Yöresel Mimari
Genel Mimari Özellikler
Ordu’da mimari tercihlerin şekillenmesi yüzyıllara varan büyük bir gelenek içerisinde gerçekleşmiş, ideal mimari düzeyin ortaya çıkması da ancak yakın dönemde mümkün olmuştur.
Bir yörede halkın mimari tercihlerini etkileyen belli başlı bazı unsurlar coğrafya, iklim, yüzey örtüsü, yaşam biçimi gibi faktörlerdir.
Ordu dağların kıyıya paralel olarak uzandığı, yüksekliklerin güney sınırında yer yer 3200 m’ye ulaştığı, akarsuların derin vadilerde aktığı engebeli araziye sahip bir yapıdadır.
Ordu iklim olarak yazları serin kışları ılık ve yağmurlu bir yapıya sahiptir. Denizsel iklim özellikleri yöreye hakimdir. Genel sıcaklık ortalaması 10 derece civarında olup yüksek kesimlerde en soğuk ay olan Şubat’ta ortala ısı-2. -3 civarıdır.
Sahil kesiminde çok baskın kar yağmaz. Kar rakım yükseldikçe görülür, Canik Dağları ve Doğu Karadeniz Dağları’nda kışın kar eksik olmaz.
Yöre topraklarının çoğu fındık ağaçlarıyla kaplı olmakla birlikte yüksek kesimlerde fındık örtüsü yerini orman arazilerine, seyrek korulara bırakır. Daha güneye doğru ise yaylaya özgü bitki örtüsü daha görünür hale gelir.
Akarsular dağların arasından sahil kesimine dik vaziyette denize doğru iner. Akarsular genellikle kurumaz, hemen hemen her mevsim gür akar. Yağmurun bol olduğu aylarda sel ve taşkınlar da göze çarpar.
Bölgedeki iskân alanları incelendiğinde coğrafi yapının yerleşim biçimini ne denli etkilediği çabucak görülür.
Eğimli ve engebeli il topraklarında evleri birbirine yakın şekilde inşa etmek pek mümkün değildir. Evler genellikle birbirinden uzak ve dağınık vaziyettedir. Eğim ve engebe evlerin ve eklentilerinin yapılış şeklini yakından etkilemektedir.
Yörede orman yapısı ve yüzey örtüsü yapı malzemesi seçimini yakından etkilemiştir. Mesela Mesudiye bölgesinde evlerin pek çoğunun ahşap olması bölgede ormanların bol olmasıyla ilişkilidir. Yüksek kesimlerde evlere soğuğun çok girmemesi için bina yüzeyleri özellikle sıvanmıştır.
Diğer taraftan çatıların dik olması ve omuz şeklinde dört tarafa eğimli oluşu yağışın fazla olmasıyla ilişkilidir. Çok yağış alan bölgelerde çatılar özellikle dik yapılır ki yağmur ve kar rahatça tahliye olarak yere ulaşabilsin.
Halk mimarisinin Ordu’daki en belirgin özelliklerinden birisi de yapılardaki standartlaşmadır. Yapı çeşitleri, yapı biçimleri, kullanılan malzemeler ve hepsinden belirgin olanı yapılardaki planlar bölgede hemen hemen aynıdır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi yapıları inşa eden ustalardır. Aynı ustanın onlarca ev yaptığını ve onlarca evin planını belirlediğini düşünürsek standartlaşmanın doğallığı ortaya çıkar. Ayrıca beğenilen ve kullanışlı bulunan planların da taklit edilme olasılığı yüksektir.
Yörede hane küçüklü büyüklü üç dört yapıdan meydana gelmektedir. Hanede bulunan ek mahiyetindeki yapılar en az ev kadar önem taşır. Bir hanede insan barınması için inşa edilen yapıya ev denir. Eve ek olarak inşa edilen serendi, fırın, samanlık ve bazen tuvalet evin tamamlayıcı unsurlarını oluştururlar.
Serendiler yiyecek depolamak için inşa edilen yöreye özgü yapılardır. Samanlıklar alelade, hayvanların yemlerinin muhafaza edildiği genellikle ahşaptan imal edilen yapılardır. Taş fırınlar ise genellikle taştan imal edilen ve ekmek yapmak için kullanılan ek yapılardandır.
Kimi evlerin planına tuvaletin dahil edilmemesi Bazen bunların evden bağımsız ama eve uzak olmayan bir yere yapılmış olması da ara sıra görülebilen bir özelliktir. Modern tuvalet malzemelerini edinmenin zorluğu yanında gerek hijyen şartları göz önüne alınarak gerekse yeterli bir kanalizasyon sistemi inşa edememekten ötürü pek çok ahşap ağırlıklı evin tuvaleti mesken olarak kullanılan ana yapının dışında bir yere genellikle de ahşaptan inşa edilmiştir.
Yine bir mahalde bütün haneler tarafından ortak kullanılan camiler ve su değirmenleri de tamamlayıcı yapılar olarak halk mimarisindeki yerini almaktadır.
Yapım Teknikleri
Yörede evler genellikle iki katlı olup zemin kat genellikle hayvanların barınması, ikinci kat ise hane halkının yaşam alanı olarak belirlenmektedir. Özellikle köylerde yapılar geçmişte bu şekilde inşa edilmiştir. Halen bu yapılar ayakta durmakta, çoğu da kullanılmaktadır. Ancak yeni yapıların çoğunda ahır ve evin aynı binada inşa edilmesi nadir görülmektedir. Göç, hayvancılığın terk edilmesi, eskiden köy olan ancak şimdiki durumda belediye mücavir alanına giren alanlarda yapı anlayışının değişmesi ve planların farklılaşması ile birlikte artık yapı inşa kültürü de değişmiştir.
Karadeniz bölgesinde ev yapacak uygun yer bulmak gerçekten de zordur. Bu zorluğun ana nedenlerinden birisi arazi yapısının dik ve engebeli oluşudur. Özellikle bol yağış alan yerlerde sel ve heyelan tehlikesi riski ev yeri bulmayı zorlaştırmaktadır. Uygun yer seçimi için uzun zaman bu faktörlerin etkili olup olmadığını gözlemlemek ve herhangi bir zararın söz konusu olmayacağı doğru şekilde tahmin edildikten sonra ev yeri seçilebilmektedir.
Uygun yer bulunduktan sonra arazi eşilir, düzlenir taban bulununcaya kadar temel kazılır. Temel genellikle iri taşlarla doldurulur. Eski zamanlarda taşların kaynaşması için kaynaşma özelliği olan topraklar kullanılmıştır. Şimdiki zamanlarda ise bunu sağlayacak madde çimentodur.
Türkiye’de çimento fabrikası ilk olarak 1911 yılında Darıca’da kurulmuş olsa da ulaşımdaki güçlüklerden ötürü kırsal alanlara Ordu da dahil olmak üzere çimentonun ulaşması ancak 1950’li yıllardan sonra mümkün olmuştur. Dolayısıyla inşaatlarda toprak katkı kullanımı ancak 50’lirde sona ermiştir. Alım gücünün az olduğu, ulaşım olanaklarının geç ulaştığı kesimlerde bu tarih daha da yakın zamanlara çekilebilir.
Temelden toprak seviyesine çıkıldıktan sonra duvarın örülmesine sıra gelir. Hayvan barınağı kısmı genellikle taştan inşa edilir. Zemin kat duvarına konulan taşlar tabii olarak temele konulan taşlardan daha düzgündür. Zemin kat genel olarak iki bölüm halinde inşa edilir, birinci bölümde hayvanların kalacağı yer, ikinci kısımda ise hayvanların yeminin konulacağı mahal yapılır.
Daha sonra zemin katın taş duvarı üzerine ağaç kirişler uzatılır, kirişlerin üzerine de bağlak ve dökme denilen yapı elemanları çakılır. Köşelere uzunluğu 2,5 m’yi bulan söveler dikilir, Söveler çaprazlamasına yerleştirilen desteklerle sağlamlaştırılır. Söve ve çaprazlar da takozlarla muhkem hale getirilir. Duvarların oda içlerine gelen kısımlarına tahtalar çakılır. Adına çakatura dolgu denilen toprak vb. malzemeler çakılan tahtaların aralarına dolgu olarak konulur. Dış kısımlar ise sıvanır.
İkinci kat tabanına 3 cm eninde tahtalara çakılır. Bu tahtaların çürümeyen malzemeden olmasına dikkat edilir. Evlerin arka kısımlarına taş duvarlar örülür. Ayrıca arka kısımda kalan odalara ocak konulur. Zemin üstündeki katın planı aşağı yukarı pek çok evde aynıdır. Ortalama bir Ordu evinde çıkma, salon, aşhane, hela gibi bölümler bulunur.
Tabi buraya kadar anlatılan ev inşa etme tekniği oldukça eski olan tekniktir. Ulaşım imkânları genişleyip insanların refah düzeyi arttıkça daha modern, daha farklı planlarla, daha kavi evler yapılmıştır.
Eski stil ev inşasında son merhale çatıdır. Yörede çatılar “ayı omzu” denilen stilde dört eğimli biçimde inşa edilmiştir. Çatılarda evleri derli toplu gösteren, kar ve yağmurun direkt evin gövdesine vurmasından koruyan saçaklar da bulunmaktadır.
Yörede bazı evler zeminden sonra iki katlı olarak da inşa edilebilmektedirler. Bu durumda ikinci kata içeriden bir merdivenle çıkılır, ikinci katta mutfak ve ocak bulunmaz sadece oturma ve yatak odaları bulunur.
Daha önce de ifade edildiği gibi Ordu ve çevresinde geleneksel yapı inşa tekniği 70’li yıllarda sona ermiştir. Bu tarihten sonra betonarme yapılar hâkim olmaya başlamıştır.
Ev Eklentileri
Serentiler: Serendi diğer kullanımlarıyla seren, serender, serenti serentir, serentire; Sinop’tan başlayıp Sarp sınır kapısına kadar olan bölgede örneklerine sıkça rastlanan bir ek yapı çeşididir. Orta ve Doğu Karadeniz dağlarının yamaçlarında kurulmuş köylerde bolca inşa edilmiştir. Batı Karadeniz kısmında; Düzce, Zonguldak vb. yerlerde görülen serentiler ise buralara Orta ve Doğu Karadeniz’den göçenler tarafından götürülmüştür.
Serender ya da serenti Ordu yöresinde Mısır üretiminin bol olduğu yıllarda büyük önem arz etmekteydi.
İçinde meyve sebze kurusu, tahıl, buğday, reçel, turşu gibi yiyecek maddelerinin depolandığı ambarlar yörenin mimari renkleri arasında önemli bir yer tutar.
Yörede serentilerin tarihinin ne kadar gerilere gittiğini belirlemek oldukça güç olsa da mesela Tekkiraz’da bulunan bir serentinin üzerine nakşedilen tarihten 150 yıldan fazla bir tarihe sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Serentiler inşa edilirken eve yakın olması özellikle tercih edilmiştir. Zira içinde yiyecek saklanan bu yapılara belki günde çok kez gidip gelmek gerekmektedir.
Serenti inşa edilirken önce arazi düzlenir. Daha sonra serentinin oturacağı ayaklar dayanıklı ağaçlardan seçilerek zemine yerleştirlen taşların arasına dikilir. Meşe, karaağaç gibi çabuk çürümeyen ağaçlar serenti yapımında özellikle tercih edilmiştir.
Daha sonra serentinin üst kısmının inşa edileceği yerler bağlanır. Serentinin esas kısmı ile direkler arasına sac konulur, bunun sebebi fare çıkmasını önlemektir.
Serentiler yerden yüksek inşa edilirler. İnsanlar bunlara ancak merdivenle çıkabilirler. Altta kalan boşluk ise genellikle odun depolamak için kullanılır.
Direklerin üzerine ana bölüm ve çatı olarak inşa edilen serentiler Ordu yöresinde özellikle köylerde neredeyse her evin önünde görülebilen yapılardır ve pek çoğu halen ayakta durmaktadır.
Samanlıklar: Samanlıklar hayvan yiyeceklerinin depolandığı ek yapılardır. Bu sıradan yapıların herhangi bir estetik tarafı yoktur. Bu yapılara genellikle mısır sapı ve ot konulur. Kuru yiyecekler depolandığı ve yangın riski bulunduğu için genellikle evlerden 30-40 metre uzağa yapılırlar.
Maddi durumu iyi olan aileler samanlıkları iki kat olarak yaparlar. Alt kat ahır olarak kullanılır, üst katta ise hayvanların yemleri saklanır.
Tek katlı olanlar ise daha sade yapılardır. Ev altında ahırları olanlar tek katlı hayvan yiyeceği saklama yerleri olarak bu yapıları inşa ederler. Çatıları ise iki yana yaslı beşik örtüsü çatı adı verilen çatı stili ile örtülüdür.
Köy Fırınları: Ordu’da fırınlara ateşlik adı da verilmektedir. Tabı bu fırınlar ekmek fırını olarak işlev gören şehir fırınları şeklinde değildir. Köylerde evlerin yanında, evlerin ek yapısı olarak kullanılan bazen de birkaç hanenin ortak olarak kullandığı taş fırınlardır.
Bu fırınlar yangın tehlikesi oluşturmayacak şekilde konumlandırılır. Fırınların yapı malzemesi taş ya da çamurdandır. Fırın yapılırken kesme taş, yığma taş ve toprak kullanılır. Fırınlar genellikle sebze ve meyve kurutmak üzere kullanılsa da özel günlerde yemek pişirmek içinde yakılmışlardır.
Yörede fırınlar ekmek pişirmek için pek kullanılmazlar. Ekmek pişirmek için daha çok kuzineler tercih edilir. Daha çok sebze, meyve ve mısır kurutmak için kullanılırlar. Son yıllarda yörede fırın sayısı oldukça azalmış olup özellikle teknolojinin gelişmesi ve göçle birlikte fırınlar kullanılmaz olmuşlardır.
Su Değirmenleri: Değirmenler insanlığın ilk çağlarından bu yana kullanılan aygıtlardır. Bir şeyler öğütmek için kullanılan değirmenlerin el değirmeni oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Ayak değirmenleri, su değirmenleri, köle ve hayvanların çevirdikleri değirmenler de tarihte görülmüş, kullanılmış değirmen çeşitleridir.
Türklerde değirmen kültürü Büyük Hun Devletine kadar uzanır. Kırgızlar, Hazarlar ve Göktürler de değirmen ve değirmen taşını kullanmışlardır. Ayrıca Uygurlar döneminde su değirmenlerinin kullanıldığına dair bilgiler de mevcuttur.
Ordu yöresindeki değirmenlerin en eskileri su değirmenleridir. Tahrir defterlerinde de bu değirenlerinden varlığından bahsedilmiştir. Mesela 1459 yılında bölgede 59 değirmen olduğundan bahsedilmektedir. 1613’te bu sayı 562’ye yükselmiştir.
Su değirmenleri tabii olarak suyu gür akan dere ya da ırmak kenarlarında kurulur. Tahıl cinsi hububat bu değirmenlerde ezilerek un haline ya da yarma haline getirilir. Ekmeğin temel malzemesi olan un insanlar tarafından, yarma ise hayvanlar tarafından tüketilir.
Yörede değirmen adı bulunan yerleşim isimlerine daha çok köylerin alt yerleşim birimleri olan mahalle isimlerinde rastlanır. Değirmenbaşı, Değirmenyolu, Değirmenyanı, Değirmendüzü gibi.
Ahşap Camiler: Ahşap, doğada kolaylıkla bulunabilmesi ve kolay işlenilebilen bir malzeme olması sayesinde, mimari yapı elemanlarında özellikle de kapı ve pencerelerde yüzyıllar boyu kullanılmıştır. Türk–İslam Sanatının da vazgeçilmez malzemelerinden biri olan ahşabın en iyi örneklerini mihrap, minber, rahle, kapı ve pencere gibi dini yapıların mimari elemanlarında görmek mümkündür (Söğütlü ve diğerleri, 2014).
Karadeniz bölgesinde ahşap camiler sık görülen mimari yapılar arasındadır. Bölgenin kereste açısından zengin olması bu tip ahşap yapıların bolca yapılmasını kolaylaştırmıştır. Evler, samanlıklar, köprüler, serendiler ve camilerin ahşaptan yapılmış olması elbette bir tesadüf değildir.
İkizce ilçe merkezinde bulunan Laleli Camii ise Fatih Sultan Mehmet dönemine tarihlenir. Ancak bunu ispatlayacak bir belgeye tarihi olarak ispatlanmış da değildir (Bayhan,2005).
Ahşap camiler ahşaba uygulanan sanatlar açısından da zengindir. Oymacılık, kakmacılık gibi sanatlar yanında kökboyası ile çeşitli birimlerin süslenmesi ve boyanması da söz konusu olmuştur.
Ahşap camilerin çoğunda minare olmaması camilerin inşa edildiği zamanlarda buralarda minare yapacak ustanın olmayışıyla açıklanmaktadır.