GÜMÜŞHANE HALK KÜLTÜRÜ

Fiziki ve Tarihi Çevre

Gümüşhane, Karadeniz Bölgesi’nin Doğu Karadeniz bölümü sınırları içerisinde, 38o 45’ – 40o 12’ doğu boylamları ile 39o 45’ – 40o 50’ kuzey enlemleri arasında yer almaktadır. İlin doğusunda Bayburt, batısında Giresun, kuzeyinde Trabzon, güneyinde Erzincan illeri bulunmaktadır. Toplam alanı 6575 km2 olup, deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 1400 metredir. Gümüşhane Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu’yu birbirine bağlayan karayolu üzerinde doğrusal bir konumda bulunmaktadır. Gümüşhane coğrafi özellikleri bakımından iki farklı ana yöreye ayrılır. Bu iki ana bölge, Kelkit Çayı ile Harşit Çayı havzalarına tekabül eder. Bu havzalar içerisinde beş ayrı alt yöre (Yağmurdere, Gümüşhane, Torul-Kürtün ve Şiran ) mevcuttur.

Coğrafi Yapı

Yeryüzü şekilleri bakımından, Köse, Kelkit ve Şiran ilçelerinin yer aldığı güney kesimi, yüksek bir plato özelliği gösterirken; Gümüşhane Merkez, Kürtün ve Torul ilçeleri ise oldukça engebelidir. Gümüşhane ilinin büyük bir bölümünün dağlarla çevrili olduğu görülmektedir. Mevcut arazinin %59,6’sını dağlar, %29,4’ünü platolar ve %11’ini ovalar kaplamıştır. Gümüşhane irili ufaklı bir çok yaylaya sahiptir. Bu yaylaların birçoğu Kürtün ve Torul ilçelerinde bulunmaktadır. İlin en yüksek noktası 3.331 metre ile Abdal Musa Dağı’dır.

Yeryüzü Şekilleri

Dağlar

Dağlar genelde batı-doğu doğrultusunda kuzeyden güneye doğru Zigana, Gümüşhane ve Otlukbeli Dağları olarak üç sıra halinde uzanırlar. Kuzeyde Trabzon ili topraklarını Gümüşhane ili topraklarından ayıran Zigana Dağları’nın en yüksek noktasını Çakırgöl Tepesi 3063 m. oluşturur. Gümüşhane ile Trabzon illerini birbirine bağlayan Zigana tünelinin de yer aldığı bu dağın üzerindeki eski karayolu, 2030 m. yükseklikteki Zigana Geçit’iyle aşılmaktaydı. Yine kuzey yönünde derin yarılmış Karadeniz Dağları ve Soğanlı Dağları ili sınırlamaktadırlar İkinci dağ sırasını oluşturan Gümüşhane Dağları ise, Kelkit-Harşit havzaları arasında, batı-doğu doğrultusunda uzanmaktadır.

 Ovalar ve Platolar

Gümüşhane il sınırları içerisinde iki önemli ova yer almaktadır. Aynı zamanda Kelkit Çayı Vadi tabanını oluşturan bu ovalar, Kelkit ve Şiran ovaları adıyla tanınırlar. Kelkit Çayı Vadisi’nin yukarı bölümünde yer alan Kelkit Ovası yaklaşık 1450–1750 metreleri arasında yer almaktadır. Doğuda Mormoş Düzlüğü üzerinde bir eşik ile Bayburt Ovası’ndan ayrılan Kelkit Ovası, doğu-batı yönünde eğimli olup toplam yüzölçümü yaklaşık 280 kilometre kare kadardır. Kelkit Ovası, batıda engebeli saha ile Şiran Ovası’ndan ayrılır. Şiran Çayı’nın drenaj alanının bir bölümünü oluşturan Şiran Ovası, yaklaşık 1250–1500 metreler arası yükseltide yer almaktadır. Şiran Ovası’nın toplam yüzölçümü 256 kilometre kareyi bulur.

Gümüşhane’de yayla sayısı da oldukça fazladır. Merkez ilçede 95, Torul’da 46, Köse’de 4, Kelkit’te 36, Şiran’da 31, Kürtün’de 71 olmak üzere 283 yayla bulunmaktadır.

Vadiler

Gümüşhane ili sınırları içerisinde, Kelkit Irmağı, Harşit Çayı, Karadere ve Yanbolu Derelerinin oluşturduğu, genelde genç V tipi vadiler bulunmaktadır. Kelkit Vadisi ova karakteri taşımasına rağmen Kelkit Irmağı’nın yan kolları ile diğer tüm akarsular, zaman zaman boğaz şeklini alan tamamıyla dar ve derin vadi sistemini oluşturmuşlardır.

Akarsular

Gümüşhane ve çevresinin başlıca akarsu şebekesini, Kelkit Irmağı, Harşit Çayı, Karadere ve Yanbolu Dereleri ile bunların yan kolları oluşturmaktadır. İl topraklarının güney kesimindeki akarsular Orta Karadeniz Bölümü’nde, Karadeniz’e dökülmektedir. Tüm akarsular kaynaklarını, Gümüşhane il sınır içinden alırlar.

Artabel Gölleri ve çevresi, gerek jeolojik ve jeomorfolojik gerekse flora ve fauna yönünden oldukça zengin kaynaklara sahip olmasının yanında peyzaj değerleri bakımından da yüksek bir öneme sahiptir. Saha içerisinde yer alan ve yöreye adını veren on sekiz adet buzul krater gölü bulunmaktadır. Artabel Gölleri ve çevresi 1998 yılında “Artabel Gölleri Tabiat Parkı” olarak ilan edilmiştir (www.milliparklar.gov. tr). Gümüşhane çevresinde bulunan şelaleler ise; Şiran Tomara Şelalesi, Tekke Beldesi Şelalesi, Merkez İlçe Halgent Mahallesi Şelalesi ve Islatan Şelalesi’dir.

 

İklim

Gümüşhane ilinde görülen geçiş iklimi özelliği sadece kuzey-güney doğrultusunda değil, aynı zamanda doğu-batı doğrultusunda da belirginlik kazanmaktadır. İklimde görülen bu değişme, kırsal yerleşmeleri de doğrudan etkilemektedir. Öyle ki Harşit Vadisi’nde yer alan köy yerleşmelerinin Doğu Karadeniz Bölümü şartlarına uyum sağladığı görülürken, Kelkit Vadisi’nde bulunan köyler ise adeta Doğu Anadolu Bölgesi yerleşim özelliklerini yansıtırlar.

Bitki örtüsü bakımından da araştırma sahası geçiş özelliği karakteri taşımaktadır. Öyle ki Harşit Vadisi’nin kuzeyindeki Zigana Dağları’nın güney yamaçlarında, 1500 m. yükseltilerde kayın, gürgen, karaağaç, kızılağaç, meşe ve kavak türlerinden oluşan ormanlar görülmektedir. Bu kuşağın üzerinde ladin ve sarıçam türlerinden oluşan iğne yapraklılar ve en üst katta (yaklaşık 2300 m.lerden itibaren) ise ilkbahar ve yaz mevsimlerinde renkli çiçekler açan Alpin çayırlar katı yer almaktadır.

İl topraklarında kuzeyden güneye doğru gidildikçe akarsu kaynaklarında kavak ve söğüt toplulukları bulunmaktadır. Vadi tabanlarından dağlık kesimlere doğru kültür arazileri içerisindeki meyve ağaçları ( elma, vişne, armut, kiraz, ceviz, kuşburnu vb.) dışında genellikle step biçimlenmesine sahiptir.

İnsan Yerleşimi

 

Kuzeydoğu Anadolu’da Gümüşhane ili çok önemli bir güzergâhta bulunmaktadır. En erken tarihlerden itibaren oluşturulan Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu bağlantılı yol ağları içerisinde bölgenin yeri oldukça önemlidir.

Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu hakkında önemli bilgileri sunan Ksenophon’un, MÖ. 4. yüzyılda, bugün kullanılmakta olan Gümüşhane kent merkezinin bulunduğu güzergâhı kullanmadan Yağmurdere üzerinden Trabzon’a ulaştığı sanılmaktadır. Bu yol üzerinde bulunan köylülerin mevcut güzergâhı hala halk arasında “Onbinlerin Yolu” olarak adlandırmaktadırlar.

Gümüşhane, aynı zamanda Trabzon limanına çıkan tarihi İpek Yolu üzerindedir. En azından 2000 yıllık bir geçmişi olan tarihi İpek Yolu’nun önemli güzergâhların biri de, Tebriz üzerinden Erzurum’a gelip buradan Trabzon limanına çıkıyordu.

XI. yüzyılda Doğu Anadolu bölgesinin Selçuklular tarafından fethedilmesiyle İpek Yolu üzerinde yeni merkezler de gelişmişti ki, Erzurum bunlardan biriydi. Dolayısıyla Trabzon ve Erzurum arasında bulunan Gümüşhane de bu ticarette önemli bir geçiş noktası haline gelmiştir.

Kelkit’in 45 km. güneydoğusunda bulunan Güzyurdu Köyü’nün güneyinde, halk arasında “Osmanlı Yolu” olarak tanımlanan, Kelkit-Erzincan bağlantısını sağlayan yaklaşık 5 km’lik bir yol tanımlanmaktadır. Sebastia’dan kuzeydoğuya doğru Erzincan’a yönelen yol Spikor Geçidini aşarak Satala’ya ulaşıyordu. Günümüzde de Gümüşhane üzerinden Trabzon’a ulaşılan bu yol doğu-batı ticaretinde hala önemini devam ettirmektedir.

Gümüşhane Tarihi

Gümüşhane adının şehre ne zaman ve nasıl verildiği konusunda açık bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak şehre Gümüşhane isminin verilmesi, yörede zengin gümüş madenlerinin ve maden ocaklarının bulunmasıyla ilgili olduğu açıktır. Osmanlı fethi sırasında yörede Gümüşhane adlı herhangi bir bölge olmadığı gibi, bu isimde bir yerleşim veya köyün mevcut olmadığı kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Gümüşhane adıyla ilgili olarak anlatılan bir efsaneye göre; bir zamanlar bu bölgede yaşayan beyin/komutanın Gümüş adında dünyalar güzeli tek bir kızı varmış. Bu kız yörede bulunan fakir bir çobana gönlünü kaptırmış. Ancak babası kızını yörenin önde gelen komutanlarından veya beylerinden birine vermek istiyormuş. Babasının isteğini kabul etmeyen kızını ikna edebilmek için kendisine Gümüşten bir saray/köşk yaptırmış ve kızını buraya hapsetmiş. Bu güzeller güzeli, altın sarısı saçlı kız saçları gümüş gümüş tel oluncaya kadar ömrünün geri kalan bölümünü burada geçirmek zorunda kalmış. Sonra sarayın/köşkün bulunduğu yerde bir şehir kurulmuş ve kurulan bu şehre de Gümüşhane demişler.

Osmanlı resmi belgelerinde Gümüşhane adına ilk kez 1718 tarihinde rastlanmaktadır. Bunun yerine Osmanlı tahrir kayıtlarında ve yöredeki darphanede 1574 yılında sultan III. Murad adına kesilen Osmanlı paralarının üzerinde Canca adı geçmektedir. Osmanlı kayıtlarında Torul kazasına bağlı Canca veya Canca-i Maden isimli, idari statüsü açık olmayan bir köy ile bazen buraya tabi birkaç köye rastlanmaktadır. Canca, Torul kazasının birkaç köylük idari birimidir.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde yer alan bilgilerden hareketle Gümüşhane adının halk tarafından kullanıldığı ve fakat resmiyete geçirilmediği söylenebilir. Kâtip Çelebi’nin Cihannüma adlı eserinde Gümüşhane’nin adından bahsedilirken “kaza-yı Urla nam-ı diğer Gümüşhane” ifadesi kullanılmıştır. Şemsettin Sami de eserinde Gümüşhane adından bahsetmektedir.

XIX. yüzyıl boyunca Gümüşhane’yi ziyaret eden Batılı seyyahların ifadelerine bakıldığında ise bazı seyyahların şehrin adının kendi dillerinde yazılan biçimi olan Ghumishkhana, Gemiskhana, Gumush khaneh, Gumysch haneh, Gumuysch hane, Gyumish-Khane gibi ifadeleri kullanırken bazı seyyahların da Grekçe kökenli Argyropolis kelimesini kullandıklarını görmekteyiz. Bazı seyyahların Argyropolis ismini ısrarla kullanmayı tercih etmelerinin nedeni Gümüşhane adının Grekçe “gümüş şehir/ev” anlamına gelen Argyropolis’ten geldiğini ispatlamaya çalışmalarıdır. Ancak MÖ. dönemlerden itibaren yöre hakkında bilgi veren yazılı kaynaklara bakıldığında XV. yüzyıldan önce yörede Argyropolis isminde herhangi bir kayda rastlanmamaktadır. Bununla birlikte dönemin kaynaklarında bu isimde bir yerleşim birimi olmadığı gibi bugünkü Gümüşhane şehrinin bulunduğu çevrede herhangi bir yerleşim yeri de bulunmamaktadır. Ksenephon, Marko Polo ve Ruy Gonzales de Clavijo’nun bölgeyle ilgili yazılarında Gümüşhane şehri ile ilgili herhangi bir yerleşim biriminden bahsedilmemiştir. İşte bu kayıtlar Gümüşhane adının Grekçe kökenli Argyropolis’ten gelmediğini aksine bu ismin Türkçe olan Gümüşhane adının karşılığı olarak kullanıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Tarih Öncesi Çağlar

Gümüşhane ve çevresinde, bölgenin tarih öncesi çağları ile ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. Yörenin Neolitik Çağı’nı aydınlatacak yeterli bilgi ve bulgu mevcut değildir. Köse-Kelkit ve Şiran’da yapılan arkeolojik araştırmalarda, bölgede ‘Geç Kalkolitik Çağ’ın yaşandığına dair çeşitli yerleşmelerde keramikler tanımlanmıştır. Gümüşhane’nin güneyindeki Han Deresi Örenşar/Köse, Hamza Tepe Höyük/Köse, Çengiler Tepe/Kelkit, Taşlık /Şiran, Karahöyük/Şiran yerleşmelerinde yapılan arkeolojik yüzey araştırmaları ise yoğun bir “Erken Tunç Çağı” kültürünün yaşandığını ortaya koymaktadır. Gümüşhane yöresinin Erken Demir Çağ’a geçişi Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu’da olduğu gibi tartışmalıdır. Bölgede yapılan arkeolojik yüzey çalışmalarında tanımlanan 27 höyüğün 21’inde Demir Çağ’ının yaşandığı görülmektedir.

Eski Çağ

Anadolu’ya Fırat-Erzincan ya da Kelkit üzerinden giren Pers orduları MÖ.550 yıllarına doğru Med hâkimiyetine son verip İran Yaylasından Anadolu’da Kızılırmak’a kadar uzanan coğrafyada Pers Krallığı'nı kurduktan sonra Persler Anadolu’yu satraplıklara bölerek yönettiler. Pers hâkimiyeti döneminde Gümüşhane ve çevresi Doğu Karadeniz Satraplığı içinde yer aldı. Perslerin tarih sahnesinden çekilmeleriyle birlikte Karadeniz Kapadokyası Pers İmparatorluğu’nun satraplarından Mithridates MÖ. 302/301 tarihlerinde bağımsızlığını ilan ederek Pontos Krallığı’nı kurdu. Gümüşhane yöresinin Pontos Krallığı sınırları içerisine katılması I. Pharnakes’in MÖ. 185 yılında Miletos’un kolonisi olan Sinop’u ele geçirmesinden sonra olmuştur. Romalıların MÖ. 129 yıllarından başlayan mücadelesi sonucu Roma orduları Pontos ordusunu Kelkit Irmağı kenarında yendi. Böylece Gümüşhane ve çevresi de Deiotaros’un idaresinde Roma imparatorluğuna bağlandı. Caesar, Anadolu’yu tamamen ele geçirdikten sonra Anadolu’da birçok eyalet kurdu. MÖ. 64 yılında kurulan Bithinya-Pontos Eyaleti de Anadolu’da kurulan eyaletlerden biriydi. Gümüşhane yöresi de bu eyalet sınırları içinde yer aldı.

Romalılar, Parthlara karşı yapacağı mücadele için büyük miktarda askeri bir güce gereksinim duyduğu için yerlilerinden oluşturulan legionlar kurmaya başladı. Büyük olasılıkla da Satala askeri garnizonunun temelleri bu dönemlerde atıldı. İmparator Vespasianus  (MS. 69–79) döneminde gerçekleştirilen imar faaliyetleri içerisinde Roma’nın deniz üssü olan Trabzon ile Satala arasında son derece önemli bir yol yapıldı. Roma imparatorluğunun Kappadokia valisi olarak görev yapan Arrianus, MÖ. 134 yılında yaptığı çalışmalarla Parthları uzun bir süre Anadolu için tehlikeli bir unsur olmaktan da çıkarmış ve bundan sonra Doğu Karadeniz’de ve Kafkaslar’da gerçekleştirilecek bütün operasyonlar için Satala’yı bir koordinasyon merkezi haline getirmiştir. Roma İmparatorluğu’nun Parthlarla olan mücadelesi İmparator Severus Alexander döneminde Parthların ortadan kaldırılıp,  yerlerine Sasani Devleti’nin kurulmasına kadar devam etmiştir. Sasani Şahı Şapur’un MS. 252 yılındaki seferi sonucunda Sasanilerin eline geçen kale ve kentler arasında Satala da bulunmaktadır.

MS. 395’de Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Gümüşhane ve çevresi Doğu Roma (Bizans) sınırları içerisinde kalmıştır. Anadolu’nun doğusu ve kuzeydoğusu üzerine devam eden Bizans-Sasani mücadeleleri iki devleti Satala önlerinde kıyasıya bir savaşa sürüklemiştir. Satala önlerinde göğüs göğüse devam eden mücadelelerden sonra Sasaniler geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Gümüşhane yöresi Bizans-Sasani ilişkilerinde uzun süre tıpkı Roma-Parth ilişkilerinde olduğu gibi önemli bir askeri karargâh olma özelliğini devam ettirmiştir. Bölge, bu mücadeleler sırasında İran saldırılarından oldukça etkilenmiştir. İmparator Herakleios döneminde, İran saldırılarına karşı önlemler almak amacıyla Anadolu topraklarında dört thema kurulmuştur. Bu dönemde Gümüşhane yöresi ilk kurulduğunda Armeniakon, daha sonra da merkezi Trabzon olan Khaldia Thema’sı içerisinde yer almıştır.

Yörenin Türkler Tarafından Fethi

VII. yüzyıl sonları ile VIII. yüzyıl başlarında Müslüman Araplar yöreye akınlar yapmaya başlayınca yöre Müslümanlarla Bizanslılar arasında birkaç kez el değiştirdi. Tuğrul Bey döneminde (1040 – 1063) Selçuklularla Bizanslılar arasında 1048 tarihinde yapılan Pasinler Savaşından sonra Gümüşhane çevresi geçici de olsa Selçukluların eline geçti. Malazgirt Savaşı’nın ardından Erzincan yöresine hâkim olan Emir Mengücik Gazi, Gümüşhane dolaylarını zapt ederek Erzincan imaretine bağladı. 1120 tarihinde Mengücik Emiri İshak, Trabzon Rumları ile ittifak ederek kayınpederi Danişmendli Melik Gazi ve Artuklu ittifakına karşı Gümüşhane’ye bağlı Şiran bölgesinde yaptığı savaşı kaybetti. Bu savaşta Mengücikler ile birlikte Gabras’ın ordusu tamamıyla imha edildi. 1228 tarihinde Gümüşhane yöresi Trabzon’un kuşatılması sırasında Harşit vadisinden geçerek Maçka’ya kadar ilerleyen Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Gıyaseddin Keyhusrev ve Atabegi Mubarizeddin Er-Tokuş kumandasındaki kuvvetler tarafından ele geçirildi.

Moğol istilasından sonra Anadolu’nun birçok yeri gibi Gümüşhane yöresi de İlhanlıların hâkimiyeti altına girdi. İlhanlıların saltanat kavgasına düşerek kuvvetlerini kaybettikleri sırada ise Gümüşhane Celayirlilerin idaresine geçti. Yöre daha sonra XIV. yüzyılın ilk yarısında merkezi önceleri Sivas daha sonra Kayseri olan Eretnaoğullarının hâkimiyetini tanıdı. Ardından Kadı Burhaneddin, Akkoyunlular, Karakoyunlular arasında el değiştirdi. Zaman zaman da Trabzon Rum Devleti’nin idaresine girdi. Fatih Sultan Mehmed’in Trabzon’u fethederek Trabzon Rum İmparatorluğu’na son vermesi üzerine de yöre Osmanlı topraklarına katıldı.

Osmanlılar, Trabzon’u fethetmiş olmalarına rağmen, Torul ve Gümüşhane’nin aşağı kısmına dokunmamışlardı. Burası, Komnenlerin akrabası olan Gürcü Kabazitenlerin elinde kaldı. Torul yöresinde hüküm süren Kabazitenlerin yöreden geçen tüccar ve yolculara saldırarak onları soyması ve mallarını yağmalaması üzerine şehzade Bayezid’in Sivas’ta av sırasında kendisine iletilen bu tür bir şikayeti babası Fatih’e bildirmesiyle, Torul’un alınmasına izin verildi. İbni Kemal’in kaydına göre, Fatih’in “Torul hisarının üzerine doğrul var” emri üzerine bölgedeki Cenehah, Torul ve Cezre kaleleri Rakkas Sinan Bey tarafından alınarak Osmanlı sınırları Trabzon’dan Gümüşhane merkezine kadar genişletilmiş oldu. 1467’de Gümüşhane yöresi Akkoyunlular tarafından ele geçirildiyse de 1473 yılında Fatih Sultan Mehmed’in Otlukbeli Savaşı’nda Uzun Hasan’ı yenilgiye uğratmasıyla Akkoyunlu hâkimiyeti son buldu. Bu tarihten sonra 1514 senesinde Gümüşhane yöresi kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girdi ve Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar Osmanlı idari ve mülki yapısındaki yerini aldı. 

Osmanlı Dönemi

Yöre Osmanlı yönetimine geçtikten sonra 1485-1486 ve 1516-1518 tarihlerinde bölgenin tahrirleri çıkarıldı. Yavuz Sultan Selim’in valiliği döneminde (1481-1510) Safevilerin katliamlarından kurtulmak için Doğu Anadolu’dan kaçan Akkoyunlular ve Akkoyunlu ittifakına dâhil boylara mensup Türkmen boylarından Akkoyunlu Padişahı Murathan’ın soyundan gelen Murathanoğulları Gümüşhane yöresine yerleştirilerek buralar kendilerine tımar olarak verildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın gümüş madenlerinin bulunduğu Gümüşhane yöresinin imarını emretmesi üzerine burada birçok ev ve Süleymaniye Camii yapıldı. Daha sonraki dönemlerde yöredeki gümüş ocakları açılarak tekrar gümüş madeni işlenmeye başlandı.

Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde yapılan idari ve mülki düzenlemelerden Gümüşhane ve yöresi de etkilendi. 1520 tarihinde Gümüşhane, Torul ve Kürtün Trabzon’a bağlanırken Şiran, Şebinkarahisar’a, Kovans ve Yağmurdere Bayburt’a bağlandı. Kelkit de “Kelkit-Sadak Nahiyesi” adıyla Bayburt’un kazası oldu. Ancak Kelkit daha sonra 1535 tarihinde Erzurum Beylerbeyliği’nin kurulmasının ardından Erzurum “Paşa Sancağı”na bağlanmıştır.

XVI. yüzyılın ilk yarısı boyunca Şebinkarahisar’a bağlı olan Şiran ise XVII. yüzyıldan sonra değişik zamanlarda zaman zaman Erzurum Vilayeti’nin Erzincan Sancağı’na zaman zaman da Trabzon Vilayeti’nin Gümüşhane Sancağı’na bağlanmıştır. Şiran’ın bazen de Kelkit Nahiyesi ile birlikte kaza yapıldığı görülmektedir.

XVI. yüzyılın ortalarında doğuda yeni bir yapılanma içerisinde harap yerlerin imarına özen gösterilmesiyle birlikte bu politika doğrultusunda Gümüşhane’de de madenlerin daha iyi işletilmesi için maden yataklarına yakın mevkilerde yeni yerleşim birimleri tesis edildi. Böylelikle zaman içerisinde farklı bir çehre kazanan Gümüşhane, muhtemelen XVII. yüzyılda Torul ile birleştirilerek kaza haline getirildi.

Gümüşhane XIX. yüzyılın ilk yarısında yani 1840 yılında Trabzon’a bağlıdır ve Trabzon’un kudretli valilerinden Osman Paşa’nın divanında Gümüşhane’nin adı “Emanet-i Gümüşhane” şeklinde zikredilmektedir. Bu dönemde Gümüşhane Sancağı, Gümüşhane, Kovans, Kelkit, Aşağı Kürtün, Yukarı Kürtün, Milas ve Maçka kazalarından oluşmaktadır.  Santa, Alansa, Niv, Gezge, Harşit, Aşağı Kürtün, Yukarı Kürtün, Özmesahor ve Yağmurdere de Gümüşhane Sancağı’na bağlı olan nahiyelerdir.

1867’de yayımlanan Vilayet nizamnamesinden sonra 1869 tarihinde Şiran, Kelkit Kazası’na bağlı bir nahiye haline getirilmiştir. Bu tarihte Gümüşhane 4 nahiyesi (Kovans, Yağmurdere, Kürtün ve Şiran), 2 kazası (Torul ve Kelkit) bulunan bir sancak durumundadır. Ancak 1 yıl sonra Şiran tekrar kaza haline getirilerek Gümüşhane Sancağı’nın kaza sayısı 3’e çıkarılmıştır.

1871’de İrade-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi’nin yayınlanmasıyla birlikte Gümüşhane Sancağı’nın mülki yapısında da değişikliğe gidilmiştir. 1878 tarihinde savaştan sonra Kelkit ve Şiran kazaları yeni oluşturulan Bayburt Sancağı’na ilhak ettirilerek oradan idareleri sağlanmıştır. Ancak 1880 tarihli Trabzon vilayet salnamesine bakıldığında bu durumun uzun sürmediği ve Kelkit ve Şiran kazalarının yeniden Gümüşhane Sancağı’na bağlandığı görülmektedir.

Cumhuriyet Dönemi

1881 tarihinden Cumhuriyet’in ilanına kadar Kelkit ve Şiran kazaları Gümüşhane Sancağı’na bağlı kalmış ve Gümüşhane Sancağı 20 Nisan 1924 günü toplanan TBMM’nin 2. celsesindeki görüşmelerin 6. faslında bulan “Mevaddı Müteferrika-i Vilayat” başlıklı görüşmelerde kabul edilen 491 Sayılı Kanunun "Türkiye, coğrafî vaziyet ve iktisadî münasebet noktai nazarından vilâyetlere, vilâyetler kazalara, kazalar nahiyelere münkasemdir ve nahiyelerde kasaba ve köylerden terekküp eder" içerikli 89. maddesinin kabul edilmesiyle Gümüşhane Sancağı kazalarıyla birlikte il yapılmıştır. Gümüşhane il olduktan sonra Gümüşhane’nin ilk valiliğini Ahmet Dursun Evrendilek yapmıştır. 1989 yılına kadar Gümüşhane’ye bağlı ilçe statüsünde olan Bayburt, bu tarihte il yapılmış ve Gümüşhane’den ayrılmıştır.