 

Azlağa

Esenkıyı

 

Ardala

Esmekaya

 

Heluket

Gümüşdere

 

Çağrina

Güneşli

 

Büçe

Güvercinli

 

Garci-Gvarci

Hendek

 

Ğetselon

Karaosmaniye

 

Şana

Kayaköy

 

Molisor

Kazımiye

 

Noğedi

Kemalpaşa

 

Zalona

Koyuncular

 

Köprücü

Köprücü

 

Liman

Liman Köyü

 

Osmaniye

Osmaniye

 

Ançorog, Ançirohi

Pınarlı

 

Sarpi

Sarp

 

Skaristi

Subaşı

 

Kise

Sugören

 

Sumcuma

Üçkardeş

 

Pançol

Yeşilköy

 

Zurpici

Yoldere

 

 

 

Bitki Adları

Yöre içinde bitki adlandırmaları farklılık göstermekle birlikte bilinen bazı bitkilerin adları ve söylenişleri şu şekildedir:

Arduç: Ardıç, Panta: Ahlat, Cevuz: Ceviz, Dudgül: Mürver, İtüzümü: Ayıüzümü, Kirkat: Alıç, Küknar: Ladin, Morkan: Kızılağaç, Pelut: Meşe, Soç: Göknar, Tırımli: Sumak, Saskhi: Ihlamur, Kuşoti: Madımak, Sütlüot: Sütleğen, Köndar: Kekik, Çinçar: Isırgan otu, Çarkhala: Şeker pancarı, Külül: Yabani fiğ, Mavlitora: Yaban mersini, Soç: Ladin, Likapa: Yaban mersini, Tutiya: Çuha Çiçeği, Singirli ot: sinirli ot, Soko: Mantar, Çinçar: Isırgan otu, Ğalo: Labada, Sarol: Dağ eriği, Lazut: mısır, Kartopi: Patates

Hayvan Adları

Bazı hayvanların halk dilindeki karşılığı:

Zığarbi: Kirpi, Tatarzana: Sincap, Suiti: Kunduz, Mozi: bir yaşında dana, Lokora: Salyangoz, Kurik: Tay, Donğuz: Domuz, Çüçül: Civciv, Camuş: Manda, Böcük: Haşarat, yılan, Avi: Ayı, Çiviki: Eti yenen bir kuş, Godova: Ağaçkakan, Gögarçin: Güvercin, Kaçkaça: Saksağan, Zera: Atmaca, doğan, Çiçina: Ağustos böceği, Ciyakel: Solucan, Bızıki: Yaban arısı.

Hayvanlara verilen isimler onların özelliklerinden veya kişinin tercihinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, Karabaş, Alabaş, Bulut, Palak, Sarıkız, Poyraz gibi doğadan esinlenerek de isimler konulmuştur.

Atasözleri

 

Atasözleri, uzun deneme ve gözlemlere dayanılarak söylenmiş ve halka mal olmuş kalıplaşmış ifadelere denir (Türkçe Sözlük, 1988, s. 155).

Doğal çevre ile ilişki, yapılan ekonomik faaliyetler, sosyal ilişkiler, hayvancılık gibi birçok unsur atasözlerinin oluşmasında etkili olmuştur.

 

Aç ile çıplah kudurgan olur.

Aci aciyi, su sanciyi basturur.

Ağanın malı gider, hizmetkârın canı.

Atın iyisi alayda, kabın iyisi kalayda belli olur.

Adamım adam olsun da, konacaği yer çali /çam dibi olsun.

Ağa diya diya maldan, yiğit diya diya candan edarlar.

Ağır baş sallanmaz.

Ağlamah ağlamayi geturur.

Akıl salatalık değil ki ucundan kırıp vereyim.

Avidan post Moskof’dan dost olmaz.

Azrail’in danasını kurt yemez.

Bir uyuzli dana bir nahırı batırır.

Boş torbaya at gelmaz.

Boş torbaya at gelmez.

Boş ite menzil sorulmaz.

Bu oğluma, bu kızıma kalmadı boğazıma.

Çocuk olan evde gıybet olmaz.

Davetsiz gelen mindersiz oturur.

Değirmen susuz dönmez.

El öğüt verur ama yoğurt vermaz.

Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi.

Güvanma dostuna, saman doldurur postuna.

İşkili göz, cıngıldar.

İt utansa tuman geyar.

Kadını eri sahlar, peyniri deri.

Kardeş iyi olsaydı Allah’ında olurdu.

Ne doğrarsan çanağa o gelir kaşığa.

Ne gir ıslan, ne çık titre.

Ot kök üstüna biter.

Otuz iki diştan çıhan, otuziki mehleya dağılur.

Ortak mala gün çalmaz.

Öküzün kıymeti yeri boşalanda belli olur.

Öpmek isteyene burun engel değildir.

Ölüm paklıktır.

Rençberin karnını yarmışlar, ‘kırk tane’ gelacah sene çıhmış.

Siyah inekte de beyaz süt olur.

Serçeyi düşünen darı ekemez.

Seçiciye seçinti düşer.

Taş yuvarlanır çeğile düşer.

Un kepeksiz, köy köpeksiz olmaz.

Yaz da kömürle yaz.

Yabancı bağım yok ki çakaldan korkam.

Zeki kuş iki ayağıyla birlikte yakalanır.

Deyimler

Ağaca çıksa da pabucu yerde kalmaz.

Anasını domuz kovalasın.

Başına ekşimek.

Başkasının kazmasıyla tarla kazılmaz.

Bir hatır, iki hatır, üçüncü vur yatır.

Bitmemiş ardıç dibinde, doğmamış tavşanı avlamak.

Boş küp gibi ban (yankı) vermek.

Boyu bir karış, aklı iki karış.

Çift çubuk koyun, geri yanı oyun.

Deh düş (dikkat et).

Dama oturdun da mı hak ettin.

Dili yaprak olmak.

Dizgini ele almak.

Dokuz öküz ile bir mağaraya mı kapandın.

Dünya sarğa oldu.

Dünya yansa bir horom otu yanmaz.

El eliyle yılan tutmak.

Evde horoz, dışarda tavuk.

Gittiğin yere mendil mi serdin.

Göt ıslanmadan balık tutulmaz.

Hamsi gözlü.

Harmana giren porsuk, dirgene dayanır.

Her boyayı boyadı sıra geldi karaya.

Kardeş kardeştir ama minci para ile olur.

Kedi bile kuyruğunu değdirmez.

Kurt düştü sürüye, vay geldi biriye.

Lahanayı görüp, çeperi görmüyor.

Lelevun etmek.

Müjde yastığı gibi gelip kurulmak.

Ne yapayım nerelere gideyim.

Neresi ağrıyor da nereye sürüyor.

Rüzgâr götürmek.

Sekide yatıp padişah rüyası görmek.

Sepet karınlı.

Tilki tilkiye buyurur, tilki de kuyruğuna.

Yalanı boynunda torba ile taşımak.

 

Bilmeceler

Bilmeceler düşündüren, bir cevap buldurmaya çalışan ve özlü bir mecaz içeren sorulardır. Bilmecelerin anonim olması, düşündürürken cevabını bilme heyecanı vermesi toplumda söylenerek aktarılmasını sağlamıştır. Günlük yaşama, doğal çevreye dâhil olan unsurlar, madde ve kavramlar en çok konu edinenler olmuştur.

 

Bilmece Örnekleri

Ağaçta kilitli sandık. (Ceviz)

Bir öküzüm var her yeri otlar, taş dibini otlamaz. (Tırpan)

Bir küçük mil taşı, dolanır dağı taşı. (Göz)

Baldan tatlı, demirden ağır. (Uyku)

Başı tarak gibi, kuyruğu orak gibi. (Horoz)

Biz, biz idik biz idik, otuz iki kız idik, ezildik büzüldük, iki duvara dizildik. (Dişler)

Bir avuç beyaz kaya, içi dolu maya, mayanın ortasında sarı boya. (Yumurta)

Bir küçük mil taşı, dolanır dağı taşı. (Göz)

Bir ağacı oydular, içine yulafı koydular. (Baga, yemlik)

Canı var kanı yok, yolda gider izi yok. (Karınca)

Dağdan gelir, taştan gelir, kıçı açık enişten gelir. (Keçi)

Dağa gelir seslenir, eve gelir yaslanır. (Balta)

Dolu girer boş çıkar. (Kaşık)

Dört asmalı, dört basmalı, iki saplama, bir sallama. (Meme, ayaklar, boynuz, kuyruk, inek)

Dışı tas, içi atlas. (Yumurta)

Dağa gider bağırır, eve gelir yatar. (Balta)

Dört adam bir kuyuya su doldurur. (İnek memeleri)

Eli yok, gözü yok, gelip kapıyı açar. (Rüzgâr)

Elli kardeş bir mezarda.(Kibrit)

Hanım içerde, saçı dışarda. (Mısır)

İçi göl, tepesi gül. (Gaz lambası)

Kanatlıdır kuş değil, boynuzludur koç değil. (Çekirge)

Köm ardında teke bağlı, boynuzları köke bağlı.(Kabak)

Kabuğu var içi yok, sopa yer suçu yok.(Davul)

Kanatlıdır kuş değil, boynuzludur koç değil. (Çekirge)

Kara büyük kargalar, yeri göğü sarmalar. (Bulut ve yağmur)

Kökü benim elimde. (Halı)

Kulağını bükünce ağzı sulanır. (Musluk)

Mavi atlas iğne batmaz, makas kesmez terzi biçmez. (Gökyüzü)

Özü tatlı, sözü tatlı, candan daha kıymetli. (Ana)

Sarı sarı saç olur, dünya onsuz aç olur. (Buğday)

Sabahtan kalktım, çatal kazığa düştüm. (Pantolon)        

Şak şak eder şakı yok, şakı benim elimde. (Maşa)

Tohumsuz biten nedir. (Mantar)

Tump altında yağlı kayış. (Yılan)

Ufacık boyu var, mor kadifeden donu var. (Patlıcan)

Üçü üçler çağıdır, üçü cennet bağıdır, üçü derer düşürür, üçü vurur dağıtır. (ilkbahar, yaz, sonbahar, kış)

Üstü çayır biçilir, altı çeşme içilir. (Koyun)

Yer altında civcivli tavuk. (Patates)

Yeşil iken al olur zerre zerre bal olur. (Karayemiş)

 

Dualar

Allı yeşilli, dallı budaklı olasın.

Allah başa çıkarsın.

Allah seni büyüde.

Allah seni iyi ede.

Derdin dağa taşa gitsin.

Evin barkın şen olsun.

İnşallah büyük adam olursun.

İnşallah gelinliğini görürüm.

İyi günler göresin.

Karıncalar gibi çoğalasın.

Nenen kurban olsun sana.

Ömrün uzun ola, düğünün güzün ola.

Su gibi aziz olasın.

 

Beddualar

Adın sanın yok ola.

Allah seni paklaya.

Ander kalsın başına.

Ateş düşsün karnına.

Başına boyundan büyük taş düşsün.

Boyun çam gibi devrile.

Çor ye.

Cehennem buyana, daha oyani gidasın.

Gidesin de gelmeyesin.

Kara yola gidesin.

Kör keriç olasın.

Kudlanasın. (felç olmak)

Ocağın sönsün.

Sabaha çıkmayasın.

Sıfatın tökülsün.

Sızım sızım sızlayasın.

Toprak başan.

Zıkkım ye.

 

Halk Hikâyeleri

Kraliçe Tamara söylencesi: XII. yüzyılın sonunda Gürcü Krallığı’nın başında Tamara adında bir kraliçe vardı. Kraliçenin yedi bölükten oluşan bir koruma alayı vardı. Kendini korumaya yönelik yaptırdığı yerler de söylenceler arasındadır. Güzelliği dillere destandı, Trabzon Rum İmparatorluğu’ndan bir prensin kraliçe uğruna intihar ettiği halk arasında aktarılmıştır. Gürcistan Krallığı’nın Thamar zamanında en geniş sınırlarına ulaştığı söylenmektedir. Borçka’nın Damar Köyü adını Thamar’dan almış olsa gerektir. “Gürcü Kraliçe ile ilgili birçok söylence vardır yörede. Tarihte ’de güçlü bir kimlik sergilediği görülmektedir: “Moğolların Gürcistan istilası Anadolu’nun kapılarına kadar ilerlemelerine vesile olurken, Gürcü ordularının Moğol askerî birliklerinde istihkâmı işgalci kuvvet için büyük avantaj sağlamıştır. Nihayetinde Sivas’a kadar uzanan bir istila hareketinin ardından Sultan Alâeddin’in göndermiş olduğu kuvvetlerin verdiği karşılık sonrası başlayan II. Giyâseddin ile Tamara’nın evlilik hikâyesi Türk tarihinin görmüş olduğu önemli kadın figürlerinden birsinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur (Subaşı, 2016).

Kaftanoğlu Menkıbesi: Ardanuç’un Yolüstü Köyü’nün kuzeybatısındaki tepelerden Anza tepesinin güney yamaçlarında çeşitli kalıntılar bulunmaktadır. Bu alana çevresi ile birlikte Berda denilmektedir. Kaftanoğlu menkıbesi değişik şekillerde aktarılmıştır. Bunlardan biri şu şekildedir: Berda denilen yerde yaşayan Kaftanoğlu heybetli, güçlü, ünü yayılmış, sözü dinlenen bir kişiydi. Hatırını saymayan beyleri ağlatır, fakir fukaranın yüzünü güldürürdü. Malı, davarı çoktu, erzak isteyenin harosunu doldururdu. Padişah katında da namı bilinen Kaftanoğlu’nun adını duyan beyler-ağalar ona gelirdi. Konaklarda ağırlanan beyler, ağalar o kadar çoktu ki, onların bir günde içtiği çay, kahve Ardanuç Kale Beyi’nin bir yıllık masrafını karşılardı. Onun döneminde Basa, Cugo, Ançkora’da fakir bulunmazdı. Onun devrinde güvenlik de çok sağlamdı, kurt ile kuş bir gezerdi. Kaftanoğlu Çamı’nın dibinden Anç, Ançkora’ya yol giderdi. Bu yoldan geçenler onun sofrasında doyardı. Kaftanoğlu’nun iki sarayı vardı, biri Çürüktaş’ın üstünde, diğeri de Acıelma Tepesi’nin üstündeydi. Her konaktaki cariyeler ve hizmetçiler ayrı ayrı idi. Her Cuma günü Kale’ye gider Cuma namazını eda ederdi. Basa’da günün adını unutanlar onun geçişiyle hatırlardı.

Günler böyle devam etmedi. Berda’ya bir kırgın girdi, adına taun dediler. Berda’yı sildi süpürdü. Ne Kaftanoğlu kaldı, ne oğul, uşağı, ne maiyeti. Berda’nın ölülerini dolay köylerden gelenler gömdüler (Yurt Ansiklopedisi,1983)

Yıkılmış Berda’nın peğleri kalmış

Dünya’da beterin beteri varmış

Ağla, dövün, yalvar neye yarar ki

Berda diye boş bir efsane kalmış.

Fıkralar

Meşe köyünden Tevfik Ağa ayı vurup postunu satmak için Kars’a götürür. Sokaklarda dolaşıp satmaya çalışırken, polisler Tevfik Ağa’nın yakasına yapışır: “Sen izinsiz ayı postu satmanın yasak olduğunu bilmiyor musun?” Tevfik Ağa’nın aklına bir fikir gelir: “Ben bu ayının sahibini arayayım. Bu benim üç dönümlük lazut tarlamı hep yedi. Tam üç yüz lira zararım vardır. Madem ayıya siz sahip çıktınız zararımı ödeyin.” der. Polisler Tevfik Ağa’yı serbest bırakırlar.

Büyüyünce Görmeli: Köyün Birine ilk kez motosiklet gelir. Uzaktan gelen bir köylü Ģöyle der: “Küçükken böyle hızlı geçiyor, büyüyünce kimse yetişemez” (Şenol, 2015: 319-322).

Masallar

 

Aslan Masalı: Bir adamin çocuği olmiyermiş. Ahtetmiş ki: “Çocuğu olsun bu memleketta durmiyecam.” Cenab-i Allah buna bir oğlan çocuği vermiş. Çocuği da alıp koydan koya, yerdan yera gediyerlar. Bir şehrin kenarında, mezeristan varimiş oraya eniyerlar. İkimezerin yanına, yorğani seriyerlar, ifak çocuği da aralarına alıp yatiyerlar. O yerin padişahi, o geca rüyadagöriyer ki: “Filan mezeristandaki çocuh senin canini alicah”.‘Lâ ilâhe illallâh’ ohiyer mohiyer, yatiyer gena ayni rüyayi göriyer. Üçünci kera da yattuğunda, ayni rüyayi görünca, jandarmalari yollayıp diyer ki: “Filan mezeristanda, filan yerinda anne, baba bir da çocuh var. Haman alıp buraya geturun.” Gelip aliyerlar, padişah divanına goturiyerlar. Padişah diyer ki:“Bu çocuği bena satın.”Adam karinin yuzuna bahiyer. Bir çocuği nasıl versinlar? “Size tartisi altun vericam” diyer. Bunlar padişahın palkonunda, bir nene, çeşmeden suyi dolduriyer geliyer. Kuzelari bırahıp komşilarla laflanmaya gediyer. Fiske taşini şehzade atiyer, kuzelari yaridan delduriyer, su ahiyer. Kuzelar oliyer yâri. Kocakari geliyer, kuzelari kalduriyer ki yungul… Diyer ki: “Ben sabahtan yağ yedim ya, onun için kolay kaldurdum. Yuk olmiyer bena.” Kuzelardan su tokiyer ki yarisi boş. Ağniyer ki bunlari şehzade etti. Geliyer geri ki bunlar gena oyniyerlar. Kafasıni palkona doğri kaldurup diyer ki: “Şehzade bişey dilima geturamam da, Kırh Devlar bacisi, Dunya Guzeli’na aşuh olasın.” Çıhiyer meydana nare vuriyer. Kılıci buyan ki terefa çevuriyer kesiyer. Sıra padişaha geliyer, Aslan oni da kesiyer. Yazilan yazi bozulmaz. Şehzadeyi padişah ediyer, Aslan da veziri oliyer. Kırh gün dugun yapiyerlar (Önal, 2015: 53-56).

Artvin’in yöresel deyişleri belirli durumlardan çıkarsama yapma, gündelik ve toplumsal yaşamın kültürel öğelerini yansıtmaktadır. Doğanın ve olayların dikkatli gözlemlendiği ve dersler verircesine çıkarımlar yapıldığı görülür. Deyimler ve atasözleri tamda çıktığı yerin niteliklerini tanıtıcı ve yerel dil özelliklerini yansıtan sözlerdir. Birlikte bulunulan mekânlarda eğlence unsuru da olmuşlardır. Köy odalarında, evlerde, meydanlarda daha sık söylenmiş, aktarılmıştır. Bazı bilmecelerde soru anlamı söyleyiş tarzına yüklenerek verilmektedir. Manilerde, sevgi, ayrılık, doğa konuları temeldir.

Efsaneler

Tamara ve Balcılı Köyü Efsanesi: “Yöredeki İşhan, Oşnak ve Barhal kiliselerini yaptırma masrafı Kraliçe Tamara için önemsizmiş. Tamara’nın bütçesini sarsan Balcılı Köyü’nün Savriyet mahallesine yaptırdığı su arkı olmuş. Bu mahallede yamaçlarda taş duvarlarla toprağın kayması önlenerek ekime elverişli duruma getirilir. Mahalleye su getirmek için Tamara saçının bağını çözdürmek zorunda kalmış. Saçındaki değerli mücevherlerden harcamış bu işe. Çok dik bir kayadan su geçirtmiş. Tamara’nın bu fedakâr hizmetine karşılık onu çok seven köylülerden bir kaçı Tamara’ya ihanet edip evlenme teklifinde bulunmuşlar. Buna çok sinirlenen Tamara bu köylülere beddua etmiş. Yüzyıllar boyu bu bedduanın etkisinden kurtulamamış köylüler. Her bahar yeniden yaptıkları bahçe duvarları kışın tamamen yıkılırmış. Bu yıkılma işi devam etmekteymiş” (Artvin Halkbiliminden Çizgiler: 183).

Tuz Ekenler: Borçka ve Şavşat ilçesi ile köylerinden derlediğiğimiz bir başka efsane. Borçka Kayadibi köyünde kime ait olduğu bilinmeyen iki adet mezarın varlığına dayandırılan bir efsanedir. Kayalar köyünde bir tarlaya tuz ekilir. Topraktan tuzun çıkması beklenir. Tarladan tuz çıkması merakla beklenir ama herhangi bir gelişme görülmez. Tarlaya birilerinin gelip gelmediği, zarar verip vermediği gözetlenir. Kimseler görülmez. Bu durumda tarlaya tuzları yiyip yok eden bir hayvanın geldiği düşünülür. Bir sabah tarlaya karakuşların geldiği görülür ve tuzları bu kuşların yediği kanısına varılır. Kuşların biri yakalanarak bir küpün içine hapsedilir. Küp yüksekçe bir yerden fırlatılır. Kayaya çarpan küpün içinden ‘çuurr çuurr’ diye öterek kuş uçar gider. Bunu gören iki kişi, kuşlara bakarak, sen uçarsın da ben uçamam mı der ve kayalıktan aşağı kendini bırakır. Bu iki kişinin mezarı kuşların ardından kendini atanlar için anlatılır ve tuz ekenler diye anılırlar.

Boğa Gölü Efsanesi: Boğa Gölünün kenarında hayvanlarını otlatan bir adamın boğası böğürmüş. Göl içerisinden bu böğürmeyi duyan su boğası, gölün kıyısına çıkmış. Orada bulunan boğa ile çayırda güreşmişler. Su boğası galip gelerek öteki boğayı kaçırdıktan sonra yine göle girmiş. Kaçan boğanın sahibi, boğasının yenildiğine çok üzülmüş. Su boğasından öcünü almak istemiş ve çareler aramaya başlamış. Adam demirci olduğu için boğasına uçları çok ince takma polat boynuzlar yapıp takmak aklına gelmiş. Hayvanları ile boğasını yine aynı göl kenarına götürmüş. Daha önceki gibi göl kenarına gelen boğanın böğürmesini duyan su boğası yine böğürerek gölden dışarı çıkmış ve güreşmeye başlamışlar. Polat boynuzlu boğanın ince uçlu takma boynuzları su boğasının kafasında yaralar açmaya başlamış. Bu suretle yüzü-gözü kan içerisinde bulunan su boğası, aynı zamanda canı yandığından polat boynuzlu boğanın önünden kaçmak zorunda kalmış. Göle kaçan yaralı ve kanları akan boğa, gölü de kana bulamış. Daha sonraları da göl yüzeyinde görülen kırmızılıkların boğanın suya girdiği yer ve onun izi olduğuna inanılmaktadır.

 

Maniler

Bahça bar veranda gel

Heyvanlar ney veranda gel

Hasta düştuh gelmadın

Bare can veranda gel

 

Dağda harman olmaz

Derda derman olmaz

Yandım yandım diyanda

Kula derman olmaz

 

Tekne doli yumurta

Anne beni unutma

Unutursan tez unut

Gözyaşıni kurutm

 

Kara oğlan kaş oğlan

Gözlari sarhoş oğlan

Gettınki tez gelasın

Na yüreğin taş oğlan

 

Al şalım yeşil şalım

Dağları dolaşalım

Sen yağmur ol ben bulut

Yağarken kavuşalım

 

Gül dalından kuş uçtu

Mendilim suya düştü

 Ağla gözlerim ağla

Ayrılık bize düştü

 

Bahçelerde atlıya

Gel atlıya atlıya

Anam beni verecek

Göğsü kravatlıya

 

Al elmanın dördüni

Sev yiğidin merdini

Sevarsan bir güzel sev

Çekma çirkin derdini

 

Altun yüzüğüm şak şak

Küskün isen barışak

Aramızda dağlar var

Mektubinan konuşak

 

Bu dere akar gedar

Yar gelur, bahar gedar

Bu ne biçim köydür ki

Her gelan kalkar gedar

 

Bu derenin arduci

Kınali parmak uci

 Sevduğum gelin olmiş

Ben olayım sağduci

 

Çarşıdan yumah aldım

Dantel orayım diya

Köy içinda yar sevdim

Hergün gorayım diya

 

Geldim arpa biçmaya

Eğildim su içmaya

Meramım arpa değil

Yarinan görüşmaya

 

Tarla biçtım terladım

Kırati eherladım

Dedilar yar geliyer

Koçi kurban eyladım

 

Fındığa gaga derim

Darılma şaka derim

Sen beni kaçırırsan

Ben sana ağa derim

 

Derenin kenarinde

Vurdum sari yılani

Acep nerde gömerler

Sevdalukten öleni

 

Dere geliyor dere,

Kumunu sere sere,

 Al götür dere beni,

 Yârimin olduğu yere

 

 

Halk Türküleri

Halk türkülerinin bir kısmı halk oyunları sırasında söylenmektedir. Bunlar halk oyunları bölümünde yer almıştır.

 

Türkman Havası

Yaz gelanda çıhah yaylaya

Çıhem yayla senin başına

Zalim felek ahu katti aşıma

Hanım nerdan, canım nerdan

Aşar yollar yaylalar

Bir zamanlar bu tağlar da

Gezmali hanım gezmali

Kalem alıp başın gözün yazmali

Saçi uzun boyi kısa burni hızmali hanım

 Hanım nerdan canım nerdan

Aşar yoli yaylanın

Oğul nedem demur gömlek

Havayi canın canım

Yaz gelanda bağlar verur meyvayi

Türkman katarlamiş devayi

Çekar gedar yaylasına gözlari sürmeli

 

Gelin Ağlatma

Aha gelduh kapiniza

Selam verduh topunuz

Ağlama gelin ağlama

 Dalda kırarlar cevizi

Hani gelinin çeyizi

Ağlama gelin ağlama

 Gelin atladı eşiği

Sufrada kaldi kaşuği

Getti evin yahuşıği

Anasının göz işuği

Ağlama gelin ağlama

Bizi yoldan eglama

Şavşatlı sanatçı Nedret Ural seslendirdiği Zülfet türküsünün izlerine 1930’lu yıllarda eski yazıyla yazılmış bir derleme defterinde rastlanılmıştır. “Şavşat’ın İmerxev-Velxıyet köyünden Zülfet Hanım, eski kocası İpxevul köylü İsmail’e gitmiş imiş. Bu, değirmeni döndüremeyince Beldiyetli Kâmil’e varıyor.” Onun hikâyesi halk ağzında maniler şeklinde dolaşıyor ve günümüzde de Şavşat’ta oyun havası olarak karşılıklı türkü şeklinde söyleniyor: (Uramalı, 2015: 43).

 

Zülfet suya gediyer

Fisdani fır fır ediyer

Varın söylen İsmayl’a

Zülfet eldan gediyer.

 

Sobanın ayaxlari

Kâmil’in buyuxlari

Yaxdi yandurdi beni

Zülfet’in yanaxlari.

 

Xarman yüzi otlidur

Bekâr qoyni tatlidur

Dul qocaya qız verman

Ölenacax dertlidur.

 

Qarşida maden olsa

Madene geden olsa

Toprax onun başına

Onsuz bir adam olsa.

 

Bu dere holuxlidur

Sulari baluxlidur

Neynarım ela yâri

Ayaği çaruxlidur.

 

Enteri işlamali

Baxıp naxışlamali

Üç yüz altmiş şaldandur

Zülfet’in peştamali.

 

Ayna qoydum çarşıya

Şölve verur qarşiya

Şoltisxev’in qızlari

Birer sahan turşiya.

 

Dağ başında kedilar

Miyav miyav dedilar

Zülfet suçun nayidi

Saxalliya verdilar.

 

Qamiş qamişa benzar

Qamiş gümüşe benzar

Diyoban’ın qızlari

Qısır camuşa benzar.

 

Altun yüzük qaşiyam

Ben qızların başiyam

Varın söylan Kâmil’a

Beldiyet qumaşiyam.

 

Ay geca ruşan geca

Halım perişan geca

Otuz iki mum yansın

Zülfet qavuşan geca.

 

İnciri ezamadım

Tellara düzamadım.

Yıxılsın etser yollar

 

Sallanup gezamadım.

Bu derenın qumuni

Atmaya kürek işdar

Zülfet xanım yanında

Yatmaya yürek işdar.

 

Kiremitdan ocaği

Batum’da var bucaği

Altmiş hoxa gâliyer

Zülfet’in bir bacaği.

 

Altun topi atarım

Hem atar hem tutarım

Ben bir cahil çocuğum

Zülfet’inen yatarım.

 

Halk Ozanları

Yörede halk ozanları ve halk şiirlerinin çok sayıda örneklerini görmek mümkündür. Dönemlerinin yaşam koşullarını, yaşayış biçimi, umutlarını yansıtan şair ve ozanların sayısında özellikle 18. yy.dan sonra artış görülür. “15. yüzyıla gelinceye kadar Âşık Edebiyatı'nın yerini dolduran destan ve mistik edebiyat geleneğinin yegâne icracıları Ozan’lardı. Ozanlar, duyduğu ve bildiği kahramanlık olaylarım düzüp koşmada mükellefi. Bunun da kopuz eşleğinde yaparlardı” (Erkal, 1998).

Göç olaylarının daha az, kırsaldaki zorlu işlerin daha fazla olduğu yakın dönemlerde paylaşım ve bir arada olmayı gerektiren durumlar hâkimdi. Özellikle kış aylarında köy odalarında toplanılırdı. Bu toplantılarda âşıklar beklenen ve aranan kişilerdi. Artvin’e Ardahan, Kars ve Erzurum’dan da âşıklar gelirdi. Öncelikle Yusufeli ilçesi olmak üzere, Ardanuç ve Şavşat ilçelerinde çok sayıda âşık yetişmiştir. Yarımi, Sultan Dildari, Mehmet, Şenfi, Keşfi, Nihani, İlhami, İzni, Derya, Huzuri, Zuhuri, İzhari, Özeri Yusufeli ilçesinde yetişmiş olanlardır.

Yörenin halk âşıklarının ilk örnekleri ise, Serveri, Sıtki, Asferi, Gülzaoğlu, Kaynari Mustafa, Şirini, Yarımi, Sultan Dildari, Şerifi sayılabilir. “Ardanuç ilçesinin Soğanlı Köyü’nden asıl adı Molla Selim olan Serveri, bir şiirinde, “Tarih ikiyüz üç sefer bizimdir” dizesinde 1787-1788’lere işaret etmektedir.” 19. yüzyılda halk ozanları sayısı artmıştır. Rıfai, Derviş (1800-1870), Mehmet, Şöhreti (1795-1865), Âşık Sait, Muhibbi (1823-1868), Esmahan, Hayali, Yesari, Esrari, Hicrani, Tekmili, Nidasız, Ervahi, Mehmet Ali, Şamili, (1823-1863), Âşık Osman, İkrari, Keşfi, Nutki, Ummani, Nihani, Mahiri, Mihmani, Meftuni, Recai, İsmail Hakkı, Hıfzi, Figani, Kahri, Devrani, Mahcubi, Cesimi, Niyazi, Desturi, Nimet Suzani Efendi, Destancı Kazım Ağa, (1881- 1975) Rahmani, İzni, Emrah, Güldari, Firaki, Nidai, Şahistan Bahri, Şahıstan Osman, İlhami, Dehani, Elfazi, Arifi, Hayrani bu âşıklardandır.“Ardanuçlu Halk ozanlarından 1874’te vefat eden Rifai’nin şiirlerini bir cönkte topladığı ve derlemenin bulunamadığı bilinmektedir. Yusufeli ilçesinde yetişen ve asıl adı Kaya Salih olan Muhibbi, 1823’te doğmuş, 1840’da âşık olmuştur. Muhibbi’nin sevgilisi Esmahan da kadın halk ozanlarındandır. Asıl adı Mehmet olan Yesari Baba, Batumlu Yesari adıyla da bilinmektedir. 1865-1915 arasında yaşamış olan Devrani’nin asıl adı Mirza’dır. 1914 savaşından önceki yıllarda Artvin ve Ardanuç çevresinde köy köy gezerek kahve ve köy odalarında sazlı söyleşiler yaptığı aktarılmıştır (Yurt Ansiklopedisi: 950).

19.yy’ın son döneminde halk şairliğindeki yöneliş Şavşatlı Âşık Didari’de görülebilir. Şavşat’ın Cevizli köyü medresesinde öğrenim görmüş, hocalık yapmıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşını yaşamış ozanın şiirleri toplanmamıştır. Yaşadığı dönemi anlatan “Dayandı” başlıklı şiiri şöyledir (Tokdemir, 1993: 23).

 

Şavşat Dağları da çiçekler açmaz

Kanadı kırılmış turnalar uçmaz

Osmanlı ahdetmiş sözünden geçmez

Dağlar taşlar kızıl kana boyandı

 

Der Didari kaldı kuru can kafes

Ne kimsede can var ne zerre nefes

Kan ağlar analar, gelinler, herkes,

Ah’ü figan asumana dayandı.

 

Bir diğer Ozan Yusufelili Keşfi’dir. Ozan Huzuri’nin babasıdır. 30 yaşlarından sonra, kendi deyişiyle gaflet uykusundan ayıldığına” inanıp sazı ve soyut aşkı bir yana iterek, şeyh olup bir derviş ozan kimliğine bürünmüştür. 20. yy’daki Ozanlar ise, Fevrani, Fariki, Hulusi, Ali Gedikoğlu, İrşadi, Sefili, İbrahim Pehlivan, Derya, Zuhuri, Huzuri, Dur Abdal, Efkari, Esma Sultan, Zakiri Berna, Ate Sultan, Abdülmecit Tokdemir, İzari’dir.

Ate Sultan, 1871-1968 yıllarında Ardanuç’un Kapıköy (Karsniya) köyünde yaşamıştır, asıl adı Sultan’dır. Yöreye gelen hemen hemen her âşıkla karşılaştığı ve deyiştiği aktarılmıştır. Şiirlerinden biri:

 

Yolcu

Yolcu var yürü yoluna

Hemen çekilip gitsene

Bülbülsen var git gülüne

Yoluna gayret etsene

 

Bende de aşk havasıdır

Yayla fakir yuvasıdır

Yağar yolcu havasıdır

Yolcu yoluna gitsene

 

Âşık bal demez zehire

Gidenim yoktur şehire

Razı olursan bahara

 Pişirem içip yutsana

 

Ate Sultan değil ana

Oturdum bu kuru dağa

Hemen uzanma kuymağa

Ekmeğe loru katsana

 

Asıl adı Ali Huzuri Çoşkun olan Yusufeli’li Huzuri (1886-1951) aruzla şiirler hazırlamıştır.

Âşıkların sözlerinde yer verdikleri konular, doğa, toplumsal sorunlar, bireysel konular, aşk, ayrılık, doğa güzelliği gibi temalar işlenmiştir. Şiirlerinden biri:

 

Kızardık, bozardık, yandık, yıkıldık,

Uzun boylu harareti sor bize

Mateme tutulduk, ye’se takıldık

Unutulmaz sefaleti sor bize.

 

Artvin yöresi son dönem ozanlarından Âşık Efkârı adıyla bilinen Âdem Şentürk’tür. Açıklamasına göre 1900’de doğmuş ve şiir aşkına dalışına dalışı ile ilgili şunları söylemiştir:

 

Binüçyüz on altıda dünyaya geldim

Sanki bir koncay-ı deste olmuşum

Binüçyüz otuz altı bu aşka daldım

O günden bu güne beste olmuşum

İlk söylediği dizeler, Bilmez idim, uyumuşum Kasımoğlu pınarında. Bir dolu verdiler içtim, Kasımoğlu Pınarı’nda. 1. Dünya Savaşı yıllarında askere alınmış, Berlin’deki Muzika Birliğinde eğitim görmüştür. Anadolu’nun birçok yerinde âşıklarla atışmıştır. 1930’larda, Amasya’ya gittiği sırada Vali’nin karşısına çıkarılmış ve “maşukasının kim ve nereli olduğu” sorusuna şöyle yanıt vermiştir:

 

Ben aşıkım sevdiğimi soranlar

Ana yurdu, öz vatanı severim

Cumhuriyet temelini kuranlar

Kurtarıcı kahramanı severim

 

20. yüzyılın başlarında ise, Kaber Hatipoğlu, Küçük Şamili, Gılmani, Yangın, İzhari, Özeri, Deryami, Meraki, Kara, Bulani, Pervani, Ali Geylani, Fahri, Asmi, Devami, Âşık Dolani, Gülpaşa Dursun gibi halk ozanları yetişmiştir.

Atma Türküler

Atma türküler mevcut durum içinde doğaçlama söylenirler. Türkü atmayı oluşturacak bir ortam ve durum oluştuğunda karşılıklı veya gruplar halinde söylenirler. Söylendikten sonra söyleyen kişilerin adı ile anılırlar veya zamanla söyleyenleri unutulup halkın sözlü kültürel mirasında yer alırlar. Atma türküler, dinleyenlerin bunları halk içinde ağızdan ağıza dolaştırması, kulaktan kulağa geçmesi ile aktarılır. Türküler biçimsel olarak, tek, iki, üç ya da dört dizeden oluşursa da çoğunlukla tek dizeli biçiminin yaygın olduğu göze çarpar. Niceliksel olarak, Türkülerin iki dizeden oluşanları yanında, saatlerce süren, sayfalar dolduranları da vardır (Tokdemir, 1993:551).

Gruplar arası türkü atmaları:

 

Zafer Bayramı –I

Çoruhlu mutlu olsun bu büyük bayramumuz

Ne kadar güzel oldi, hep birden seyranumuz

Bugün kazanılmışti şanli istikbalumuz

Kocatepe’de idi büyük kahramanumuz

Bugün emir vermişti o başkumandanumuz

Hedefunuz Akdeniz hayde ordularumuz

İnöni, Dumlipunar harika meydanumuz

Dört gün, dört gece sürer o son büyük harbumuz

Dokuz gün daha sürdi kurtuluş savaşumuz.

Helal olsun orada hep dökülen kanumuz

Onunla şeref buldi nice vatandaşumuz

Yükseldi semalara zafer dolu şanumuz

O günün hatirasi en büyük nişanumuz

Kurtuldi esaretten bu güzel vatanumuz

Bu şanlı zafer günü düğünle bayramumuz

Dünyalar tarihinde pek şöhretli namumuz

Millertler arasında yer aldi unvanumuz

Böyle güzel vatana feda olsun canumuz

Ey sevgili Atatürk ebed olsun yaşunuz

Evlatlaruna lazım daha işaretunuz

O günleri gösteren yaşa büyük Atamuz

Fazla sevinç içinde Çoruh Vilayetumuz

Hepumuzi topliyan Vali Koraltanumuz

Bizi af buyursunlar belki vardur hatamuz

Oni kalpten severuz yoktur şikayetumuz

 

Zafer Bayramı – ll

Böyle kıymetli günün bahsedelum şanından

Memnun olduğu gündür zabitan nişanından

Atatürk bugün için geçti tatli canından

Başbakan İnöni’ni ayırmadi yanından

İnöni’nde sel akti düşmanların kanundan

Bize bugün gösterdi ter akıtti alnundan

Türkler ölür vaz geçmez sevgili vatanundan

İlumuz ziyalandi bu zafer bayramundan

Öyle idare kurdi kuş uçmuyor dalindan

Nasıl ana doğurdi Türk Milleti kanından

Bitun halk memnun olduk hudut kumandanundan

İlbay da memnun imiş bitun Çoruh Halkından

Bu akşam davetliyuz Artvinun Halkevundan

Temelde kurban kestuk sel akıttuk kanından

Ha o şerefli koyun bugün geçti canından

 

“Bu atma türküler 1937 yılında 30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla Artvin Halkevi’nin düzenlemiş olduğu “Çoruh Şenlikleri” ne davet edilen “Atma Türkü” alanında ünlü şairlerce ve sekizer kişilik gruplar tarafından söylenmiştir. Zafer Bayramı’nı söyleyenler Fındıklı’dan Reşit Yılmaz, Mustafa Peker, M. Sami ile Arhavi’den Akif Bayramin’dir (Tokdemir, 1993: 556).

Tüfeğini omuzlayıp ava gitmekte olan delikanlıya arkadaşlarından birisi tüfeği işaret ederek:

  • Bu tüfeğun pahasi elliden yüze kadar, deyince, tüfek sahibi de:
  • Onun kurşuni gider bahardan güze kadar, der.

İki sevgili arasında:

Erkek: Kız yuzuni görünce yeni doğmiş ay sandum

Kız: Gözlerini görünce coşmuş iki çay sandum

Erkek: Derdune düşmez idum sevdaluk kolay sandum

Kız: Kirpiklerun ok oldi, kaşlaruni yay sandum.

 

İki sevgili arasında:

Erkek: Cayir cayir yanayirum ateşun duşti cana

Kız: Seninkine mi benzer gel de oni sor bana

Erkek: Ne olur sevduceğum sarılsak kana kana

Kız: Kardeşlerum görürse kayarlar köti güna

Erkek: Senun uğrunda ölmek duğun bayramdur bana

Kız: Canumi verurum da söz söyletmem ben sana

 

Bayırdaki ufacık tarlalarında çalışmakta olan karı-koca arasında:

Erkek: Belum burkum kırıldı bu bayırda bacakta, deyince, hanımı da hemen:

Kadın: Eğer böyle yapmasak ne pişecek ocakta.

 

Görümce ile gelin arasında:

Görümce: Ayak izi kapida

Hanım oldi yapıda

Bole mi olur gelun

Gelin: Kendune bir koca bul

Sen de gidip hanım ol

Kimse tutmuyor yolun

Görümce: Gelin böyle duracak

İşleri kim görecek

Hala kınali elun

Gelin: Bulamamiş bir koca

Rahatsız olur gece

Her tarafta bir tel.un

Çok Sesli Yaşlılar Korosu

Camili (Macahel) yöresinde yaşayan ve Gürcü halk şarkılarını seslendiren kişilerden oluşturulan bir gruptur. “Macahel Yaşlılar Korosu,” 2015 yılında UNESCO’nun “Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine, 2016 yılında da Kültür Bakanlığı’nın “Yaşayan İnsan Hazineleri” kapsamına alınmıştır. Bu ekibin oluşmasında, Gürcü halk şarkılarından özgün şekilde günümüze kalanlar merak edilip araştırılarak çıkılan yolun sonunda oluşturulan değerli bir halk kültürü unsurudur. Müzik yönetmeni ve araştırmacı İberya Özkan (Melaşvili) 2001 yılında amatörce şarkı söyleyen yaşlıları bir araya getirdi ve “Macahela Yaşlılar Çok Sesli Korosu”nu kurdu. Macahel yöresinde yetişen Karadeniz’in ünlü ses sanatçısı Bayar Şahin ve İberya Özkan’ın öncülüğünde bu halk şarkıları kayıt altına alınmıştır. İlk önce Gürcü halk şarkılarını bilen 12 kişi tespit edildi. Yaşlı kesimden oluşan bu ekipte yaşları 53’ten 88 yaşına kadar farklı yaşlarda olan 7 kişiden oluştuğu ekip üyeleri tarafından anlatıldı. Koroda yer alan İsmet Ertürk 2018 yılının eylül ayındaki mülakatımızda, yardımlaşmanın ve müziğin bir arada olduğu günlerden şu şekilde bahsediyor: “Bu şarkılar düğünlerde, çobanlıkta, mecide (imece) öğrenildi. Çok keyifli olurdu, bir bahçede bu türküler söylendiği zaman diğer bahçelerden herkes buraya toplanırdı. Bizim şarkılarda bir kişi şarkının ana ezgisini söylemeye başlar, bir diğer kişi “bani” denilen ikinci bir ezgiyle ona eşlik eder. Ana ezgi şarkıya eşlik eden kişilerin banileriyle çoksesli bir hal alıyor. Anonim olan bu şarkıları biz erkekler çalgısız söyleriz. Şarkılarımızın dili de Gürcüce’dir” Macahel şarkıları halkın bir araya geldiği hemen her ortamda köy imecelerinde, doğum, düğün, sünnet ve eğlencelerde söylenir. Özellikle de gelin alma ya da getirme esnasında yol boyunca bu şarkılar seslendirilir.