İnanç Yapısı
Halk İnanış ve Uygulamaları
Halk inanışları, bir topluluğun bir nesne, olay ya da olgu hakkında gerçek olduğuna dair inanç besleyerek ona göre duygu, düşünce ya da davranış geliştirmesi hadisesidir. Uzun yıllar boyunca oluşan bu inanış ve davranış biçimleri esnek nitelikli olup topluluktan topluluğa değişebilen şekiller alabilmektedirler.
Bu çerçevede Türk Halk İnanışları, Türklerin tarih sahnesine çıktıkları günden bugüne kendi iç kültürel dinamiklerinden doğan ana inanç sistemi ile bu süreç içerisinde karşılaştığı kültür, kbul ettikleri din ve yaşadıkları coğrafyanın katkısı ile oluşturdukları inanışlardır. Kökeni ne olursa olsun halk tarafından kutsallığına inanılan ve kendisinde kutsal ve koruyucu bir güç olduğu kabul edilen her nesne; bitki, taş, su, ay, yıldız vs. halk inanışlarında inceleme/araştırma konusu olur. Her ne kadar bu inanışların oluşmasında kendi ana kültürleri dışında değişik din ve kültürlerin katkı ve izleri bulunsa da toplumsal şuur bu katkı ve izleri olağan bir seleksiyona tabi tutarak kendi kültürünün bir parçası haline getirmiş ve onu toplum katmanlarına takdim etmiştir (Güngör ve Köylü, 2014).
Öte yandan halk inanışları oldukça zengin bir içeriğe sahiptir. İnsanların kutsalla ilişkisi, evreni ve hayatı algılayışı, bireysel ya da toplumsal ümitleri, beklentileri, kaygı ve korkularını ilgilendiren pek çok inanış halk nezdinde güncelliğini korumaktadır (Baş, 2017).
Halk inanışları daha çok toplumun bağlı olduğu dinden farklı olarak, yani dini inançlar dışında gelişen, nesilden nesile aktarılan, canlılığını koruyan davranış, duyuş ya da inanış biçimleridir.
İnsanlar bu tip inanışları daha çok atalarından devraldıkları bir miras olarak görmüşler, ataları nasıl yorumlamış ve inanmışlarsa onlar da o şekilde devam ettirmişlerdir. Mesela Baykuş ötmesinin uğursuzluk olarak sayılması yeni bir durum değildir. Özellikle bir meskenin çevresinde öten baykuş belki nesilelr boyunca bir uğursuzluk alameti sayılmıştır.
Halk inanışlarında mantık ya da aklilik aranmaz. Bu tip inanışlar nedenleri çokça sorgulanmadan davranışa dönüşen geleneksel formlardır.
Halk inanışları tabiat olaylarıyla ilgili inanışlar, canlı varlıklarla ilgili inanışlar, cansız varlıklarla ilgili inanışlar, hayvanlarla ilgili inanışlar, uğur ve bereketle ilgili inanışlar, büyüyle ilgili inanışlar, inanç merkezleriyle ilgili inanışlar, rüyayla ilgili inanışlar, yağmur duasıyla ilgili inanışlar olarak sıralanabilir.
Tabiat Olaylarıyla İlgili İnanışlar
Bir yörede tabiatla alakalı inanışlar aynı yöre içinde bile farklı yorumlanabilmektedir. Örneğin yağmur yağarken aynı zamanda güneşin parlaması türlü türlü yorumlanabilir:
-Melekler evleniyor olarak inanılır
-Tilkiler evleniyor olarak inanılır
-Hacet kapıları açılıyor olarak inanılır
-Uğursuz mutsuz olayların belirtisi olarak inanılır.
Kış öncesi gök gürlemesi kışın çok olacağı anlamına gelir. Gök gürlerken ağaç altında durmanın uğursuzluk getirdiğine inanılmaktadır. (Sırtbaş, 2016)
Canlı Varlıklarla İlgili İnanışlar
İnsanın yaradılışıyla ilgili birçok inanma olduğu gibi yaratılan insan ile ilgili de birçok inanış mevcuttur. Bunların çoğu İslam dînî paralelindedir. “İnsanoğlu yaratılmış en şerefli mahlukâttır” sözü İslam kaynaklı olup Anadolu’da büyük bir kesim tarafından benimsenmiştir (Sırtbaş, 2016).
Yaşı geldiği hâlde yürümeyen çocuklar Cumâ günü camiye götürülür. Çocuğun ayağına ip bağlanır ve Cuma namazından ilk çıkan kişi tarafından o ipin kesilmesi istenir. Bu kişi ip bağını çözdüğü zaman çocuğun yürüyeceğine inanılmaktadır. Genellikle bu tür uygulamalarda olumlu sonuç alınmaktadır (Kılıç, 2014).
Konuşma çağına geldiği hâlde konuşamayan çocuğu ahıra bağlarlar ve önüne ot verirler. “Eğer insansan konuş, hayvansan burada kal” derler. Bu sayede çocuğun konuştuğuna inanılmaktadır. Bunun yanında korkudan dili tutulan çocukların yörede yaşayan gazilerin elinden, içine kılıç değdirilmiş su içirildiğinde iyileşeceğine inanılmaktadır. Eve yeni gelen gelinle alakalı da birçok inanış mevcuttur. Gelin eve geldiğinde başına kömür sürülür. Bu uygulama ile bütün kara günlerin oracıkta kaldığına inanılmaktadır. Doğacak çocuğa yönelik olarak da sütü bol olan başka kadınlarla gelinin dikiş iğnesi değiştirilir (Kılıç, 2014).
Çocuk gelişimi için evin bahçesinde bulunan çimene çizgi çizilirdi. Belirlenen yerdeki çimen büyüdükçe çocuğun büyüdüğüne inanılırdı. (Kılıç, 2014) Çocuğa ad verme konusunda kararsız kalan insanlar belirledikleri isimler arasından en hayırlısını seçmek için farklı bir yöntem uygulammışlardır. Üç tane isim belirlenir. Bu üç isim kâğıtlara yazılarak üç tane pırasanın dibine gömülür. Hangi pırasa daha erken filiz verirse onun altındaki isim çocuğa verilmektedir. (Sırtbaş, 2016).
Arife gecesi pekmezden helva yapılır, sobaya un atılırdı. Bu sayede ortaya çıkan güzel koku sayesinde ile evden öbür âleme göç edenlerin ruhlarının o gece için geri geldiğine inanılırdı (Kılıç, 2014). Arifeden bir gün öncesine “buğdaycık günü” denilmektedir. O gün bütün çocuklar yıkanmaktadır. Yöre halkı yıkandıkları suyu “buğdaycık suyu” diye adlandırmakta ve bu suyun çocukların boylarını uzattığına inanmaktalar. Ayrıca Kurban Bayramı’nda aynaya bakmanın yanlış olduğuna insana kötülük getireceğine inanılmaktadır (Kılıç, 2014).
Elbise dikimi sırasında eğer elbise kişinin üzerindeyse elbisesi dikilen kişinin ağzına bir şey konulmaktadır. Bunun kişinin aklının dikilmemesi için yapıldığına inanılmaktadır (Kılıç, 2014).
Ölen kişilerin elbiseleri mahallede veya civar yerlerde bulunan fakirlere dağıtılmaktadır. Bu uygulamayla ölenlerin ruhlarının rahat ettiğine inanılmaktadır. Bazı aileler de acıların hatırlanmaması için elbiseleri yakılır. Bunun aile fertlerini rahatlattığına inanılmaktadır. Mezar başına şişe ile su bırakılmaktadır (Kılıç, 2014).
Hıçkırık tutan kişinin, başka bir yerde hakkında konuşulduğuna inanılmaktadır. Yemek yerken kaşığın düşmesi eve aç birinin geleceğine işarettir. Böyle bir durum olduğu zaman aile büyükleri tencerede yemek olup olmadığını kontrol etmektedir. Aç birinin geleceği düşüncesiyle bunu yapmaktadırlar (Sırtbaş, 2012). Elma soyarken kabuğu bir bütün hâlinde soyulursa şeytanın çatladığı düşünülmektedir. Genellikle bu uygulamanın hâkim olarak görüldüğü yerlerde elma soyma işini hassasiyetle yaptıkları görülmektedir. Gece ateşe su atmak uğursuzluk olarak sayılmaktadır. Hayırlı yerlere sağ ayakla girilmekte ve oradan sol ayakla çıkılmaktadır. Hayırsız yerlere ise sol ayakla girilmekte ve sağ ayakla çıkılmaktadır. Sağ avuç kaşınırsa kişiye para geleceğine, sol avuç kaşınırsa para çıkacağına inanılmaktadır. (Sırtbaş, 2012) Sağ gözün seyremesinin iyilik, sol gözün seyremesinin ise kötülük getireceğine inanılmaktadır (Kılıç, 2012).
Cansız Varlıklarla İlgili İnanışlar
Canlı varlıklarla alakalı inanışların olduğu kadar cansız varlıklarla da alakalı birçok inanmalar mevcuttur. Birçok cansız varlığa uğur taşıdığı için saygı gösterilmiş, birçoğu da uğursuz sayılıp lanetlenmiştir. Kavak ağacı, yaprağını alttan dökmeye başlarsa kış sahilde, üstten dökmeye başlarsa kış yüksekte çok olacak demektir. Ayva çok olursa kış çok olacak denilir (Sırtbaş, 2016).
Ateş yanarken odundan renkli alev çıkması, alevin patlaması uğursuzluk sayılmaktadır. Meyve veren ağacı kesmek günah sayılır. Akşam karanlığında kapı eşiğine oturmanın da doğru olmadığına inanılır (Kılıç, 2014).
Hıdırellez günü iş yapmanın eve ve hane halkına kötülük getireceğine inanılır. Eve odun getirilirse yılan geleceğine, eve yeşillik getirilse sinek geleceğine inanılır. Ayvanın çok olması kış ayının sert geçeceğine işarettir. Kestane ağacı yaprağını alttan dökmeye başlarsa kış sahilde, üstten dökmeye başlarsa kış yüksekte çok olacak demektir (Kılıç, 2014).
Hayvanlarla İlgili İnanışlar
Hayvanlar da bitkiler gibi insana fayda açısından değerlendirilmiş, bu sebeple onun yaradılışı ve yaşayışı ile ilgili birçok pratik ve inanış üretilmiştir. Hayvanlarda din temelli bazı uygulamaların yapıldığı görülmektedir. Dinin yenmesinde sakınca olmadığına hükmettiği hayvanların değerli, sakınca gördüğü hayvanların değersiz olduğuna inanılmıştır (Sırtbaş, 2016).
Yörede hayvanların bazı aykırı hareketlerinin ölümle ilişkilendirildiği inanışlar bulunmaktadır. Baykuşun çatıya konması evden ölü çıkacağına işarettir. Bundan dolayı baykuş hayvanı yöre insanı tarafından sevilmemektedir. Ahırda geceleyin ineğin bağırması haneden ölü çıkacağı anlamı taşımaktadır. (Sırtbaş, 2016) Karganın yüksek sesle bağırması ölüm veya kötü haberin işaretçisi olarak yorumlanmaktadır. Horozun gece yarısında ötmesi uğursuzluk getirir. Kara kedi insanın önünden geçerse uğursuzluk getireceğine inanılır (Kılıç, 2014).
Kara kedi insanın önünden geçerse uğursuzluk getireceğine inanılır. Kedi yemek yerken gözlerini kapatıyorsa nankörlük yaptığı düşünülmektedir. Kedinin yalanması ise eve misafir geleceğine işaret etmektedir (Sırtbaş, 2016).
Katır hayvanının kullanılması da uğursuzluk sayılmaktadır. Kertenkeleler görülen yerde taşlanmaktadır. Pelit ağacının da sakıncalı olduğu söylenmektedir. Bu üç inanış Hz. İbrahim’in yakılmasında kullanılan odunun pelit, onu taşıyan hayvanın katır ve yanarken üfleyenin de kertenkele olduğu inancına dayanır (Kılıç, 2014).
Horozların sık ötmesi eve misafir geleceğini işaret etmektedir. Kedi yemek yerken gözlerini kapatıyorsa nankörlük yaptığı düşünülmektedir. Kedinin yalanması ise eve misafir geleceğine işaret etmektedir. Hayvanlardan sağılan sütler başkasına gösterilmemektedir. Başkası tarafından görülen sütün kesileceği inancı vardır. Yeni doğan ineğe ısırgan otu verilirse tez vakitte ayağa kalkacağına inanılır. Kuşun ötmesi müjdeye işaret etmektedir (Kılıç, 2014).
Uğur, Bereketle İlgili İnanışlar
Uğur kelimesi çok eski kaynaklarda rastladığımız bir kelimedir. Uğur ile ilgili inanışlar her dönemde var olmuştur. İnsanların varlıklara umut bağlaması varlıkların kendileri için uğur getirdiklerine inanmaktadırlar (Sırtbaş, 2016). Evin kızı gelin oluğu ve evin oğlu askere gideceği zaman ev süpürülmemektedir. Onlar giderken de ardından su dökülmektedir. Gelin eve ilk geldiğinde bardak kırılır. Bu, kırılacaklar şimdi kırılsın, gelin hiç kırılmasın diye yapılmaktadır. Yine bu zamanda tavuk keserler, kan akıtılırlar. Bunun sebebi de bir daha kan akmasını önlemek içindir (Kılıç, 2014).
Yörede çocuğu olmayan kadınların uğursuz olduğuna ve ocağı söndüreceğine inanırlar. Budan dolayı geçmişte kuma getirme gelenekleri birçok yerde karşımıza çıkmaktadır. Son dönemde bu gelenek çok nadir görülmektedir. Makası elden ele vermek olumsuz bir duruma işarettir. Gece tırnak kesmek, aynaya bakmak, saç kesmek uğursuzluk sayılmaktadır. Birinin ayağı üzerinden geçmek uğursuzluk olarak görülmektedir. Geceleri ıslık çalmak ve evde eşiğe oturmak şeytana davetiyedir (Kılıç, 2014).
İşe giden insanlarının yollarının kesilmesi uğursuzluktur. Yolu kesen kişinin kadın olması ise daha büyük uğursuzluktur. Kadın tarafından yolu kesilen kişinin o gün işlerinin çok kötü gideceğine inanılmaktadır. İki eli bacakların arasında tutma şeklindeki oturmaların da bereketsizlik getireceğine inanılmaktadır (Sırtbaş, 2016). Bu durumun kısmeti kapattığı da söylenmektedir. Köpeğin eve girmesi uğursuzluk getirir. At ve koyun ise eve bereket getiren uğurlu hayvanlar olarak bilinmektedir (Kılıç, 2016).
Büyüyle İlgili İnanışlar
İslamiyet’ten önce büyü geleneği Orta Asya coğrafyasında hâkimiyet süren bir gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Büyü Türk kültürünün ana kaynaklarından bir tanesidir. Büyü olaylardan iyi sonuç almak için, tabiat ögelerini etkileyerek gidişata müdahale etmek anlamlarına gelmektedir. Türklerde çok eski gelenek olduğu için halen büyüye inanan insanlar vardır (Kılıç, 2016). Büyü ile alakalı yöre insanında korkular gözlenmiştir. Büyü yapan ve yaptırana kötü gözle bakılmaktadır (Kılıç, 2016).
İnanç Merkeziyle İlgili İnanışlar
Orta Asya’dan göç edip Anadolu ve Rumeli’ye yerleşen Türkler geldikleri yerlere kendi kültürlerini taşımışlardır. Türkler İslamiyet’le burada tanıştıktan sonra eski geleneklerle İslami geleneklerin birleşmesiyle yeni birçok inanç ortaya çıkmıştır (Kılıç, 2016).
İnsanlar için geleneklerde ziyaret, adak, kurban gibi pratiklerin var olması önemlidir. Kutsal kabul edilen yerlerden alınan taş, toprak gibi malzemelere dokunmak, üzerinde taşımak, üzerine dökmek şekillerinde aracı olarak kullanılmaktadır. Bu uygulamalarla insanlar hastalıklarına şifa bulacaklarına inanırlar (Sırtbaş, 2014).
Mezarlıklara karşı parmak uzatmanın uygun olmayan bir hareket olduğu düşünülmekte, uzatılan parmakların çürüyeceğine inanılmaktadır. Mezarlıkta bulunan meyvelerin yenmesi sakıncalıdır. Mezarlıktaki bulunan otlardan da hayvanlara yedirilmemektedir. Mezarın üstünden, atlanması, basılması veya geçilmesi saygısızlık sayılır. Cenazeden eve gelince kırkı çıkmayan bebek yükseğe çıkarılır. Bunun sebebi ölünün ruhunun çocuklara zarar vereceğine inanılmasıdır. Ölen kişinin cenazesine gelen kişi sayısı ne kadar çok olursa günahlarının da o kadar azalacağına inanılmaktadır. Bundan dolayıdır ki kişi öldüğü zaman yakın mahallelerde de sala okunmaktadır. Cenaze sırasında bisküvi, meyve suyu dağıtılır. Cenaze sonrası evde helva ikramı yapılır (Sırtbaş, 2014).
İnsanlar kurşun döktürerek kötülüklerden kurtulduklarına inanmaktadırlar. Torununun torununu gören kişilerin cennete gideceği düşünülmektedir. Evin temeli atılırken, yeni eve geçildiğinde, araba, traktör alındığında koç kesilir. Mevlit okunur, kan akıtmanın hayır getireceğine inanılmaktadır. Yere hacet giderenler şeytan ve cinden korunmak için yere üç defa tükürmektedirler (Sırtbaş, 2014).
Türbelere sarı, mavi ve yeşil renkli kurdeleler bağlanmaktadır. Hastalar şifayı bu yöntemle bulduklarına inanmaktadırlar. Oradan ayrıldıklarında hastalığın orada kalacağına inanmaktadırlar. Muska yazdırma, dinî yönlü bir kuvvet olarak uygulanmaktadır. Muska yazma çok görülen bir pratiktir. Para karşılığı muska yazan, “bağlama” yapan kişiler mevcuttur. Sıkıntıları olan insanlar böyle kişilere giderek çare aramaktadır (Kılıç, 2016).
Rüyayla İlgili İnanışlar
Rüya ilk çağlardan bu yana insanı düşünmeye sevk eden bir konudur. Tüm semavi dinlerde rüya konusu önemli bir yer tutmaktadır. İnsanlar rüyalarında gördükleri bazı şeylerin hayatlarında gerçekleşmesi sonucu, rüyalarla ilgili bir takım yorumlama âdetleri oluşturmuşlardır (Kılıç, 2016).
Yağmur Duasıyla İlgili İnanışlar
İnsanların kuraklık yaşadığı devrelerde yörenin ileri gelen insanlarının bir merasim tertip etmesiyle yağmur yağdırmak amaçlı yapılan törenlere yağmur duası denir. Bu törenlere ait birçok inanış oluşmuştur. Yağmur yağmadığı dönemlerde insanlar toplu olarak yağmur duasına çıkmaktadırlar. Yağmur duasında günahsız olan, ağzından çıkanların kabul olacağı kişilerin de katılması gerekmektedir. Bu kişilerin sayesinde duaların kabul olacağına inanılmaktadır (Sırtbaş, 2014).