El Sanatları
Zanaatkârın elinden çıkan ürünlerin hepsi yöre halkının ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapılmıştır. El sanatları, yapıldığı yerin kültürel özelliklerinin yanı sıra estetik zevkine dair de ipuçları verir.
Gelişen teknoloji, endüstrileşme ve küreselleşme süreci mesleklerin ekonomi içindeki pazar paylarını azaltmıştır. Bu durum, genç nüfusun başka iş kollarına yönelmelerine sebep olmakla birlikte zanaatçıların yeni çıraklar yetiştirememeleri neticesini doğurmuştur.
100 yıl öncesine kadar Saathane meydanına çıkan iki çarşıdan biri olan Mecidiye çarşısı esnafın, Subaşı isimli diğer çarşı ise zanaatkârın toplu biçimde faaliyet gösterdikleri yerlerdi. Bugün ülkemizin tamamında olduğu gibi Samsun’da da geleneksel el sanatları büyük ölçüde yok olmuş, halen faaliyete devam edenler de yok olmak üzeredirler.
Samsun ilinde en yaygın el sanatı dokumacılıktı. Dağlık kesimlerdeki köylerde daha çok yün dokumalara rastlanırken Havza ve köylerinde pamuklu dokumalar vardı. Kıyı kesimlerinde, özellikle Bafra’da keten dokumacılığı yaygındı. Dokumalardan çeşitli giysiler, havlu, örtü gibi eşyalar üretiliyordu.
Alaçam: Ellerindeki en bol malzeme ağaç, saz ve yün olduğu için Alaçamlılar kilim dokumacılığı, hasır örücülüğü, ağaç işlerinde ustalaşmışlardır.
Ayvacık: Ayvacık’ta el sanatları denilince ilk olarak akla, el tezgâhlarında halis yünden dokunan “cecim” geliyor. Yere sermek için dokunan kilimlere cecim derlerken, kadın ve çocukların bellerine bağladıkları bağlar da cecim olarak adlandırılıyor.
Bafra: Zembil örücülüğü özellikle 20 yıl öncesine kadar Göltepe Köyü’nde yaygın olan ve ancak bugün unutulmaya yüz tutmuş mahalli bir el sanatı. Zembil örücülüğünde kullanılan malzemeler; saz bitkisi, kurutulmuş mısır koçanı yaprakları, 50 cm uzunluğunda ortadan ikiye katlanmış ve iğne vazifesi gören çelik tel, saz bitkisinden yapılmış kındıra, hazır kumaş boyası veya tabii boyalar. Tabii boya, genellikle soğan veya yeşil ceviz kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilir.
Çarşamba: Çarşamba Ayakkabısının ünü bütün Türkiye ye yayılmıştır. İlçe de ayrıca Çarşamba kasket yapımı halen devam etmektedir. Çarşamba ilçesi ayrıca saz yapımıyla da ünlüdür.
Havza: İlçe de kuşak dokumacılığı, heykel yapımı, ahşap oyuncak yapımı, taş süslemeciliği yapılmaktadır.
Ladik: Ladik dokuması veya Ladik fanilası olarak yapılan dokuma ile el sanatlarını devam ettirilmektedir.
Salıpazarı: Yüksek rakımlı köylerde ahşaptan yapılan mutfak aletleri, gelinler için çeyiz sandığı ve örgü sepetler yapılmaktadır.
Vezirköprü: Vezirköprü’de heybecilik, semaver yapımı, ip ve urgan yapımı gibi geleneksel el sanatları sürdürülmektedir. Vezirköprü’deki Tahtaköprü Köyünde evlerdeki dokuma tezgâhlarında ev eşyaları dokunmaya devam ediliyor. İlçenin İncesu Köyünde de el süpürgesi yapılmaya devam edilmektedir.
Yakakent: Bölgede kök boyadan dokuma kilim ve makromeden örülerek hamak yapılmaktadır.
Demircilik
Yüzyıllar boyunca geçimi tarım ve hayvancılığa bağlı olan yörede gerek toprağın işlenmesi gerekse binek olarak ve tarla sürmek için kullanılan hayvanların ihtiyaç duyduğu aksamın metal parçalarının yapımı için demircilere ihtiyaç duyulmuştur. Binek hayvanı olarak atlar ve yük taşımacılığında katır gibi kayvanlar için gerekli olan nal ve nal çivileri demircilerin en çok ürettiği malzemelerdi.
Demircilikte önceleri çekiç, örs ve kıskaç gibi el aletleri kullanılırken bugün bunların yanında kaynak ve matkap makineleri de kullanılmaktadır. Demirciler, bu yeni makineleri kullanarak üretim sürecini hızlandırmaya, makineli tarımda kullanılan araçlara entegre parçalar yapmaya çalışmaktadırlar.
İl genelinde hemen bütün ilçe merkezinde ve bazı köylerde iptidai ocaklarda sıcak ve soğuk demircilik halen yapılmaktadır. Demirciler saban, orak, orak gibi tarım aletleri onarmakta ve imal etmektedirler.
Semaver
Semaver ilk olarak 18. yüzyılda Rusya’nın Tula bölgesinde geliştirildi. Çarlık döneminde Rusya’da üretilip önce Rusya’ya ardından bu ülkenin ilişkili olduğu ülkelere yayıldı. Semaver Türkiye’ye de ilk olarak Çarlık Rusya’sından Osmanlı Devletine göç etmek zorunda kalan Kırım ve Kafkas göçmenleriyle birlikte gelmiş olmalıdır. Havza, Vezirköprü ve çevresinde iskân edilen göçmenler semaver kültürünün tanınmasına ve yaygınlaşmasına sebep olmuşlardır (Tezgel, 2008: 43).
Bakır, teneke, galvanizli sac gibi çeşitli metallerden üretilebilen semaverlerin estetik ve kullanım açısından daha fazla tercih edilenleri pirinç, krom-nikel veya bakırdan yapılanlarıdır. Bunlar hem daha sağlıklı hem de daha uzun ömürlüdürler. Yassı semaver Vezirköprü’ye has olan semaver çeşididir. Yöredeki hemen bütün evlerde yassı model semaver bulunur. Yöreye özgü yassı biçiminden dolayı “Vezirköprü Semaveri” adıyla anılmaktadır. Samsun ilinde yaygın şekilde kullanılan yassı semaver, çabuk ısınacak ve ısıyı uzun süre muhafaza edecek biçimde tasarlanmıştır. Vezirköprü semaveri 32 parçadan oluşur. Tenekeden imal edilir, malzeme olarak teneke tercih edildiği için dayanıklı değildir fakat teneke semaverin lezzetini başka hiçbir semaver veremez. Teneke kap, suyu çok kısa sürede haşlar, diğer malzemeler suyu bu kadar hızlı ısıtamaz (K. İsmet Akkaş).
Bıçakçılık
Samsun ve çevresinde çoban bıçağı adıyla bilinen yöreye özgü bıçaklar üretilmeye devam edilmektedir. Öğretmenlik mesleğinden emekli olan Halit Yücesan yaklaşık 9 yıldır Bafra’daki atölyesinde el yapımı biçak imal ediyor. Atölyesinde özellikle, Alaçam – Gerze – Tosya üçgeninde çoban bıçağı adıyla meşhur olan bıçakların üretimine ağırlık veriyor.
Kesici kenarı balık karnı gibi olan çoban bıçaklarının sap kısmının arkasında selce parmak için bir girinti bulunur. Çobanlar dağlarda, kırsal ortamlarda yaşadıkları için herhangi bir durumda işlerini görebilmeleri için kullanım kolaylığı olan bıçaklara ihtiyaç duyuyorlardı. Gerek et gerek sebze gerekse meyve kesebilecek nitelikte olan bu bıçaklar özellikle çobanlar tarafından kullanılmaya başlandığı için bu adla tanındılar (K: Halit Yücesan).
Bıçakların kamasını paslanmaz çelik malzemeden imal ediyor. Sap kısımları için ise en dayanıklı, en sağlam ağaçlar kullanılıyor. Manda ve öküz gibi hayvanların boynuzları da kullanılabiliyor sap yapımı için fakat bu malzeme uzunn süreli kullanıma uygun olmadığı için daha çok süs amaçlı bıçaklarda kullanılıyor. Halit Yücesan yaptığı bıçaklara su emmediği için sağlam ve dayanıklı olan tropik ağaçlardan sap yapıyor.
Bakırcılık
Bakırcılık mesleği günümüzde son temsilcileriyle yaşatılmaya çalışılmaktadır. Yeni nesillerin kazancı düşük olan bu mesleği tercih etmemeleri bakırcılık mesleğini de yok olmanın eşiğine getirmiştir.
İçlerinde yemek pişirilen, kızgın ateşin üzerine konulan yemek tencereleri, tavaları ve sahanlar uzun süre kullanılınca sağlığa zararlı olmaktadır. Bu nedenle belli aralıklarla bakır eşyaların iç yüzeylerinin kalaylanmaları gerekir. İlk önce malzeme temizlenir. Çekiç ile eğrilikleri düzeltilir. Ardından nişadır ve kalay kullanılarak bakır kabın kalaylanmasına geçilir. Pamuk veya üstüpü ile kalay, kabın yüzeyine sürülerek işlem tamamlanır.
Bakır eşyalara olan talebin her geçen gün azalması, çok emek isteyen mesleğin kazancının az olması, mevcut ustaların yanalarında çalıştırmak ve işi öğretmek üzere çırak bulamamaları bu mesleği yok olma durumuna getirmiştir. Bakırcılığa bağlı bir meslek kolu olan kalaycılık için de aynı durum geçerlidir.
Bakır kaplar kalaylanmadan önce ateşin üzerinde ısıtılır. Kalaylanamaya başlamadan evvel nişadır sürülmüş üstüpü ile kabın kiri, pası iyice temizlenir. Temizleme işi bittikten sonra kapların içi üstüpü yardımı ile kalaylanır. 2000’li yıllara kadar Sasmun’un sokaklarında gezici kalaycılar görülüyordu. Mutfaklarda bakır kaplar tercih edilmediği için kalaycılara da ihtiyaç her geçen gün azalmaktadır (K: Kazım Türkmen).
Ağaç İşleri
Samsun ilinde konut ve ambar gibi yapıların yanı sıra gerek tarım gerekse balıkçılıkta ihtiyaç duyulan ahşap malzemeler, bu yörede ağaç işçiliğinin gelişmesine imkân vermiştir.
Birçok tarım aletini kullanmak için gerekli olan sap ve tutacaklar, hasat edilen tahıl ve hububatın istenmeyen kısımlarını ayıklamak için gerekli olan kalbur ve elekler ve bunlardan başka, evlerde ihtiyaç duyulan çeşitli alet ve eşya, ağaç işçilerinin elinde hayat bulurdu.
Denize kıyısı olan Samsun’da denizcilik, gemi ve kayık yapımına bağlı olarak ağaç işçiliği de önemli bir iş kolu olmuştur. Gemi inşası için ilin batısındaki komşusu Sinop ilinde yapılıyordu. Ancak Samsun’da da gerek balıkçılık gerekse taşımacılıkta kullanılan kayık, sandal ve küçük gemiler inşa ediliyordu.
1960’lı yıllara kadar Kızılırmak ve Yeşilırmak’ta sandallarla yük ve yolcu taşınmıştır. Bu ırmaklarda çalışan kayıklar yine bu bölgedeki çam ağaçlarından imal ediliyordu.
Ahşap ürünlere yönelik ihtiyaç, çeşitli malzemeden üretilen fabrika çıkışlı ürünler sayesinde gerilemiştir. Ahşap ustalarının bir kısmı hediyelik eşya, ahşap oyuncak, ahşap maket-heykel gibi farklı ürünler ortaya koyarak hem mesleklerini sürdürmeye devam etmektedir. Samsun ilinde ahşap malzeme kullanarak çeşitli süs eşyaları, oyuncak ve ağaç kök ve gövde parçalarından heykel yapan sanatkârlarımız vardır.
Ahşap Heykel
Babası orman işçisi olarak çalışmış olan Yüksel Korkmaz, ahşap sanatı ile iç içe yaşamış bir ailenin son temsilci. Yaklaşık 20 yıl orman işçisi olarak çalıştıktan sonra ahşap malzemeyle ve daha ziyade ağaç kökleri ve fabrika üretimine uygun olmayan malzemelerle dekoratif ürünler, modeller ve otantik ahşap heykeller yapmaya başladı. Ahşap ürünler işlemek için ağırlıkla atık nitelikteki orman ürünlerini kullanarak bir anlamda doğanın geri dönüşümüne de katkı yapıyor.
Çalgı Yapımı
Ülkemizde yaygın olarak yapılan ve çalınan sazlardan biri bağlamadır. Samsun ili hem bağlama yapımında hem de bağlama icrasında önemli bir merkezdir. Bağlama teknesinin yapımında ana malzeme olarak dut, kestane ve kayın ağaçları tercih edilir. Samsunlu ustalar bu ağaç türlerine akçaağaç, karaağaç ve ceviz ağaçlarını da eklemişlerdir.
Yekpare değil de parçalı tekne formunun mucidi ve en önemli temsilcisi Mesut Ünalan Samsunlu bağlama yapım ustalarından biridir. 1926 doğumlu Mesut Ünalan, Samsun’da oyma bağlama tekneciliğini başlatan kişidir (Sancak & Yeğin, 2011: 540). Oyma tekne yapımından başka üçgen ve geometrik parçalarla tekne kurup tekne oymacılığı sanatında ayrı bir üslup geliştirmiştir.
Mesut Ünalan, Samsun’da başlattığı parçalı tekne geleneğini bizzat kendisi Kahramanmaraş ve Gaziantep’e giderek buralardaki bağlama ustalarına kendi geliştirdiği tekniği öğretmiş ve bu bölgelerde sanatının yayılmasına ön ayak olmuştur. Mesut Ünalan’ın oğlu Hakan Ünalan, babasının atölyesinde mesleğe devam ediyor.
Samsun’da konservatuarda öğretim görevlisi olarak hizmet vermiş ve emekli olduktan sonra baba mesleğini ele almış olan Hakan Ünalan unutulmaya yüz tutmuş sazlarımızdan olan ıklık sazının da imalatını ve tanıtımını yapmaktadır.
Seydi Yerli: 1934 yılında Ladik’te doğdu. Nefesli saz yapımını babasından öğrendi. 3 tip zurna, kaval, ney ve mey imal eden Seydi Yerli, askerlik dışında hayatının tamamını köyünde geçirdi (Gürcan, 2007: 159).
Ahşap Süsleme ve Oymalar
Samsun ili genelinde çok sayıda ahşap cami vardır. Ahşap camilerin özellikle iç mekânlarındaki ahşap işçiliği dikkate değerdir. Ceviz ağacından yapılmış olan cami minberlerinin yüzeyinde oyularak çıkarılan şekiller göz alıcıdır. Bitkisel motifler ve yuvarlak kıvrımlar bu minberlerde görülen motiflerdir.
Örücülük
Zembil
Mısır koçanı yapraklarıyla ve Bafra’nın sulak arazilerinde yetişen sazlarla örülen zembiller geçmiş yıllarda il genelinde yaygın şekilde üretilen ve kullanılan eşyalardandı. Unutulmaya yüz tutan zembil sanatı son yıllarda Halk Eğitim Merkezleri ve konuya duyarlı sivil toplum kuruluşlarının destekleri açılan kurslar sayesinde yeniden canlanmaya başlamıştır.
Samsun’un verimli ovalarında yetişen mısır, kındıra ve sazlar çeşitli örgü işlerinde hammadde olarak kullanılmıştır. Bitki örgüsüyle yapılan ürünlerden birisi de zembildir. Zembil örgüsü için daha çok kındıra ve mısır bitkisi tercih edilir. Bafra İlçe Halk Eğitim Merkezi, zembil örücülüğünü yaşatmak üzere ilk olarak Göltepe köyünde “zembil kursu” açtı. Göltepe köyü 2000’li yıllara kadar zembil yapımının devam ettiği Bafra köylerinden biriydi. Unutulmaya yüz tutan bu sanat, son ustalarının elinde yeniden hayat bulmaya çalışıyr. Zembil konusunda usta öğretici olan Canan Çakır, yöresel sanatçı unvanıyla zembil kurslarında usta öğretici olarak da görev yapmıştır.
Sepet Yapımı
Doğu Karadeniz’de Ordu’dan itibaren Sarp sınır kapısına kadar olan bölgede gördüğümüz tipte sepetler Samsun’da pek tercih edilmez. Gövdeleri dip kısma doğru daralan sepetlerden başka, Samsun’un özellikle kıyı kesimlerinde dip kısmı düz ve buna bağlı olarak gövdesi yuvarlak sepetler görmek mümkündür. Doğu Karadeniz’in sarp yamaçlarında sepetin yerde durabilmesi için bir yere yaslanması ve dip kısmında ayaklarının olması gerekiyor. Düz alanlara sahip olan Samsun’da örülen sepetler bu nedenle farklılık arzeder (K: Abdul Erkan).
Sazlardan ve örgüye elverişli bitkilerden hasır ve yelpaze dokunmaktadır. Yelpazeler eskiden bu yörede kadınların yaygın olarak tercih ettikleri aksesuarlardan biriydi. İlin güneyinde, Vezirköprü ilçesinde geçimini süpürgecilikle sürdüren kişiler vardır. İncesu köyünün bütün haneleri süpürge yapıp satmakta ve bu yönüyle ilgi çektiği için çeşitli medya ortamlarında haber olmaktadır.
Dokumacılık
İlde bez dokumacılığı yakın tarihe kadar yaygın bir el sanatıydı. Kalın dokunan keten bezleri dış giyimlik veya örtü bezi yapımında kullanılırdı. Dağ köylerinde yünlü dokumalar, Havza ilçesine bağlı köylerde pamuktan gömleklik, yünden kazak, denilen şalvar dokumalar üretimine az da olsa devam edilen el sanatları arasında yer alır.
Ayvacık’ta el tezgâhlarından halis yünden “Cecim” adı verilen kilimler dokunur. Cecim çoğunlukla genç kızlara çeyiz olarak verilir. Yine Ayvacık’ta kadınların ve çocukların bellerine bağlamak için dokunan kuşaklar yöreye özgüdür. Bafra ilçesinde halı ve kilim dokumacılığı yapılmaktadır. Zembil ve hasır örücülüğü de Bafra ilçesinde icra edilen el sanatları arasındandır. Ladik ilçesi geleneksel tezgâhlarda halı dokumacılığı yapılmaktadır. Bu tezgâhlarda Hereke tipi halılar üretilmektedir.
Vezirköprü ve çevresi kilim, boncuklu taç, bez bebek, heybe, çorap, kuşak, kolon, çöpür kilim ve bez dokuma gibi renk ve desen özellikleri itibarıyla kendine özgü karakteristiği olan zengin bir dokuma kültürü mirasına sahiptir. Bu mirasın bir bölümü gelişen teknolojiye ayak uyduramayarak unutulmu ise de bir kısmı varlığını sürdürmeye devam etmektedir (Gül, 2018).
Yakakent ilçesinin bazı köyleri geçimini tamamen halı dokumacılığından sağlamaktadır. Vezirköprü’ün bazı köylerinde de heybe ve kilim dokumacılığı yapılmaktadır.
Heybe Yapımı
Taşımacılıkta hayvanların kullanıldığı dönemlerde hayvanın eğeri üzerine serilen, iki gözü bulunan heybeler omuzda da taşınabilen kullanışlı çantalardır. Halı ve kilim dokunan tezgâhlarda heybe de yapılabilmektedir. Heybe için eni yaklaşık olarak 50 cm, boyu ise yaklaşık 2,5 metre uzunluğunda dokuma hazırlanır. Dokumanın uçları çanta cepleri için gerekli ölçüde katlanıp dikildikten sonra heybenin ideal formu ortaya çıkar.
Başta motorlu taşıtlar olmak üzere modern teknoloji ürünlerinin yaygınlaşması, heybelere olan ilgi ve ihtiyacın da büyük ölçüde gerilemesine sebep olmuştur. Günlük hayatta kullanılmayan heybeler evlerde, iş yerlerinde dekoratif eşya, duvar süsü olarak kullanılmaya başlandı. Heybeler halen çanta ve süs eşyası olarak kullanılmaktadır.
Günümüzde Samsun’daki birçok Halk Eğitim Merkezinde verilen kurslarla heybe dokumacılığı öğretilmekte ve bu yolla yaşatılmaktadır. Yöredeki heybe dokumalarında çoğunlukla cicimlerde görülen desenler kullanılır. Bu desenler çok çeşitlidir ve her birine yüklenmiş anlamlar vardır. Pıtrak deseni çalışkanlığı, kurtağzı deseni kahramanlığı ve tuttuğunu koparmayı sembolize ediyor, hayat ağacı deseni üretkenliği hayata bağlılığı temsil ediyor.
Dokumalarda kullanılan yün iplikler genelde kök boyalarla renklendiriliyor. Kırmızı ve bordonun yanı sıra bölgenin doğasını yansıtan yeşil ve mavi renkler daha çok görülür heybelerde (K: Emsal Yaman).
Oya İşleri
Türkiye’de hemen her köy yerleşiminde patik ören kadınlara rastlamak mümkündür. Samsun ilinde gençler artık ilgilenmese de orta yaşlı ve yaşı ilerlemiş kadınlar patik örmektedirler. Halk Eğitim Merkezlerinde örgü kurslarında meraklılarına öğretilmektedir.
Oya, Türkiye’nin hemen bütün yörelerinde kadınların estetik zevklerini ortaya koydukları el sanatlarımızdan birisidir. Oyada kullanılan iplik, renk ve desenler sadece göze hitap etmez; hemen bütün oya çeşitleri belli anlamları iletmektedirler. Sümbül oyası, aşkı ve mutluluğu temsil ederdi. Yabangülü oyası bulunan yemeniyi kocası gurbete giden kadınlar; bademçiçeği oyasını sevdiği ile nişanlanan kızlar; erikçiçeği oyasını gelinler; kocası ile arası çok iyi olan kadınlar çayır-çimen oyası, kocası ile arası iyi olmayan kadınlar biber ya da biberçiçeği oyası bulunan çember takardı. Kavgalı oldukları kimselere mezartaşı oyalı çemberler gönderilirdi. Başına gül oyası veya karanfil oyası takan kadınlar “ben evliyim” ya da “evlendim” mesajı verirdi (Doğan, 2011: 431-432)
Samsun ve çevresinde kendir liflerinden örülen ip ve urganlar geçmiş yüzyıllar boyunca meşhurdu. Osmanlı Devleti döneminde kendirden yapılan ipler, halatlar ve yelken bezi olarak kullanılan bez dokumalar bu bölgede üretilip Samsun’daki limanın ihtiyaçlarını giderdikten sonra ağırlıklı olarak Sinop ve İstanbul’da bulunan tersanelere gönderiliyordu.
Cumhuriyet döneminde de kendir üretimine 1970’li yıllara kadar kesintisiz şekilde devam edildi. Bu tarihlerden sonra kendir üretimi kademeli olarak yasal engellemelere ve sınırlamalara maruz kaldığı için üretim alanları daralmıtır. Hammadde temininde sorunlar yaşayan üreticiler mesleğe devam edememiş dolayısıyla da kendir ipi üretimi yok olmaya yüz tutmuştur (K: Fahrettin Geçim).
Yorgancılık
Hazır ürünlerin bulunamadığı dönemlerde yorgancılık kabul gören, müşteri eksik olmayan bir meslekti. Yorganlar elde dikildiği için insanlar ihtiyaçlarına uygun yorgan yaptırabiliyordu. Değişik renklerde dikilebilen yorganlar çok çeşitli desenlerle süslenirler. Bu desenler geneli itibariyle bitkisel motifler ve geometrik şekillerdir.
Yorgan için ağırlıkla güney illerimizden yün getirtiliyor. Sıcak iklimlerde yaşayan hayvanların yünü yumuşak olduğu için tercihler bu yönde oluyor. Karadeniz bölgesinde yaşayan hayvanların yünü sert olduğu için bu bölgedeki hayvanların yünü yorganlar da değil daha ziyade yatak yapımında kullanılıyor (K. Temel Küçük).
Mesleğinin son temsilcileri tarafından icra edilen yorgancılık, günümüzde tercih edilmeyen mesleklerden biridir. Eiğer el sanatları gibi yorgancılık mesleği de çok emek ister, buna karşın kazancı azdır. Çok çalışıp az kazanmaya kanaat edecek kimse olmadığı için yorgancılar çırak da bulamamaktadırlar.
Deri İşçiliği
Hayvan derilerinden yapılan çarık, yemeni gibi ayakkabılar günümüzde üretilmemektedir. Samsun ilinin eğlence kültüründe güreş sporlarının önemli bir yeri vardır. Pehlivanların giyindiği kispet hayvan derisinden imal edilir ve günümüzde Samsun ilinde üretilmeye devam edilmektedir.
Samsun ilinin Çarşamba ilçesindeki kunduracıların ürettiği ayakkabılar, tek parça derinden imal edilmeleri ve de yumurta biçimli topuklarıyla bir dönem moda olmuş, ülke çapında tanınır ve aranır bir ürün haline gelmiştir.
Çarşamba Ayakkabısı
Yumurta topuk olarak bilinen Çarşamba ayakkabısı 1950’lili yıllardan bu yana üretilmeye devam ediliyor. Tasarımı çarıktan esinlenerek altına topuk takılmasıyla oluşturulmuş. Cüneyt Arkın birçok filminde bu ayakkabıyı giydi, Sagopa Kajmer ve Yıldıray Çınar gibi Samsunlu sanatçılar ise ayakkabıyı şarkılarına konu etti.
Halk arasında basık olarak da bilinen Çarşamba Ayakkabısının üretimi el emeğine dayalıdır. Tek parça halinde kesilen derinin tek dikişle birleştirilmesiyle ortaya çıkarılan Çarşamba Ayakkabısının en belirgin özellikleri yüzeyinin pürüzsüz, işlemesiz ve bağcıksız olmasıdır. Çarşamba Ayakkabısı ilk üretildiği yıllarda topuk kısmı içe katlanarak giyildiği için “basık” adıyla anılmıştır (K: Musa Yıldız).
1900’lerde yapılmaya başlanan basık, 1930’larda yaygınlaşmış, 1950’li yıllardan itibaren Çarşamba adıyla birlikte anılmaya başlanmıştır. 1980’li yıllar Çarşamba Ayakkabısının popüler olduğu dönemdir. Bu yıllarda ayakkabı ustalarının gece-gündüz çalıştıkları halde siparişleri yetiştiremedikleri bilinmektedir. Çarşamba Ayakkabısı 2007 yılında tescillenmiştir. En çok bilinen modeli yumurta topuk, yumurta burundur.
Kispet
Kispet eskiden manda derisinden yapılırdı. Manda derisi çok ağırdır. Manda derisinden yapılan kispetin ağırlığı 10 kilo civarındadır. Güreş sırasında yağ da sürüldüğü için ağırlık daha da artar. Bu ağırlık güreşçileri zorlar. Dana derisi çok daha hafiftir. Dana derisinden yapılan kispetin ağırlığı 2-3 kilodur. Bu nedenle kispetler artık dana derisinden yapılıyor. Kispetler bacak, apış ve kasnak denilen üç parçadan oluşur. Kasnak kısmı sert olur. Çünkü rakibin kasnağı kavraması istenmez. Apış ve bacak kısımları yumuşak olmalıdır, güreşçiyi rahatsız etmemelidir. Kispeti güreşçinin vücuduna uygun dikmek incelik isteyen, ustalık isteyen bir iştir.
Kispet giyinmek pehlivanlar için çok önemlidir ve genç bir pehlivanın ilk kez kispet giyinmesi belli bir merasimle yapılır. Genç bir pehlivan ancak ustası uygun gördükten sonra kispet giyinir. Pehlivan kispet giyinmeden evvel abdestini alır, Fatiha ve İhlas surelerini okuduktan sonra iki rekat namazını kılar. Namazın ardından kıble istikametindeyken kispetini alır ve ön kasnağından öpüp alnını kispete değdirir. Kispet merasiminde genç pehlivanın yakınlarının yanı sıra eski pehlivanlar ve sair seyirciler bulunur. Genç pehlivan ustasının elini öper. Bunun ardından bir gösteri müsabakası yapar. Merasimin sonunda pehlivanın yakınları kurban keser, haziruna ikramlarda bulunur.
Saraçlık
Saraçlar koşum ve biniş takımları imal eder, süslerler. Gerek atlar gerekse binicilik, modern hayatta kendine yer bulamadıkları için saraçlık da yok olan zanaatlardandır. Bu mesleğin Samsun’daki son temsilcileri Vezirköprü ilçesinde faaliyete devam etmektedir.
Taş İşçiliği
Kösüre
Kösüre taşı demir veya çelikten imal edilmiş kesici aletlerin körelmiş ağızlarını bilemede kullanılan biley taşıdır. Köy yerleşimlerinde hemen bütün tarla ve bahçe işlerinde kesici aletler kullanılmaktadır. Çalışmanın verimli olabilmesi kullanılan aletlerin keskin olmasına bağlıdır. Bu nedenle kösüre taşları bu bölgedeki insanlar için çok önemlidir.
1980’li yıllara kadar kır yerleşimlerinde hemen bütün evlerin bahçesinde kösüre taşı bulunurdu. Günümüzde il genelinde kaybolmaya yüz tutmuş olan kösüre taşları Vezirköprü ilçesinde halen yapılmakta ve kullanılmaktadır.
Bölgede doğada bulunan taşların biçimlendirilmesi suretiyle kösüre taşı imal edilir. Kösüre taşı için akarsu kenarlarında bulunan sert taşlar ve bölgede kum taşı denilen doğal taşlar, koyu gri renkteki taşlar daha çok tercih edilir.