Fiziki ve Tarihi Çevre
Anadolu'nun kuzeydoğusunda, Doğu Karadeniz bölgesinde bulunan Bayburt, Çoruh nehrinin kenarında, Bayburt Kalesi’nin eteklerinde kurulmuştur. Doğusunda Erzurum, batısında Gümüşhane, kuzeyinde Trabzon ve Rize, güneyinde Erzincan illeri ile çevrilidir. 1927 yılına kadar Erzurum’a, 1927-1989 yılları arasında Gümüşhane’ye bağlı olan Bayburt, 1989 yılında il statüsünü kazanmıştır.
Bayburt kelimesinin kökeni etimolojik olarak, Arapça Babert veya Babirt kelimelerinden oluşmaktadır (Yıldırım, 2002: 97). Bayburt’un yerleşimi, tarihin çok eski dönemlerine kadar dayanmaktadır. Eski çağlardan bu yana tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan yerleşim yeri, tarihi ve kültürel açıdan birçok zenginliği içinde barındırmaktadır.
Bayburt ili, Karadeniz Bölgesi’nin Doğu Karadeniz Bölümü’nde yer almaktadır. Fiziki, beşeri ve ekonomik coğrafya özellikleri bakımından Doğu Karadeniz Bölümü kıyı kuşağından farklı bir karaktere sahip araştırma sahası, Yukarı Kelkit ve Çoruh Oluğu Yöresi (Tarkan, 1971: 113; Arınç, 2011: 385-388) olarak adlandırılan yöre içinde bulunmaktadır.
Bayburt ve çevresi Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgeleri arasında geçiş özelliği göstermektedir. Bayburt ili, kuzeyden Trabzon, batı ve kuzeybatıdan Gümüşhane, kuzeydoğudan Rize, doğu ve güneydoğudan Erzurum ile güneyden (güneybatıdan) Erzincan illeriyle sınırlıdır. Bu sınırlar içinde ilin yüzölçümü 3739 km2’dir. İdari bakımdan; merkez ilçe yanı sıra Aydıntepe ve Demirözü ilçeleri ile birlikte 2 belde ile 165 köy idari alanından oluşmaktadır.
Bayburt il arazisi genel itibariyle kuzey ve güneydeki dağlar arasında uzanan bir havza durumunda olup, yeryüzü şekillerini; dağlar, ovalar ve vadiler oluşturmaktadır. Dağlar genel itibariyle ilin kuzeyinde ve güneyinde iki sıra halinde uzanmaktadır. Bunlardan kuzeydekiler Doğu Karadeniz kıyı dağlarının, güneydekiler ise iç sıralarının devamı niteliğindedir (Birinci, 2015: 2).
Çoruh Nehri kolları tarafından drene edilen sahada özellikle güney ve kuzeydeki dağlık alanlar akarsular tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Havzanın orta bölümünde ise genel itibariyle küçük tepe veya sırtlarla birbirinden ayrılan ovalar yer almaktadır.
İlin kuzeyindeki dağlar Karadeniz üzerinden gelen nemli hava kütlelerinin sahaya ulaşmasını engellemektedir. Bu nedenle araştırma sahasında Doğu Karadeniz kıyı kuşağına göre farklı bir iklim görülür. Nitekim Bayburt Meteoroloji İstasyonu’nun 1975-2010 yılları arasındaki verileri analiz edildiğinde, gerek sıcaklık gerekse de yağış özellikleri yönünden karasal bir iklimin etkin olduğu dikkat çeker. Bayburt Meteoroloji İstasyonu’nun uzun yıllık yağış (450 mm), ortalama sıcaklık (6,9 0C) ile diğer verileri bu durumu açık bir şekilde göstermektedir.
Coğrafi Yapı
Yeryüzü Şekilleri
Dağlık ve Tepelik Alanlar
Bayburt ilinin kuzey sınırını oluşturan dağlar, doğudan batıya doğru Kırklar Dağı (3354 m), Demirkapı Tepesi (3376 m), Kayışkıran Tepe (3156 m) ve Karakaya Tepe (3193 m) şeklinde Soğanlı Geçidi’ne kadar uzanmaktadır. Araştırma sahasının kuzey sınırını oluşturan ve çoğu yerde 3000 metreden yüksek zirvelerden oluşan bu dağ sistemi Soğanlı Dağları olarak bilinmektedir. Soğanlı kütlesinin yükseltisi zirve durumundaki Karakaya Tepe’den batıya doğru hızla düşerek Soğanlı Geçidi (2330 m) civarında 2300 m’ye kadar iner. Dumlu köyü güneyinden itibaren ise yükselti tekrar artmaya başlar. Bu kesimde Kuşmer Yaylası’nın kuzeyinde Kamarlık Dağı (2750 m), güneyinde ise Karadağ (2717 m) uzanmaktadır. Kamarlık Dağı’nın batısında Vızvız Dağı (2870 m) ile Bayburt-Araklı karayolunun geçtiği Salmankaş Geçidi (2280 m) yer almaktadır. Araştırma sahasının kuzeyindeki dağlar, geçidin güneybatısında Zilfo Dağı (2665 m) ile devam ederek Gümüşhane ve Bayburt sınırında bulunan Vauk Geçidi (1876 m) ile sona erer (Birinci, 2015: 21).
Bayburt ilinin güneyinde yer alan dağlar birbirinden ayrı birkaç sıra halinde uzanış gösterirler. Özellikle ilin güneydoğusundaki dağlık bölüm bu dizilişe uygun yapılanmaya sahiptir.
Araştırma sahasının güneyinde yer alan ilk dağ sırası batıdan doğuya doğru Mürveli Dağı (2485 m), Sarhan Dağı (2468 m), Çoşan Dağ (2975 m), İmalı Dağ (2745 m), Kop Dağı (2918 m), Ramazan Dağı (2830 m), Lanetli Dağ (2486 m), Güngörmez Dağı (2555 m) ve Şirvan Dağı (2699 m) olarak uzanmaktadır (Birinci, 2015: 22).
Masat Çayı Vadisi ile Çımağıl Depresyonu arasında batıda Kızoğlan Dağı (2868 m) ile başlayan, doğuya doğru Akdağ (2949 m), Ardıcındağ ile uzanan dağ kuşağı uzanmaktadır. Sahasının güney doğusundaki üçüncü dağ sırası ise Masat Çayı kuzeyindeki Mezge Dağı (2467 m) ve Sarıçiçek Dağı’dır (2548 m).
Bayburt ilinde kuzey ve güneydeki dağ kuşakları dışında, düzlükleri birbirinden ayıran dağlık ve tepelik alanlar bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlisi Kelkit ve Çoruh Havzası’nın su bölümü hattını oluşturan İkindi tepeleridir. Bunlar genelde güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan ve yükseltileri 2000 metrenin altında kalan tepelerdir. Bu tepeler Yeşilırmak ve Çoruh havzalarını birbirinden ayırmaktadır.
Ovalar
Çoruh Nehri kolları tarafından drene edilen sahada özellikle güney ve kuzeydeki dağlık alanlar akarsular tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Havzanın orta bölümünde ise genel itibariyle küçük tepe veya sırtlarla birbirinden ayrılan ovalar yer almaktadır. Bayburt Ovası olarak adlandırılan ova, esasında 4 bölümden oluşmaktadır. Bayburt Ovası yaklaşık 587 km²’lik alan kaplamaktadır (Birinci, 2015: 24).
Bayburt Ovasının batı kesimini oluşturan Mormuş Düzü 1620 m-1700 m yükselti basamağı arasında uzanmaktadır. Bayburt Ovasının kuzeybatı kesimini oluşturan Düzeker Ovası ise ortalama 1500 m yükseltiye sahiptir. Büyükçay ve Masat Çayı’nın birleştiği alanda yer alan Düzeker Ovası’nın yüzölçümü diğer ovalardan küçük olmasına karşılık, ürün çeşitliliği ve verimlilik bakımdan ilk sırada yer almaktadır (Birinci, 2015: 24).
Akarsular
Bayburt ili Çoruh Havzası’nın sınırları içerisinde kalmaktadır. Bu nedenle ildeki akarsular Çoruh Nehrinin ana kaynakları durumundadır. Çoruh Nehri kaynağını, Mescit Dağı’nın güneybatısındaki Çivilikaya Tepesi’nin (3032 m) batı yamaçlarından çıkan kaynak suları ile Viranşehir göllerinin gideğenlerinden oluşan Viranşehir (Çermeli) Deresi meydana getirir. Bu dere kuzey ve güneyden çok sayıda kol alarak batıya doğru akışını sürdürür ve Bayburt il sınırına girdikten sonra Masat köyü yakınlarında güneyden gelen Kurt Deresi ile birleşerek Masat Çayı adını alarak batıya doğru akışına devam eder. Masat Çayı, Kop Deresini aldıktan sonra Bayburt’ta geniş bir yay çizerek kuzeye doğru yönelir ve Bayburt şehrinden sonra doğuya dönerek Büyükçay ile birleşerek Çoruh ismini alır.
Göller
Bayburt ili göl bakımından fakirdir. İl sınırları içindeki tek doğal göl Soğanlı Dağı üzerindeki Karakaya Tepe’nin (3193 m) güney eteklerinde 2550 m yükseltide bulunan Göloba Gölü’dür. Soğanlı Dağı’nın güney yamacında Pleistosen buzullaşması sonucu oluşmuş tek buzul gölüdür.
Bu göl dışında Bayburt ile Trabzon il sınırında Balık Gölü, Aygır Gölü, Kara Göl, Sarı Göl, Pirömer Gölü gibi çok sayıda küçük buzul gölü bulunmaktadır.
İl sınırları içinde ayrıca çok sayıda gölet bulunmaktadır. Bu göletler yaz aylarında tarım alanlarının sulamasında kullanılmaktadır. Yapay göllerden en önemlisi 1996 yılında yapımına başlanan Demirözü Barajı’dır.
Bitki Örtüsü
Bayburt ili Karadeniz Bölgesi’nin sınırları içerisinde yer almasına rağmen doğal bitki örtüsü bakımından Doğu Anadolu Bölgesi’nin karakterini taşımaktadır. Bu bağlamda Soğanlı Dağları’nın kuzeyinde Karadeniz Bölgesi’ne ait türler egemen iken, Bayburt sınırları içinde kalan alanda step biyomunun hakimiyeti dikkat çekmektedir (Birinci, 2015: 91).
İklim şartlarının orman yetişmesi için sınır değerinde olduğu sahada, yüzyıllar boyunca süren orman tahribi sonucu doğal orman alanları yerine antropojen stepler yerleşmiştir. Bayburt ili orman varlığı bakımından son derece fakirdir. Öyle ki ormanlar yüzölçümün sadece % 4’ünü kaplamakta olup, onlar da dağların yüksek kesimlerinde küçük topluluklar halinde bulunmaktadır.
Bu hususa Evliya Çelebi’nin Seyahatname adını taşıyan eserinde bizzat vurgu yapıldığı gibi Bayburt’ta dağlık sahaların ormanlarla kaplı olduğu ve insanların bu sahalardan kestikleri ağaçları Çoruh Nehri’ne atarak Bayburt şehrine taşıdıkları belirtilmektedir (Evliya Çelebi Seyahatnamesi: 647).
Ormanlar esas olarak meşe (Quercus sp) ve ardıç (Juniperus sp) topluluklarından oluşan kuru ormanlar ile sarıçam (Pinus sylvestris), titrek kavak (Populus tremula) gibi geniş ve iğne yapraklı ağaçlardan meydana gelen nemli ormanlar şeklinde iki kategoride incelenebilir. Nemli orman sahasında vadi tabanlarında genelde iğde ve söğüt gibi türler de yer almaktadır (Birinci, 2015: 93).
Bayburt ilinde stepler en geniş yayılışa sahip formasyondur. Stepler yıllarca devam eden orman tahripleri sonucunda ormanlardan boşalan alanları istila eden otsu türler ve tek tük ağaçlarla temsil edilmektedir. Anropojen step formasyonu içinde, buğdaygiller (Gremineae), topluçiçekligiller (Compositeae), karanfilgiller (Caryophyllaceae), şemsiyegiller (Umbelifereae), baklagiller (Leguminoseae), ballıbabagiller (Labiteae), hodangiller (Boragunaiceae) ve kökboyagiller (Rubiaceae) gibi familyalara ait çok sayıda otsu bitki türü bulunmaktadır.
Yaban Hayatı
Bayburt il sınırları içinde 17 familyaya ait 48 memeli, 3 familyaya ait 10 iç su balığı, 14 tür yılan, 14 tür kertenkele ve 2 tür kaplumbağa olmak üzere 30 tür sürüngen, 2 tür semender ve 4 tür kurbağa olmak üzere 6 tür çift yaşar, 6 böcek takımından 42 familyaya ait 241 tür ve Gastropodea sınıfına ait familyadan 5 omurgasız türün yaşadığı tespit edilmiştir (Anonim, 2017: 38). Bunlar içinde bozayı, yaban keçisi, tilki, kurt, yaban domuzu, çakal, sansar, kirbi, yılan, su samuru, tavşan gibi türler ile kartal, şahin, bıldırcın, ördek, keklik gibi kuş türleri il sıralarda yer almaktadır. Bunun yanı sıra akarsularda alabalık, yayın, aynalı sazan, bıyıklı sazan, gümüşü sazan ve karabalık gibi balık türleri bulunmakta olup, bu türler sahadaki balıkçılar tarafından avlanabilmektedir.
Bayburt ili coğrafik yapısı ve buna bağlı olarak sahip olduğu bitki çeşitliliği bakımından yaklaşık olarak 210 kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır.
Bayburt Tarihi
Kuzeydoğu Anadolu’nun iskan tarihiyle yaşıt doğal yol hattı üzerinde yer alan ve stratejik bir konuma sahip bulunan Bayburt ve çevresi, MÖ. IV. bin sonlarından itibaren coğrafi tanımla “Karaz”; etnik tanımla “Hurri” Kültürü sahası içerisinde yer almıştır. Hititlerin başkenti Hattuşa’da (Boğazköy) ortaya çıkarılan çivi yazılı tabletler, Bayburt ve çevresinin eski çağ tarihi hakkında doğrudan bilgi veren en eski kayıtlardır. Bu kayıtlara göre Hititler, “Maraşşanta/Maraşşantiya” (Kızılırmak) yayı içerisindeki çekirdek ülkelerine komşu olan Anadolu topraklarını, “Kur.Uru.Ugu-Ti” (Yukarı Memleket) ve “Kur.Uru.Şap Li-Ti” (Aşağı Memleket) terimleri ile tanımladıkları iki büyük bölüme ayırmışlardır. Bayburt, MÖ. 14. Yüzyılın başından itibaren Yukarı Memlekete bitişik coğrafi alanı elinde bulunduran Hayaşa–Azzi Krallığı sınırları içerisinde yer almıştır. Takip eden yüzyıllarda ise, Asur Kralı I. Tiglathpileser (MÖ. 1115-1077) döneminde “Dayaeni”; Urartu Kralları Menua (MÖ. 810-785/780) ve I. Argişti (MÖ. 785/780-760) dönemlerine ait yazıtlarda “Diauehi” şeklinde isimlendirilen beylik ya da küçük bir krallığın kuzey kesimini oluşturmuş ve yaklaşık MÖ. 780’li yıllarda I. Argişti’nin bu bölgeyi krallığının topraklarına katmasından, büyük bir ihtimalle Urartu’nun yıkılışına kadar (yaklaşık MÖ. 585- IV Sarduri) Bayburt, bu krallığın sınırları içerisinde yer almıştır.
Bayburt ve çevresine, MÖ. 6. Yüzyıldan itibaren İran asıllı Medler daha sonra yine aynı kökene sahip Persler egemen olmuşlardır. Büyük İskender’in MÖ. 333 yılında çıktığı Anadolu seferi sonucunda, bölgedeki Pers egemenliği sona ermiştir. Fakat İskender İmparatorluğu’nun bölgede varlığı çok uzun sürmemiştir. MÖ. 301’de bu imparatorluğun parçalanması üzerine, Büyük İskender’in komutanlarından biri olan Selevkos; Asur, Med, Pers ve Doğu ile Orta Anadolu topraklarını ele geçirmek için harekete geçmiş ve Bayburt’un da içinde bulunduğu Doğu Anadolu bölgesini egemenliği altına almıştır. Ancak bölgede etkin bir varlık gösteremeyen Selevkosları, Part Kralı Mithridates (MÖ. 123-82), Doğu Anadolu, İran ve Irak’tan sürerek bölgeyi krallığına katmıştır. Bayburt ve çevresi, daha sonra Roma İmparatorluğu ve Part İmparatorluğu arasındaki egemenlik mücadelelerine sahne olmuştur. MS. 198’de gerçekleşen Roma-Part savaşını kazanan Romalılar bölgeye egemen olmuşlardır. Part İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine yerini alan Sasaniler, Roma İmparatorluğu’yla Doğu Anadolu bölgesi için savaşımını sürdürmüş ve bu bölgenin büyük bir kısmını ele geçirmiştir. Bayburt ise, Sasanilerin ele geçirdiği bölgenin dışında kalarak Roma İmparatorluğu’nun bir nevi sınır karakolu görevini üstlenmiştir.
Bayburt, 395'te Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması üzerine Doğu Roma (Bizans) toprakları içinde kalmıştır. Bizans döneminde Bayburt, Khaldia “tema”sına (eyalet) bağlıydı ve bu eyaleti meydana getiren yedi piskoposluğun dördüncüsünü teşkil etmekteydi. Bizans İmparatoru Iustinianos tarafından kalesinin esaslı şekilde tahkim ve tamir edildiği bilinen şehir, Anadolu’ya yapılan Arap akınları esnasında 705 yılında Emevilerin eline geçmişse de, 715 yılında Bizanslılar tarafından tekrar geri alınmıştır.
1054 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey, Anadolu’ya seferler düzenleyerek fetihler yapmaya başlamıştır. Sultan ilk olarak Bargiri (Muradiye)’yi aldıktan sonra Van Gölü sahilindeki şehirleri kuşatmaya başlamıştır. Tuğrul Bey, bu seferi esnasında ordusunun bir kısmını Çoruh Nehri ve Karadeniz Dağlarına kadar uzanan sahalarda akınlarda bulunmak için göndermiştir. Bu giden kuvvet, Bayburt’u aldıktan sonra Trabzon üzerine akınlar yapmaya başlamışlardır. Fakat Türk birlikleri burada, ücretli Frank askerleri tarafından yenilgiye uğratılmışlar ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır.
Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Bizans İmparatoru Romanos Diyojen ile 1071 yılında Malazgirt Ovasında yaptığı savaş sonucu, Anadolu’nun kapıları Türklere ardına kadar açılmıştır. Alp Arslan, Anadolu’da alınan toprakları, savaş sırasında büyük yararlılıklar gösteren kumandanlarına, kendi himayesi altında olarak derebeylik şeklinde vermiştir. Sultanın komutanlarından biri olan Ebul Kasım önderliğinde bir kısım Türkler, 1072’de Bayburt’u fethetmişlerdir. Bayburt’un 1098 yılında Bizans İmparatorluğu’nun Trabzon Valisi Theodor Gabras tarafından ele geçirilmesi üzerine Danişmentli Hükümdarı Gümüştekin Ahmet, Gazioğlu İsmail’i Gabras üzerine göndermiştir. Çoruh Nehri kenarında iki taraf arasında yapılan savaşta Danişmentliler, Bizans kuvvetlerini yenince Bayburt da tekrar Türk egemenliği altına girmiştir.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Karadeniz bölgesinde Türklerin fethettiği ilk şehir olan Bayburt, 1202 yılına kadar Erzurum ve çevresinde hüküm süren Saltuklu Beyliği’nin egemenliği altında kalmıştır. Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman Şah, 25 Mayıs 1202 tarihinde Erzurum'a girerek Saltuklu hükümdarı Nasreddin Mehmed’i hapsedip bütün topraklarına el koymuş ve kardeşi Mugiseddin Tuğrul Şah’ı Erzurum Melikliği’ne getirerek bu bölgenin idaresini kendisine vermiştir. Bayburt da bu tarihten itibaren Anadolu Selçuklularının egemenliği altına girmiştir. Tuğrulşah'ın 1225 yılında ölmesi üzerine yerine Erzurum Meliki olarak oğlu Rükneddin Cihanşah geçmiştir. Bayburt, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından 1230 tarihinde Erzurum ile birlikte, merkeze bağlanmıştır.
Moğol-İlhanlılar ile 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğrayan Anadolu Selçukluları, İlhanlıların vassalı haline gelmişlerdir. Böylece Anadolu’da yüzyıllık bir Moğol egemenlik devresi başlamış oldu. Anadolu Selçukluları ve İlhanlılar döneminde “Dar’üs-sugr” (Uc-Sınır Şehri), “Dar’ün-necat” (Kurtuluş Şehri), “Dar’ül-celal” (Ulular Şehri) olarak adlandırılan Bayburt, İlhanlı hükümdarı Ebu’s-Said Bahadır Han’ın ölümünden (1334) sonra, bir müddet Celayirlilerin eline geçmiş fakat kısa bir süre sonra Sultan Alaeddin Eratna’nın Sivas merkez olmak üzere kurduğu Eretnalılar Devleti idaresine geçmiştir.
Eratna Devleti’nin Bayburt ve çevresindeki idari zayıflığından yararlanan Eratna’nın Erzincan Emiri Emirzade Pir Hüseyin, 1362 yılından itibaren bölgede başına buyruk hareket etmeye başlamıştır. 1379-80 yıllarında Pir Hüseyin’in yerine geçen Mutahharten, Erzincan’da bağımsızlığını ilan edince Bayburt ve çevresi de yaklaşık 22 yıl Erzincan Emirliği’ne bağlı olarak kalmıştır. Emir Mutahharten’in ölümünden bir süre sonra 1402’de bölge Akkoyunluların egemenliği altına girmiştir. Fakat bu tarihten itibaren bölgede Akkoyunlular ve Karakoyunlular arasında zorlu bir egemenlik mücadelesi başlamıştır.
Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, 1410 yılında Erzincan Emirliği’ne son vererek bölgeye hakim olmuştur. 1468 yılında ise Karakoyunlular’ın Akkoyunlu egemenliği altına girmesi üzerine Bayburt ve çevresi de 1501 yılına kadar sürecek bu egemenliğin etki alanına girmiştir. Şehir, 1473 yılında Osmanlı-Akkoyunlu arasında yapılan Otlukbeli Savaşı’nda Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed’in Veziriazamı Mehmed Paşa tarafından ele geçirilmiştir. Fakat bu durum uzun sürmemiş ve şehir tekrar Akkoyunlular tarafından geri alınmıştır. 1501 yılında Safevi Devleti egemenliği altında giren Bayburt’a Trabzon Valisi bulunduğu sırada Yavuz Sultan Selim 1508’de bir sefer düzenlediyse de şehir, 1514’e kadar Safevilerin yönetiminde kalmıştır.
Yavuz Sultan Selim, 24 Nisan 1512’de tahta çıktıktan sonra Safevi Devleti’ne karşı girişeceği sefer için hazırlıklara başlamıştır. 19 Mart 1514 tarihinde Doğu seferine çıkan Yavuz, kendisi Çaldıran üzerine yürürken, Yanya Sancak Beyi Mustafa Bey ile Trabzon Sancak Beyi Mehmed Bey idaresindeki Osmanlı kuvvetlerini de, Şah İsmail’in emirlerinden Kara Maksud-i Sultani’nin savunduğu Bayburt’u fethetmek için görevlendirmiştir. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Zaferi dönüşü Erzurum civarındaki Titkir bölgesine geldiği sırada, Bayburt’un fetih haberini almıştır. 23 Ekim 1514’de Şarki-Karahisar, Trabzon ve Canik Sancakları da eklenerek oluşturulan “Erzincan-Bayburd Beylerbeyliği” uç-serhad beylerbeyliği statüsüyle, bu bölgeyi fetheden Emir-i Ahur Bıyıklı Mehmet Paşa’ya verilmiştir. Erzincan-Bayburd Beylerbeyliği, zaman içerisindeki idari değişiklik sonucunda ilga edildikten sonra Bayburd, Kelkit-Sadak, Kovans, Tercân-ı Ulyâ, Tercân-ı Süflâ nahiyelerinden meydana gelen Bayburd Sancağı, 1517 yılında Diyarbekir Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun bir kısmına idari yapılanmada “Karaman-Rum Beylerbeyliği” adı verilmiştir. Bayburd, 30 Mayıs 1520 tarihinde adı geçen beylerbeyliğine sancak statüsüyle bağlanmıştır. Kanuni’nin Irakeyn Seferi sırasında Kemah ve Bayburd Sancakları 14 Ekim 1534’te birleştirilerek Dulkadiroğulları’ndan Alaüddevle Bozkurt Bey’in torunu ve Şahruh’un oğlu Mehmed Han’a verilmiştir. Irakeyn seferi dönüşünde 26 Eylül-3 Ekim 1535 tarihleri arasında, yeni oluşturulan Erzurum Beylerbeyiliği Mehmet Han’a verilince Bayburt, “Paşa Sancağı” olmuştur. 1535'ten sonra Erzurum ve İspir'in ayrı birer sancak olmaları sonucu Bayburt, Kelkit, Kovans ve Tercan nahiyelerinden oluşan küçük bir sancak haline gelmiştir. Bayburt, 1551 yılına kadar Erzurum Eyaleti’ne bağlı bir sancak olarak kalmıştır. Bu tarihten sonra Erzurum’un bir kazası olmuştur.
Sultan III. Murat (1574-1595) devrine ait bir Avarız-İcmal defteri ile 1591 tarihli Bayburt Avarız-Mufassalı defterinden anlaşıldığına göre Bayburt’un kazalık statüsü bu yıllarda da devam etmektedir. 1631 tarihli Tevcihat Defterine göre; Erzurum Eyaleti’nin 13 sancağı olup, bunlar arasında Bayburt da sancak olarak gösterilmiştir. 1632–1641 tarihli Tevcihat Defterinde Bayburt, “Livâ-i Bayburd mir-mirân hassı” şeklinde, yine sancak olarak gösterilmiştir. 1636 tarihli olup Bayburt, Erzincan ve Tercan’ı ihtiva eden Avarız-İcmal defterinde Bayburt, bu defa kaza olarak kaydedilmiştir. 1636 ve 1642 tarihli Avarız ile 1650 tarihli Mevkufat Defterlerinde de kaza olarak kaydedilmiştir. Bunun sebebi de avarızın kaza esası üzerine düzenlenmesinden ileri gelmektedir. Bunun içindir ki Bayburd, Tevcihat Defterlerinde sancak, Avarız Defterlerinde ise kaza olarak gösterilmiştir. 1682–1702 yıllarına ait Tevcihat kayıtlarında Bayburd yine sancak olarak kaydedilmiştir. 1729 yılında ise Erzurum Eyaleti’nin sancaklarından biri olan Bayburt, yine bu yüzyıla ait Anadolu Kazaskerlik defterlerinde ise Erzurum’a bağlı bir kaza olarak gösterilmiştir.
Sultan II. Mahmut (1808–1839) döneminde, Rusların Osmanlı Devleti’ne karşı açtıkları 1828-1829 savaşında Bayburt, tarihinde ilk defa Rus işgaline uğramıştır. Bu işgal ile birlikte Bayburt, dört taraftan ateşe verilmiş ve halk büyük bir zarara uğramıştır. Halktan kurtulabilenler çeşitli köy ve mesken yerlere dağılmışlardır. Rus işgali sırasında Bayburt nüfusunun yaklaşık yarısı Sivas ve Malatya civarına göç etmişlerdir. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 14 Eylül 1829 tarihinde yapılan Edirne Antlaşması gereğince Bayburt ve çevresi tekrar Osmanlı yönetiminde kalmıştır.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra 13 Haziran 1878 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşması gereğince Kars, Ardahan ve Oltu’nun Ruslara bırakılması üzerine merkezi Oltu olan Çıldır Sancağının sancak idarecileri ve memurları geçici olarak Bayburt’a nakledilmiştir. Kanunen bulunan fakat fiilen ortada bulunmayan Çıldır Sancağı’nın Mutasarrıfı Süleyman Paşa da Bayburt’a yerleşmiştir. Erzurum Valisi ve IV. Ordu Kumandanı Karslı Hatunoğlu Kurt İsmail Hakkı Paşa, savaştan sonra ortaya çıkan bu yeni durumu Babıali’ye bildirerek, Çıldır Sancağı’nın yerine Bayburt Sancağı’nın oluşturulmasını ve Çıldır Sancağı eski idarecilerinin Bayburt Sancağı’na atanmalarını arz etmiştir. İsmail Hakkı Paşa’nın bu isteği üzerine, Sultan II. Abdülhamid’in 2 Aralık 1878 tarihli oluruyla, 1878 yılının mart ayından itibaren Kelkit, Şiran ve İspir kazalarının Bayburt’a bağlanmasına ve Bayburt Sancağı’nın kurulmasına karar verilmiştir. Yaklaşık on yıl süren bu sancaklık döneminde sırasıyla Süleyman Paşa, Yusuf Paşa ve Mehmet Ali Paşa Bayburt Sancakbeyi olmuşlardır. Mart 1888 tarihinden itibaren Bayburt Sancağı’nın 4 kazasından Kelkit ve Şiran kazaları Trabzon Vilayeti’nin Gümüşhane Sancağı’na ve Bayburd ve İspir Kazaları da Erzurum Vilayeti’nin Erzincan Sancağı’na bağlanmıştır. 1889 yılında ise Bayburd ve İspir kazalarının Erzincan Sancağı’ndan alınarak Erzurum Sancağı’na bağlanması uygun görülmüştür. Bayburt, 1889 yılından 1926 yılına kadar Erzurum’a bağlı bir kaza durumuna gelmiştir.
Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde Bayburt Kazası, bu dönemin olağanüstü şartları sebebiyle her açıdan ağır bir yıkıma maruz kalmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Rus, Ermeni ve Rum işgaliyle birlikte can ve mal kaybının yanı sıra sosyo-kültürel, nüfus, eğitim, güvenlik gibi alanlarda da manevi bir çöküş yaşayan şehir, -birçok olumsuzluğa rağmen- Milli Mücadele dönemindeki belirsizlik içinde ulusal başkaldırıya sonuna kadar destek vermiştir. Cumhuriyet’in ilanının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti idari yapılanması içinde kaza hüviyetiyle yer alan Bayburt, 30 Mayıs 1926 tarihinde Erzurum’dan alınarak Gümüşhane’ye bağlanmıştır.
Rus, Ermeni ve Rumlar tarafından işgali ve bu işgalcilerin sınır tanımaz düşmanlığı yüzünden baştanbaşa yıkılmış ve yakılmış olan Bayburt, 1923-1950 yılları arasındaki 27 yıllık dönemde adeta bir şantiye alanına dönüşmüştür. Bayburt’ta Cumhuriyet Dönemi boyunca meydana getirilen ve birçoğu günümüzde dahi kullanımda olan bina, yol, köprü, cadde, park, çeşme, otel, saat kulesi ve okul gibi eserler, o dönemin “harabe bir şehri mamur bir şehre dönüştürme” başarısının şahitliğini yapmaktadırlar. 30 Mayıs 1926 tarihli Teşkilat-ı Mülkiye Kanunu gereğince Gümüşhane Vilayeti’ne bağlanan Bayburt, 21 Haziran 1989 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 69. Vilayeti olma hakkını kazanmıştır.