Törenler
İnsan hayatının başlıca üç önemli geçiş dönemi vardır. Bunlar; doğum, evlenme ve ölümdür. Bunlara sünnet ve askerlik de birer evre olarak eklenebilir. Her biri kendi bünyesi içerisinde bir takım alt bölümlere ve basamaklara ayrılır. Bu önemli hayat aşamalarının etrafında birçok inanç, âdet, töre, tören, ayin, dinsel ve büyüsel özlü işlem kümelenerek söz konusu geçişlerin bağlı bulundukları kültürlerin beklentilerine ve kalıplarına uygun bir biçimde yaşanmasını sağlarlar. Gümüşhane bir kültür geçiş bölgesi olarak geçiş dönemleriyle alakalı çok zengin ve çeşitli malzemeye sahiptir. Geçiş dönemlerine ait bu malzemelerin bir kısmı unutulmaya yüz tutmuş olsa da önemli bir kısmı hala canlılığını muhafaza etmektedir.
Doğum
Evlenmenin bir amacı da, çocuk sahibi olmaktır. Bundan ötürü gebelik aileye kıvanç, doğum ise mutluluk getirir. Doğumla ilgili uygulamalar daha gebelik öncesi dönemde başlar. Evlilik sonrası anne ve babalar çocuklarının erkenden çocuk sahibi olmalarını isterler. Köylerde veya merkeze uzak yerleşim yerlerinde kadınlar doğumlarını evlerinde köy ebesinin veya sağlık ocağı ebesinin yardımı ile gerçekleştirirlerdi.
Doğum evde yapılacaksa, kadının doğum sancısı başlayınca köy ebesi veya sağlık ocağı ebesi, kızın annesi ve yakınları haberdar edilir.
Çocuk dünyaya gelir gelmez kullanılmamış bir makas veya jiletle göbeği kesilip bağlanır. Doğum sonrası çocuk bir leğen içerisinde içine tuz ve yumurta katılmış ılık su ile yıkanır, kurulanır ve kundaklanır. Doğumdan iki üç gün sonra ziyaretler başlar. Ziyaretçiler armağan olarak süt, kesme şeker, bakır kap, üzerinde maşallah yazılı kolyeler, altın paralı yatak örtüleri, elbise, çamaşır, kumaş ve dokumalar, nazarlıklar getirirler. Loğusa ve bebek kırkıncı gün yıkanır buna “kırklama” denir.
Askere Uğurlama
Türk toplum hayatında geçiş dönemlerinden biri olarak sayılabilecek askerlik, hemen her Türk genci ve ailesinin geçirdiği önemli aşamalardan biridir. Askerlik, Türkiye'de Türk gençlerinin "topluma katılma" sürecini teşkil eder.
Askerlik öncesi âdet ve uygulamalar askere gidecek gencin evinin ziyaret edilmesi, asker adaylarının eve (yemeğe) çağrılması, asker düğünü veya kınası, mevlit okutulması ve askerlerin uğurlanması biçiminde teşekkül etmektedir. Asker kınasında davul zurna eşliğinde akraba, yakın dostlar ve köyün gençleri eğlenirler. Kınaya gelenler askere gidecek gence hediyeler getirirler. Kınadan sonra askere gidecek genç ve arkadaşları köyde erkeklerin toplu halde bulunduğu yerlere giderek herkesle tek tek vedalaşıp, helallik ister. Askerin dönüşünü ilk haber veren kişiye askerin ailesi ve eşi tarafından çeşitli hediyeler verilmektedir. Gidişinde olduğu gibi dönüşünde de köyün gençleri tarafından eğlence düzenlenerek askerin dönüşü kutlanmaktadır. Askerin dönüşü için de ayrıca yemek davetleri yapılmaktadır.
Evlilik
Eski zamanlarda görücü usulü evlilik yaygınken, günümüzde gençler eş seçimini kendileri yapmaktadırlar. Eş seçiminde ailelerin isteklerinden çok gençlerin fikirleri önemlidir. Evlilik görücü usulü ile gerçekleşecekse, aracı kişi, kızı erkek evine tavsiye eder. Bu tavsiye neticesinde aile büyükleri kızı görmeye giderler. Kız istekli değilse, görücülerin yanına çıkmaz.
Evlenme hazırlıkları "kız bakma", "kız arama","kız soruşturma" ile başlar. Oğullarını evlendirmek isteyen anne ve babalar ilk önce akrabalarından, komşularından ve yakın çevrelerinden başlayarak kız aramaya çıkarlar. Kız bakma konusunda ailelere akrabalar, komşular yardımcı olurlar, hatta aracı rolü üstlenirler.
Kız İsteme: Evlenecek gencin babası, amcası, dayısı, abisi, diğer akraba ve komşularından oluşan bir grup kız evine giderek, yetkili olan diğer akrabalarla görüşürler. Hoş, beşten sonra, "Allah'ın emri, Peygamber'in kavli İle kızımızı oğlumuza istemeğe geldik" denir. Kız tarafı "Allah yazmışsa ne diyebiliriz" şeklinde cevap verince ağız tatlılığı yapılıp yemek yenir. Ağız tatlılığı yapıldıktan sonra kesime geçilir. Ailenin maddî durumuna göre kesim (mihir) yapılır. Yöredeki birçok köyde kızın verilmesi ve kız evine gidilmesi törenine “kırıp-bağlama”, düğün gününün ve düğünde yapılacak işlerin görüşüldüğü törene “söz kesme” dendiği de tespit edilmiştir. Söz kesiminde liste yapılır alacak verecek belirlenir. Kızın babası kızı ne zaman vereceğini söyler. Kırıp bağlama töreninde hazır edilecek çeyiz, geline takılacak takılar, tarafların yükümlülükleri karara bağlanır.
Nişan: Nişana çağrı sözlü olarak yapılmaktadır. Bu yörede nişan töreni nikâh kadar önemlidir. Nişan töreninde, genellikle erkek evinden bir büyük ya da erkeğin babası tarafından, kız ve erkeğin nişan yüzükleri iyi temennilerde bulunarak takılır ve nişan kurdelesi kesilir. Nişan töreni aile arasında ya da kalabalık davetlilerle yapılır. Eskiden nişan yüzüğü yoktu evlenirken bir yüzük, bir küpe alınıp gidilirdi.
Nişan kızın evinde yemekli yapılır. Yemek masrafını kız tarafı karşılar. Nişanlı kıza Ramazan Bayramı’nda giysi, Kurban Bayramı’nda ise boynuzuna altın takılı olarak koç gönderilir. Nişanlılık döneminde, hem çiftler birbirini, hem de aileler birbirlerini daha yakında tanırlar. Nişanlılık dönemi, çeşitli kuralları ve uygulamaları olan bir dönemdir.
Düğün: Okuyucu / çığrıcı kadın, düğün sahibi tarafından hazırlanan bir tepsi içinde dolaştığı evlere şeker verir, davetini yapar, davet edilen evlerden de çeşitli hediyeler alırdı. Kız tarafına, oğlan tarafı elli, atmış, yetmiş metre top basma alır. Alınacak kumaşın ne kadar olacağını söz keserken vekiller ayarlar. Onu kız evinde birer metre olarak bölerler. O basmayla komşuyu düğüne davet ederler. Dağıtılan kumaşa “yol” adı verilmektedir. Çağrıyı iki kişi yapar. Kız tarafı ve oğlan tarafı; fakir, ihtiyacı olan bir kadını köyü davet etsin diye tutar. Karşılığında kadına para verilir. Çok eskiden düğüne ve nişana çağrı işi şekerle yapılırdı. Daha sonra bir kalıp sabunla çağrı yapılırdı. Fakir olanlar pahalıya gelmesin diye; bir kalıp sabunu dörde böler öyle çağrı yaparlardı. Düğüne çağrı ise havlu ile yapılmaktaydı. Yüze yakın havlu veya başörtüsü bir heybeye konur, fakir bir kadın kapı kapı dolaşarak havlu veya başörtüsü vererek düğüne çağrı yapardı. Erkek ve kız tarafının çağrıcısı farklı olur. Emeği karşılığında çağrı yapana bulgur, şeker, un gibi erzak verilir. Kumaş parçasıyla düğüne çağrı yapıldığı da olmaktadır. Dağıtılan kumaş parçasına örtülük de denir.
Gümüşhane yöresi düğünlerinde “saçı” töreninin iki yansıması görülür. Bunlardan birincisi ve en yaygını “çerez dökme”, “çerez saçma” adıyla bilinen gelin indirmede gelinin başına para, çerez, darı vb. atılması geleneğidir. İkinci ve düğünün bu aşamasıyla alakalı olanı ise akraba ve komşuların düğün münasebetiyle geline verdikleri hediyelerdir. Eskiden bu hediyeler daha çok ev eşyası niteliğinde olurdu. Getirilen hediyeler ile yeni kurulacak evin malzemesinin tamamlanmasına katkı sağlanırdı.
Gümüşhane yöresinde düğünün başlaması ve bayrak dikimi ile ilgili çeşitli adetler bulunmaktadır.
Bu uygulamaları şöyle sıralayabiliriz: Düğün cuma günü öğle namazında sonra başlar. Damadın arkadaşları oğlan evine düğünün başladığı gün bayrak dikerler. Bayrak dikilirken türkü söylenir. Bayrak düğün evi belli olsun diye mutlaka dikilir, düğünün bittiği gün damdan indirilir.
Düğün başlamadan önce erkek tarafında düğün hazırlıklarını akrabalar ve komşularla gözden geçirmek ve komşu köylerden gelecek misafirleri kimlerin ağırlayacağını belirlemek için yapılan toplantıya “danışık etme” bu toplantıda yenilen yemeğe de “danışık ekmeği, danışık yemeği” denir.
Yörede mahallî, deyim olarak "örtü" yatak karşılığı olarak kullanılmaktadır. "Örtü yüzü" deyimi ile yataklara yüz ve kılıf geçirmek için yapılan işlem kast edilmektedir. Hazır mobilyalar ve yatak odası takımları çıkmadan evvel kız tarafında gelin için birkaç takım yatak ve yorgan hazırlanırdı. Kırıp bağlama esnasında erkek tarafının alacağı yün miktarı kilo cinsinden, örtü yüzü miktarı ise metre cinsinden tespit edilirdi.
Yeni evlenecek erkeğe düğünde, gerdek gecesinde ve evlilik yaşamında nasıl davranması gerektiği konusunda bir takım bilgiler vermek, düğünün düzenli yapılmasına yardımcı olmak, düğün bayrağını taşımak gibi görevleri üstlenen ve damadın düğündeki temsilciliğini yapan erkeğe "sağdıç" denilir. Sağdıç bu görevlerine ilaveten damat ve arkadaşlarına düğün boyunca oturacakları ve eğlenecekleri bir oda açmak, bu odadaki gençlerin taleplerini karşılamak, damadı kendisine yapılacak oyunlardan bilhassa “damat kaçırma” oyunundan korumak gibi görevleri de üstlenir.
Yörede yenge, damadın ailesinden seçilmiş bir kadındır ve bu kadının görevi düğünün icrası esnasında kız evi ile oğlan evi arasındaki ilişkileri düzenlemektir. Erkek evini temsilen kına gecesine katılır. Kına gecesine, yapılacak eğlencenin çerez ve hediyelerinden oluşan bir heybe ile katılır. Gerdek gecesinde gelini gerdeğe yenge hazırlar. Gerdek gecesinin sabahında gerdek çarşafını alır. Bu işlem esnasında damattan bahşişini alarak görevini tamamlar.
Tilki, kız evinden oğlan evine; oğlan evinden kız evine bohça götürmekle görevli bir genç erkektir. Kız tarafının tilkisi, erkek tarafının tilkisi olmak üzere düğünlerde genellikle iki tilki vardır. Oğlan evinin tilkisi kına gecesi öncesi yengeyle birlikte kız evine gider. Tilkinin kız evine giderken kız tarafının erkeklerine görünmeden gitmesi gerekmektedir. Tilki gözetlenir. Bunu beceremez de yakalanırsa çeşitli cezalara çarptırılır. Bu cezaların en meşhuru gençlerin tilkiyi bir kuzu parası miktarınca para cezasına çarptırmalarıdır. Bununla yetinilmeyen durumlar da vardır. Bu durumlarda tilkiye; suya basma, ayaklarından asma, sırtına soba bağlama, kundaklayıp beşiğe yatırma, balta ve süpürgeyle tıraş etme, eşeğe ters bindirip sokaklarda dolaştırma gibi daha eğlenceli cezalar da verilir. Tilki yakalanmadan kız evine varırsa bu cezaların hepsinden kurtulur. Getirdiği heybe karşılığında bahşişini alır. Tilkilerin kız evinden bir eşya çalmaları da bir başka eğlencelik uygulamadır.
Başka köyden kız alındığı ya da başka köye kız verileceği zaman gelenleri karşılamak ya da diğer köye gidecek heyeti yönetmek üzere bir kişi görevlendirilir. Bu kişiye “düğün kâhyası ya da delikanlı başı” denir. Kâhya ya da delikanlı başı, köy halkından sözü geçen, herkesin dinleyeceği birisidir. Kâhyanın bir görevi de düğünde huzursuzluk çıkaranlara dur demektir.
Kızın çeyizi erkek evine gitmeden önce çeyizle birlikte erkek evinden gelen hediyeler sergilenir. Çeyiz sergileme kınadan birkaç gün önce yapılır. Buna “çeyiz altı” denir. Çeyiz altından önce çarşıya çıkılır. İhtiyaç olan eşyalar alınır. Kızın çeyizi hazırlanırken yorganının “başı bütün” yani başı bozulmamış, kocası ölmemiş ya da başından iki nikâh geçmemiş kadınlar tarafından kaplanması âdeti vardır.
Gümüşhane merkezde gelin hamamı olarak hamam kapatıldığı tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra merkezde hamam evi olarak bir akrabanın evinin kullanılması uygulamasının daha yaygın olduğu bilinmektedir. Gelini hamam evine götürme uygulaması köylerde düğünün en önemli aşamasını oluşturmakta, konuya ilişkin uygulama ve pratikler günümüzde de yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.
Yörede bayanlar tarafından yapılan kına gecesinde gelin, arkadaşları tarafından ilahi söyleyen hoca hanımla beraber odaya getirilir. Gelin ayakta durur, yüzü bir yazmayla örtülür. Başında mum yakılır, mum sönünce gelinin başında ekmek kırılıp ufalanır. Sabah kedi, köpeğe verilir. Bu uygulama gelinin dertten, beladan uzak kalacağına ve rızkının bollaşacağına inanıldığı için yapılan bir adettir. Gelinin başı salavatlanıp dua ve ilahi okunduktan sonra oğlan evi tarafına gider. Kınayı genellikle oğlan tarafından başı bütün (evli), başı bozulmamış (boşanmamış), başından birden fazla nikâh geçmemiş, dul olmayan, evinde mutlu olan, çoluğu çocuğu olan bir kadının karması ve yakması münasip görülür. Kına yakma töreninde gelinin kınasına para konur. Bu paranın uğuruna inanılır. Gelinin baba evinde kalacağı son gece ağıtlarla birlikte yapılan kına gecesini önemli kılan gelini ağlatmak için, yoğun duygularla söylenen “Kına Ağıtları”dır.
Düğün yemeği halk mutfağı ve beslenmesinin özel gün yemeklerinin en önemlilerinden biridir. Özel gün yemekleri içerisinde yer alan düğün yemekleri her bölgenin kültürel, ekonomik ve ekolojik çevresine göre farklılık içermektedirler. Yörede geleneksel düğünler üç gün sürer. Cuma günü başlayan düğün Pazar günü tamamlanır. Daha eskilerde Çarşamba başlanıp Cuma bitirilmesi daha yaygındı. Düğün öncesi hem oğlanın hem de kızın evinde yemek pişirmekte maharetli olan ve yörede “keyveni” (keyvanı) olarak anılan kadınlar toplanır düğün boyunca yenecek yiyecekleri hazırlarlar. Keyveni; üç gün öncesinden düğün evine gider. Düğün süresince verilen yemeklerden en özel olanları “Düğün yemeği / baba yemeği” adıyla anılan yemektir. Düğünde önemli yemeklerden biri de “sağdıç yemeği” adıyla bilinen yemektir. Sağdıç yemeğine kız tarafı da davet edilir.
Gümüşhane yöresinde resmi nikâha “izinleme, izinname” de denmektedir. Resmi nikâhla dini nikâh iki ayrı işlem olarak kabul edilmektedir. Eskiden nikâh gelin erkek evine getirildikten sonra yapılırdı. Son yıllarda nişanda nikâh kıyılmaktadır. Bunun sebebi gençlerin nişanlılık dönemi görüşmelerini de meşru hale getirmektir. Nikâhta kızın ve oğlanın babası konuşmaz, vekiller konuşur. Hoca nikâh duasını okur. Hoca üç kere, oğlanın tarafına; “falancanın kızını aldın mı,” der. O da; “aldım” der. Sonra üç kere kız tarafına; “falancanın oğluna kızını verdi mi,” der. O da; “verdim,” der. Sonra üç kere; “ala ala aldın mı, vere vere verdin mi” diyerek bunu teyit ederler. Hayırlı olsun temennilerinin ardından şerbet içilir. Buna nikâh şerbeti denir.
Geçmişte düğünler üç ayrı mekânda yapılırdı. Yetişkinler ve büyükler köy odasında ya da köy kahvesinde davul zurna eşliğinde yer, içer, oynarlardı. Güveğinin emsali olan gençler şağdıcın açtığı bir odada yer içer eğlenirlerdi. Bu odada genellikle türkülü barlar ve halaylar ile eğlenilirdi. Gençler davul-zurnayı ancak yetişkinler dağıldıktan sonra görebilirlerdir. Gelinin sağdıcı da bayanlar için bir oda açardı. Gemç kızlar ve kadınlar da türkülü barlar ve horonlarla eğlenirlerdi. Yörenin karadenize yakın bölümlerinde davul zurnanın yerini kemençe alır. Tağmurdere bucağından köseye kadar uzayan hat üzerindeki köylerde tulum kullanılırdı. Kadınlar çalgı olarak tef kullanırlardı.
Gerdekten üç gün sonra gelin odasından çıkarılır. Sonra kaynanasının, kaynatasının ve diğer büyüklerinin ellerini öpmeye götürülür. Aynı gün birlikte yenilen yemeklerde bizzat gelin hizmet etmiş olur. Gelin, sofraya oturmadığı gibi katiyen konuşmaz da. Zira kaynata, çocukluktan kurtulmuş olanlar dâhil olmak üzere bütün kayınlarından ve bu durumda olan kocasının akrabalarından yaşmaklı gelinlik yapmak mecburiyeti vardır. Kadınlar bir süre sonra hediyesini vermek suretiyle gelinliğe son verirler yani konuşmasına müsaade ederler ise de, erkeklerinki, çok defa görüldüğü gibi ömür boyunca sürüp gitmektedir. Geçmişte yörede gelinlik yapma âdeti olduğu tespit edilmiştir. Gelinlik yapmaya yörede gelinlik tutma, “söylememezlik” de denmektedir. Gelinliği kaldırmak için; gelin kime gelinlik ediyorsa, o kişi geline bahşiş verir ve “konuş benimle kızım” derdi.
Düğünden bir hafta sonra erkek tarafınca kız tarafına yapılan ziyarete “yediliğe gitme, geriliğe gitme” denir. Gelinin çeyizinin dağıtıldığı güne de “gerlik” denir. Gerlik düğünden on beş gün sonra yapılır. Gelin tarafının yakınları ( anne, hala, yenge vb.) gerlik için hısımlarına yani güveğinin evine giderler. Gerliğe on beş kişi gider. Erkekler gerliğe gitmez, sadece kadınlar gönderilir.
Cenaze Törenleri
Ölüm, somut olarak insan yaşamının sona ermesidir. Bu olay, insan topluluklarının tören ve inanışlarında, doğum ve düğün gibi bir geçiş aşaması olarak görülmektedir. Gümüşhane yöresinde çevrede yaşanılan olaylar, duyulan sesler, görülen rüyalar ve insan vücudundaki bir takım değişiklikler ölümün ön belirtileri olarak kabul edilmiştir. Yörede ölümün ön belirtisi olarak en fazla, görülen rüyalar ve insandaki fiziki değişliklerdir.
Kişinin ölümünün yaklaştığı düşünüldüğünde bir takım hazırlıklara başlanır. Bu hazırlıklar daha çok dini (hoca çağırma, başında dua etme Yasin okuma, ağzına okunmuş su verme, kelime-i şahadet getirmeye çalışma vb.) hazırlıklardır.
Cenaze töreninde ölünün yakınları ve ailesi son görevlerini yerine getirmeye çalışırlar. Ölüm olayı meydana geldiği zaman yakınları acıyı paylaşabilmek, ellerinden bir şey gelirse yardımcı olabilmek amacıyla hemen cenaze evine giderler.
Ölen kişinin gözleri kapatılmaya çalışılır. Eğer kapanmıyorsa bir hasretine kavuşmadığına işarettir. Halk arasında ise geride çocuğu varsa evlendirmemişse veya bir işi yarım kalmışsa gözlerinin açık gittiği söylenir. Ölen kişi gözleri kapatıldıktan sonra çenesi düşmesin diye tülbentle bağlanarak başı kıbleye doğru çevrilir. Çenesinin bağlanmasının sebebi Allah'ın huzuruna güzel bir şekilde çıkması düşüncesidir. Ölen kişinin elbiseleri çıkartılarak sert bir zemin üzerine yatırılır, üstüne beyaz bir örtü örtülür. Ölüm olayından sonra ölünün yüzü kapatılır ve şişmesin diye üstüne bıçak ya da demir parçası konur. Cenaze gömülene kadar bu şekilde bekletilir.
Ölüm olayının duyurulması genellikle ölü sahipleri ya da komşular tarafından, camilerde sala verdirerek yapılmaktadır. Ölen biri elden geldiğince çabuk gömülmeye hazırlanır. Uzaktaki yakınlarının cenaze törenine katılmalarını sağlamak amacıyla ölünün bekletildiği durumlar da vardır.
Yıkama işlemi bittikten sonra kefenleme işine geçirilir. Bunun için önce beyaz patiska bezden kefenlik hazırlanır. Kefenlik bez, ölen kişiyi saracak biçimde ve "Ecel Gömleği" adı verilen, erkeklerde üç, kadınlarda beş parçadır.
Yörede ölünün abdestinin bozulmaması için eşine elinin öptürülmemesi faklı bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine komşudan alınan kara kazanın, verilmesi için sabahın beklenmesi ölümle ilgili kaçınmalardan olup, evdekilerin başına bir felaket gelmemesi için yapılan pratiklerdendir. Kefenin içine gülsuyu, zemzem serpme, kadın cenazeye kına koyma gibi yaygın uygulamalar vardır.
Kefenlenen cenaze, tabut ya da sal aracılığıyla taşınır. Salın üstü açık olur. Tabutun, salın üstüne seccade ya da namazlık denilen yeşil renkli örtülerden atılır. Seccade bazı yerlerde hacdan getirilir. Kadın cenazede, tabutun baş kısmındaki çıkıntıya eşarp, yazma bağlanır ya da tabutun üstüne tülbent, yazma vb. atılır. Erkek cenazede havlu atılır ya da Kâbe'den gelme yeşil eşarplardan atılır.
Cenaze namazı, cami önünde, cenaze evi önünde, harman yerinde, gasılhane önünde ya da mezarlıkta kılınır. Cenaze namazı sırasında, cenazenin üzerine konulduğu yer "musalla taşı", “sal taşı” şeklinde adlandırılır. Cenaze namazı vakit namazından sonra kılınır.
Cenazenin mezara konulmasından sonra, daha önce yakınları tarafından hazırlanmış tahtalarla mezar boydan boya kapatılır. Bu tahtalara mertek denmektedir. Mezar içine "leht" olarak adlandırılan ayrı bir oygu yapılır. Cenaze, mezara sağ tarafının, sağ kolunun üstüne, yönü kıbleye gelecek şekilde yatırılır. Toprak atma sırasında kürek değişimi olurken, kürek elden ele verilmeyip, yere atılır.
Cenaze evinde üç gün boyunca yemek pişmez. Komşular her gün yemek yaparak getirir. Cenazenin ardından cenaze sahiplerinin, komşular ve yakınları tarafından ziyaret edilmesi ve cenaze yakınlarının bu ziyaretleri kabulü "yasa oturmak" şeklinde ifade edilir. Bazı yerde cenaze sahibi kadınlar ziyaretleri kendi evinde kabul eder, erkekler yas evine giderek gelen ziyaretçileri yas evinde kabul ederler. Bir başka adlandırma, cenaze evine yapılan ziyaretlerin "yasa gitmek" ya da "hatır almaya gitmek" şeklindedir. Cenaze evinin de "yas evi” olarak adlandırılmasıdır.
Yılbaşı
Gümüşhane İli genelinde eskiden beri zengin bir yılbaşı kutlama geleneği olduğundan bahsetmek mümkündür. Yörede yılbaşı, bilinen yılbaşı tarihinden farklı olarak yerel takvime göre Ocak ayının ilk veya ikinci haftası içerisinde farklı günlerde kutlanmaktadır. Bu eğlencelere ilin farklı yerlerinde kalandar, efrence, fatik gibi isimler verilmektedir.
Kalandar / Galandar: Yörede yılbaşı kutlamaları geleneksel olarak galandar adıyla anılırdı. Eski takvime göre ocak ayının birinci günü sayılan 13 ocak gününün gecesinde çeşitli kutlamalar yapılırdı. Galandar kutlamalarında çeşitli seyirlik oyunlar düzenlenirdi. Bunların en yaygın olanı saya gezmesi idi. Gençler toplanır, çeşitli kıyafetlere bürünerek ev ev dolaşır, yiyecek toplar, bu yiyeceklerle toplu bir eğlence yemeği düzenlerlerdi.
Efrence: Yılbaşı ile ilgili kutlamalardan biri de efrencedir. Gün hesabına göre ocak ayının 3 ila 4’ü arasında yapılan bu kutlamada evde çeşitli yiyeceklerin pişirilmesinin bolluk ve bereket getireceğine inanılır. Bu günlerde evlerde hamur tatlıları yapılır, haşıl, hedik ve pilav pişirilir. Golot adı verilen yağlı çörekler pişirilir içine para konulur, para kimin diliminden çıkarsa o yıl evin en şanslı kişisinin o olacağına inanılır.
Fatik: Yılbaşında yapılan törenlerden birinin adı da fatik idi. Galandar ya da efrence benzeri bir uygulamadır. Fatik töreninde seyirlik oyun olarak saya gezmesi yapılırdı. Gençlerden biri arap, biri sakallı bir derviş, birkaçı dansçı kadın, birkaçı hayvan kıyafetlerine bürünerek ev ev gezerler ve yiyecek toplarlardı. Toplanan yiyecekler köy odasında ya da gençlerin uygun bulduğu bir mekânda pişirilir topluca yenirdi.
Sayma/Köse: Sayma, Gümüşhane genelinde yaygın olarak rastlanan bir gelenek değildir. Bu kutlama Şiran İlçesi’nin bazı köylerinde 22 Ocak tarihinde yapılan yılbaşı eğlencesidir. Bu eğlencenin eski şaman danslarını anımsatan bir görüntüsü vardır. Yapılan uygulamaların yıl boyunca kötülükleri, cinleri ve şeytanları köyden uzak tutacağına inanılırdı. Saya gezmelerine benzeyen bir törendir. Yapılan oyuna “köse oyunu” denir.
Davar Yüzü Gezilmesi
Mart ayının birini ikisine bağlayan gecede davarın yüzü gezilir. Bunun sebebi de koyunların yavrulaması, süt ürünlerinin çoğalması, yazın başlangıcının oluşudur. Bu işi genelde davar çobanı düzenler. Köy gençleri de bu işe yardımcı olurlar. Törenin düzenleniş şekli şöyledir: Köyün delikanlıları çobanın evinde veya başka bir gencin evinde toplanırlar. Katılma oranı oldukça çok olmaktadır. Aralarında oyun kabiliyeti olan kişiler seçilir. Bir kişiye kadın elbisesi giydirilerek gelin yapılır. Gelinin yanına çeşitli tipte değişik kıyafetli iki fedai katılır. Bunlara Arap ismi verilir. Arapların ellerine araba zincirlerinden tespihler verilir. Bunlardan başka birde ayı yaparlar. Ayının sırtına koyun ve keçi derisi giydirirler. Boynuna da kalın bir zincir takarlar. İki tana de hırsız kedi yapılır. Sırtlarına yün ve kıl gibi elbiseler giydirirler. Gelinin görevi, gidilen evde ev sahibini kaldırıp yanındaki Araplarla horon oynatmaktır. Bu arada, gelin, ev sahibinin boynuna sarılır. Durum güya ev sahibi sarılmış gibi açıklanır. Araplar ev sahibine kartondan yapılmış sopalarla vururlar. Ayrıca ayı da ev sahibine saldırır. Bu saldırının amacı ev sahibini oyalamaktır. Hırsız kediler, evin her tarafını ararlar, buldukları yağ, bal, süt yumurta gibi değerli yiyeceklerin bir kısmını alırlar. Şayet ev sahibi, isterse, onların bahşişlerini eve girmeden verir yolcular. Şayet vermeseniz eve girilerek talan edilir. Toplanan malzemeler çobanın veya başka birinin evinde ziyafet çekilerek yenilir.
Nevruz / Mart Dokuzu
Gümüşhane yöresinde Nevruz, Mart Dokuzu olarak adlandırılır. Eski takvimle yenisi arasında 13 gün fark olduğu için eski takvimdeki mart dokuzu 21-22 Mart tarihine denk gelmektedir. Yörede Nevruz için Mart Dokuzu tabiri kullanılmakta ve bu gün kışın bitişini, baharın gelişini ifade etmektedir. Nevruz öncesinde evin her yeri temizlenir. Nevruzdan birkaç gün önce tatlı pişirilir. Nevruz ateşi için gerekli ot, çalı ve odun hazırlanır. Nevruz günü kırlara çıkılarak eğlenceler, şölenler ve yarışmalar düzenlenir.
Hıdrellez
Hıdrellez, bahar bayramı niteliğinde kutlanan mevsimlik bayramlarımızdandır. Türk kültürü içinde canlılığını koruyan geleneklerden biri de "Hıdrellez"dir. Hıdrellez geleneği, bir bayram olarak bütün Türk milletinin topluca katıldığı, birtakım töreleri yerine getirdiği bir bahar bayramıdır. Bu tarih kışın bitişi, yazın başlangıcı, yılbaşı olarak kabul edilir. Rûz-ı Hızır (Hızır'ın günü) olarak adlandırılan Hıdrellez günü, Hızır ve İlyas sözcüklerinin birleştirilmesiyle halk ağzında Hıdrellez şeklini almıştır. Hıdrellez günü Rumi takvime göre Nisan'ın 23. günü, miladi takvime göre Mayıs'ın 6. günüdür.
Eğrice/ Eğrilce
Eğrice, hıdrellezden farklı olarak 20 Mayıs tarihinde, eski takvim hesabıyla 7 Mayısta yapılan kutlamadır. Kutlamalar, hıdrellez kutlamalarıyla büyük benzerlik göstermektedir. Bu gün “ayazma” eğlenceleri de yapılır. Ayazma gününde ayazma taşı denilen yerde toplanılır. Ayazma, maden suyu çıkan yerlerde maden tortularından oluşan beyaz taşlara denir. Ayazma taşları bulunan yerlerde bu tarihlerde bu taşların etrafında toplanılır ve çeşitli eğlenceler düzenlenir.